Voleybol Milli Takımı’nın ABD’ye ekonomi sınıfında uçurulması sporcuların kadın olmasından kaynaklanan bir ayrımcılık mı? Bunun etkisi göz ardı edilemez, zira son derece başarısız futbol milli takımı ve her takımdan kovulmasıyla ünlü eski teknik direktörüne yıllarca özel muamele yapıldı. THY ve Voleybol Federasyonu’nun iletişimsizliği, iki kurumun da beceriksizliği mi? Federasyon çok yoğun bir uçuştan sadece birkaç gün önce THY’ye haber veriyor, THY de belli ki bütün koltuklarını sattığı bu uçuşta değişiklik yapamıyor. Özel uçak kaldırmak, kimilerinin zannettiği gibi, o kadar kolay değil. Devletin uçaklarından biri neden kullanılmadı sorunun yanıtını verense yok.
Boyları iki metreye ulaşan kadın sporcuların 13 saatlik bir yolculuğu daracık ekonomi sınıfı koltuklarında yapmaları modern zamanların işkencelerinden biri. Sporcular ülkeyi temsil ettikleri için ayrıcalıklı muameleyi hak ediyor elbette, emekli olduktan sonra bile bedavaya perdenin önünde uçma hakkını koruyan birçok lüzumsuz milletvekilinden daha fazla hem de. Ancak sporcuların yaşadıkları işkencenin benzerine her gün binlerce yolcu maruz kalıyor. Bu bir THY meselesi de değil, dünyanın bütün havayolları birleşip uçak yolculuğunu mümkün olan en sefil tecrübeye dönüştürmek için ant içmiş durumda. Böyle olmak zorunda değil, her zaman böyle değildi.
BOYLAR UZUYOR KOLTUKLAR KÜÇÜLÜYOR
Uçak yolculuğunun bütün yolcular için lüks bir tecrübe olduğu, yolcuların özel olarak süslenerek koltuklarına yerleştiği altın çağ artık sadece fotoğraflarda yaşıyor. O yıllarda uçakla seyahat etmek belli ki özel bir tecrübeydi, ama uçmanın maliyeti de çok yüksekti. Artık uçmak yaygınlaştı, pek çok kişi için taksiye binmekten farkı yok. Profesyonel zorunluluklarından dolayı her gün uçağa binen insanların sayısı da epey fazla.
Ancak artan talebe rağmen havayolları kalite standartlarını yükselteceklerine giderek daha fazla düşürdüler. Havacılığın altın çağına yetişmedim belki, ama 80’li yıllardan beri düzenli olarak okyanus ötesi uçuyorum ve değişimi pek çokları gibi bizzat gözlemliyorum. Kullan at tepsilerde fabrikasyon yemekler, normal boyutlarda bile bir insanın sığamayacağı tuvalet kabinleri derken en büyük mağduriyet koltuk genişliği ve aralıklarında yaşanıyor. Üstelik insanoğlunun boyunun düzenli olarak uzadığı bir çağda.
Kabinin önünde yer alan ve “premium” olarak adlandırılan sınıflarda 80’lerden bu yana muazzam bir değişim yaşandı. 180 derece yatabilen koltuklar, dolgun yastıklar, evdeki televizyonu aratmayacak boyutta ekranlar, gürültüyü bastıran kulaklıklar, yorganlar, çarşaflar, terlikler derken uzun uçuşlar parası olanlara mini bir otel konforu sunmaya başladı. Çok uzun zamandır havyar ve ıstakoz yok gerçi, perdenin önünde de cimrilik yapılıyor ama bütçesi elveren aşağı yukarı 32 kişi için mükemmel bir tecrübe olmasa da arkadaki cehennemden çok daha iyi.
Havayolları perdenin önüne yatırım yaparken, ekonomi sınıfı yolcularını daha fazla nasıl mağdur edebilirler diye adeta birbirleriyle yarışmaya başladılar. Sadece koltuk aralarındaki mesafe kısalmadı, koltuklar daha daraltıldı ve minderleri de küçültüldü. Oturduğunuz sizi içine alan rahat bir sandalye değil, neredeyse kartondan bir plaka. Sadece voleybolcular değil, normal boyutlu bir insanı bile rahatsız edecek kadar berbat. Öndeki yolcu bir de arkasına yaslanınca herhangi birinin dizlerini önündeki koltuğa çarpmaması imkansız. Yemek yemek, masada çalışmak özel akrobasi gerektiriyor. Bilgisayarı açmayı aklınızdan dahi geçirmeyin.
EKONOMİK GEREKÇE
Havayollarının perdenin arkasına hiç yatırım yapmayıp bütün iyileştirmelerini ayrıcalıklı yolculara ayırmalarının ekonomik gerekçeleri var. Türk Hava Yolları’nın uzun uçuşlarda kullandığı B 787-9 Dreamliner tipi uçağında 30 adet ‘business class,’ 270 tane de ekonomi koltuğu var. 3-10 Haziran tarihleri arasında İstanbul’dan Dallas’a gidip gelmek için Türk Hava Yolları’nın bugün verdiği bilet ücreti ekonomi sınıfı için kişi başı 43 bin 899 TL. THY’nin kendi sitesinde 1366 dolara tekabül ediyor. Aynı uçuşu perdenin önünde yapmanın bedeliyse 180 bin 859 TL. Bu da 5626 dolar.
Bu rakamlara bakarak havayolunun sadece 30 yolcudan kazanacağı para (168 bin 780 dolar) ekonomi sınıfında uçan 270 yolcudan kazanacağının (368 bin 820) neredeyse yarısına eşit. THY’de yok ama başka havayolları ekonomi ve business kabinleri arasına koydukları ara sınıfla azıcık daha lüks verip karlılığı daha fazla artırıyor. ‘First class’ hizmeti sunan havayollarında sadece en öndeki birkaç kişi ve business yolcularıyla bütün ekonomi sınıfından daha fazla gelir sağlamak mümkün.
Havayolları insanların uçmak zorunda olduklarını biliyor; 1400 doları ödeyebilen birinin 5600 doları ödeyemeyeceğini de. Ekonomi yolcusunu da karlılığa sınırlı katkısından dolayı her türlü muameleye razı birer zavallı olarak görüyorlar. Tuvaletleri küçültüp koltuk aralarını sıkıştırmak, yolcuları sardalye tenekeleri gibi toplamak bu yüzden
Havayolları marjinal karlarla varlığını sürdürüyor. Son 25 yılda 11 Eylül, SARS krizi ya da Covid gibi nedenlerden dolayı ciddi zarar edildi. Yakıt fiyatlarındaki değişkenlik, artan maliyet bedelleri yüzünden bilet fiyatlarını artırmak zorunda kalsalar bile kimi yılları zararla kapattılar. Örneğin ucuz havayolu şirketi olarak bilinen Pegasus bu senenin ilk çeyreğinde 3.5 milyar TL zarar ettiğini duyurdu.
DEVLET YARDIMA
Amerikan havayolu şirketlerinin ne zaman başları belaya girse devletin kapısını çalıp yardım alıyorlar. Amerikan devleti de sektör çökmesin diye yüklü çekler yazıyor bu şirketlere. Ancak havayolları geçmişte aldıkları paraları CEO’ların maaş ve ikramiyelerine, şirketin hisselerini geri satın almaya yatırdılar. 2020’de benzer bir paketle kurtulduklarında Amerikan devleti harcamaya şartlar getirdi.
Yönetim kurulları havayollarından karlılığı mümkün olduğu kadar artırmalarını istiyor. Bavul paraları, biraz daha koltuk arası için alınan, hatta koltuk seçmek için alınan ücretler, astronomik bilet değiştirme farkları, hatta havada satılan yiyecek-içecekler bu karlılık dayatmasının sonucu. Yıllar içinde havayollarının baskısı sayesinde ABD’de regülasyon gevşedi, devlet müdahale hakkından kendi eliyle vazgeçti. Yıllar sonra kaybedilen yolcu haklarının bir kısmını geri almak için uğraşıyor şimdi Amerikan hükümeti.
Türk Hava Yolları’nın durumu farklı. Devlete bağlı olması kamuya karşı bir borcu olduğu anlamına gelmiyor; yine de birçok rakiplerinden daha iyi hizmet veriyor. Ama yine karlılığı esas alarak ilerliyor. Devlet vatandaşının yaşam kalitesini mi düşünerek yoksa elindeki şirketin karlılığını mı önemseyecek? Burada bir çıkar çatışması var elbette. Ekonominin ciddi kriz yaşadığı bir ülkede devlet de karlılığı önemsiyor, vatandaşının rahatlığını değil. Zaten Türkiye’ye gelmek ve Türkiye’den uçma çok daha maliyetli, Türk yolcu cezalandırılıyor.
Geçen sene Türk Hava Yolları 504.4 milyar TL kar açıkladı. 404.4 milyar TL kar etse ne olurdu? 503.4 milyar TL ya da? CEO’lar da birkaç milyon dolar daha az kazanabilir ve hayatlarında bir şey değişmez. Ama kapitalizm insanların hayat kalitesini artırmak için bir yükümlülüğü olmadığı esasına dayanarak ilerliyor.
Bu arada bir not: Boyu 1.80’in üzerindeki herhangi birinin THY’nin de kullandığı yeni kuşak business class koltuklarında da tam olarak rahat etmesi, ayaklarını dümdüz uzatabilmesi mümkün değil.