Amerikan seçimlerinde genellikle bugünlerde bir “Ekim sürprizi” patlar. Beklenmedik bir yerden çıkan, hiç kimsenin gelişini tahmin etmediği, bir anda herkesin kenetlendiği ve sonucu değiştirebilecek şiddette bir haber. Gerçi bu sene ABD o kadar olağanüstü süreçlerden geçti ki, Puck News’da John Heilemann’ın yazdığı gibi bu Ekim ayının en büyük sürprizi hiç sürpriz yapmaması olabilir.
Başkan adayının yarıştan çekildiği, apar topar yeni aday bulunduğu, eski başkana iki kere suikast girişimi yapıldığı, ilk kez kanun önünde mahkum olan bir adayın seçime girdiği bir ülkede başka sürprize gerek var mı? İşin ilginç tarafı yapılan kamuoyu yoklamaları seçimin aşağı yukarı başladığı yerde olduğunu gösteriyor: Bir-iki puan oynamasına rağmen Ocak ayında Biden ve Trump arasında geçeceği beklenen seçimde anketler ne gösteriyorsa şimdi de beklentiler aşağı yukarı aynı.
Suikast girişimi veya aday değişikliği bile seçmenin tercihlerini değiştirmediyse olası bir Ekim sürprizi hepsinden daha önemli, sarsıcı ve tarihsel açıdan önemli olmalı. Seçime bir aydan az süre kalmışken böylesi bir sürpriz için hem süre kısıtlı hem de seçenekler sınırlı. Bu aşamada sadece tek bir sürpriz Amerikan seçiminin kaderini değiştirebilir: İsrail’de yaşanacak bir ateşkes.
HİÇ İSTEMEDİKLERİ BİR KRİZ
Aslında Joe Biden ve Kamala Harris ikilisine Ekim sürprizi bu sene değil, bir sene önce geldi. Hamas’ın bir sabah İsrail’e saldırması dünyanın beklemediği, hazır olmadığı, ama daha da önemlisi uğraşmak istemediği bir krizdi.
ABD çoktandır Ortadoğu’dan uzaklaşmak istiyordu aslında. Geçmişten alınan derslerden sonra Biden hükümeti kafasını dünyanın başka coğrafyalarına, Amerika’nın yeni düşmanlarına—mesela Çin—çevirmek istiyordu. Ancak önce Rusya’nın Ukrayna işgali dikkatini dağıttı. Bir sene önce de Hamas’ın saldırısıyla Ortadoğu’ya zorla çekildi.
Aslında 7 Ekim 2023’te manzara bugünkünden çok daha netti. İsrailli siviller yakın tarihinin en büyük saldırısında can vermiş, Hamas’ın saldırısı son yıllarda kontrol altındaymış gibi görünen bölgeyi hazırlıksız yakalamıştı. Bir sene önce bu saldırıya karşı entelektüel pozisyon alabilmek de netti: Hamas’ın yaptığını katliam olarak nitelendirerek İsrail’i kınayabilme seçeneği vardı.
Ancak son bir senede İsrail önce meşru müdafaa hakkını kaybetti, Hamas’ın saldırısını bahane ederek birkaç cephede savaş açmaya niyetli olduğunu gösterdi. Beklentilerin aksine 7 Ekim’in intikamını birkaç ay içinde Gazze’ye girip Hamas’ı temizleyerek de almadı. Bu iş göründüğünden daha uzun ve çetrefilliydi, yılbaşına doğru daha da uzayacağı ortaya çıktı.
Dün bazı Batı şehirlerinde “kutlama” gösterileri vardı. 7 Ekim’in kutlanacak hiçbir tarafı yok. Bir sene sonra, tamamı Müslüman olmayan gençlerin de katılımıyla, protestolarda ilk saldırı unutulmuş, İsrail’in kimilerinde savaş suçu veya soykırım olan saldırılarına isyan ediyorlar.
Haksız bir isyan değil bu. Son yıllardaki bütün savaşların toplamından daha fazla kadın ve çocuk İsrail Ordusu tarafından öldürüldü. Aynı ordu bölgeye insani yardımların girmesini engelledi. Ve bölgeye yayıldı, bir Ortadoğu savaşı olma ihtimali giderek artıyor. Daha da önemlisi bitecek gibi gözükmüyor.
Amerika bu savaşta yer almıyor, Amerikalı askerler savaşmıyor, ölenler Amerikalı değil. Ama ABD ister istemez bu savaşın tarafı olduğu için hem içeride hem de dışarıda hedefte. Biden-Harris hükümetini de bunun farkında. Ve bir şekilde ateşkes olması için çabalıyorlar aslında. Pek beceremeseler de.
NETANYAHU KİMSEYİ DİNLEMİYOR
Joe Biden yıllarca diplomasiye özel önem verdi, dış politika konusunda uzmanlaştı ve insani ilişkilerin uluslararası alanda önemli olduğuna inandı. Bir senedir de İsrail’in gözü dönmüş başbakanı Netanyahu’yla istişare yaparak ikna etmeye çalışıyor ama nafile.
Biden’ın gidici olduğunu bildiğinden, Harris’in de seçilemeyeceğini düşündüğünden Beyaz Saray’dan gelen telkinlere kulak tıkıyor. Biden-Harris’in dostane / diplomatik çabaları hoş da, Amerikan Başkanı’na yakın olan New York Times yazarı Nicholas Kristof’un önceki gün vurguladığı gibi yönetim gerçek silahını kullanmıyor Netanyahu’ya karşı. Amerika savaş başladığından beri İsrail’e silah temin etmeye, bu silahların nereye kullanıldığınaysa göz yummaya devam ediyor.
Öte yandan, özellikle gençler arasında tahammülsüzlük büyüyor. Amerika son yıllarda hiç tartışmadığı kadar ifade özgürlüğünün sınırlarını masaya yatırıyor. İnsanlar görüşlerini açıkladıkları için—İsrail karşıtı oldukları için—işlerinden olabiliyor. Ve Biden iktidarı 5 Kasım’da sandığa gidecek Kamala Harris’e “Ortadoğu’da barış” kartını hediye edemiyor. Hatta bütün gelişmeler barışın tam tersi yönde ilerliyor. Oysa Harris’in bu sürprize fena halde ihtiyacı var.
İRAN’LA ANLAŞMA YAPILMIŞTI
“Ekim Sürprizi” ifadesi Amerikan seçimlerine ilk kez 1979’da girdi. Seçime bir ay kala görevdeki başkan Jimmy Carter’ın bir sürpriz yaparak İran’da rehin tutulan Amerikalıları vatanlarına getireceği dedikodusu yayılmaya başladı Washington’da. Yayılan bir başka dedikodu da Carter’ın rakibi Ronald Reagan’ın harıl harıl rehinelerin seçimden önce gelmemesi için çalıştığına dairdi.
İran’daki rehine krizinin gölgesinde Carter seçimi kaybetti. Reagan rekor oyla seçildi, seçildikten sonra da İran rehineleri ABD’ye teslim etti. Açılan iki Kongre soruşturması Reagan ekibinin seçimden önce İran’la pazarlık yaptığı iddialarının asılsız olduğuna kanaat getirdi. Kamuoyu ikna oldu.
Geçen sene New York Times’da Peter Baker’ın üzerinden 40 seneden fazla zaman geçtikten sonra ortaya çıkardığına göre Reagan’ın ekibi, evet, İran’la pazarlık yapmış ve rehinelerin seçimden sonra salınması sözünü almıştı. Dönemin tanıkları bu sırrı daha fazla saklamaktansa açıkladı. Carter yönetiminin kuşkuları doğruydu. Ortadoğu’daki bir kriz seçime mal oldu.
Bugün Jimmy Carter tarihin en iyi ve ilerici başkanları arasında yer alıyor. Hakkı yıllar sonra teslim edildi. Daha moda olmadan önce yeşil enerjiden ilk söz eden, Beyaz Saray’ı güneş panelleriyle kaplatan oydu mesela. Kim bilir, ikinci kez seçilse nasıl bir dünya ve Amerika olurdu. Ama bu ihtimal elinden alındı.
Orta sınıf ve dar gelirliler için yaptıklarını iyi satamıyor Joe Biden. Ekonominin olumlu gidişatını da anlatamıyor. Ama dikkatli bakıldığında onun dört senesi de insanların hayatını iyileştirmek için atılmış adımlarla dolu. Ancak onu “bunak” olarak biliyoruz, Amerikan halkı için yaptıkları belki yıllar sonra teslim edilecek. Şimdi Ortadoğu’ya barışı getiremeyen, iki büyük savaşı bitiremediği gibi birinin yayılmasına seyirci kalan bir Başkan olduğu ise tartışmasız.
OLASI BİR PAZARLIK
Bir ihtimal Netanyahu’nun bu savaşı bile bile uzattığı, onun da tıpkı Putin gibi Trump’ı beklediği ve onunla masaya oturmak istediği. Çünkü savaşın her uzadığı an Harris’e eksi puan olarak yazılıyor. Sokaktaki protestolarda Demokrat Parti iktidarı hedef alınıyor. Gençler Biden’den hesap soruyor. İsrail’e silahları temin eden de Biden zaten. Trump bu konuda sorumluluk sahibi olmamanın konforuyla seçime giriyor.
Savaşın Netanayahu’nun işine yaradığı kesin. Zira bir sene önce kesin gidici olduğunu düşünenler yanıldı. Yeni bir seçimde tekrar kazanabileceğini gösteriyor anketler.
Netanyahu’nun bile bile savaşı uzattığı, Amerikan yönetimini kasten dinlemediğinin bir kanıtı şimdilik yok. Trump daha önce sınır güvenliği konusunda Kongre üyelerine baskı yapıp Biden’ın geçirmek istediği yasayı engellemiş, kendisinin seçilmesinden sonra bırakmalarını istemişti. Netanyahu’yla da benzer bir pazarlık yapmış olabilir, çünkü o da ateşkesin Harris’in beklediği sürpriz olduğunu biliyor. Belki bu gerçek de 40 sene sonra ortaya çıkar.