Amerikan seçimlerinin ardından yapılan analizlerden biri geleneksel medyanın iflas ettiği. Çokça konuşulan bu tespit bize çok tanıdık tabii. New York Times, CNN gibi öncü, liberal medya kuruluşları sokağın nabzını okuyamadı, okur ve izleyicilerini özellikle Kamala Harris rüzgarı konusunda yanılttı, Biden’a zamanında çekilmesi için baskı yapmadılar. Ve kaybettiler. Dahsaı, nicelik olarak da etkileri azaldı.
NYU işletme profesörü Scott Galloway’in aktardığına göre bu seçimlere podcast’ler damgasını vurdu. Seçimler “erkek dünyası” (manosphere) üzerinde döndü, podcast’ler de bu kitleye hakim oldukları için seçmeni yönlendirdiler. Donald Trump da yoğun programından vakit ayırıp Austin’e, dünyanın en çok dinlenen podcast sunucusu Joe Rogan’ın garajına gitti ve üç saatlik bir söyleşi kaydetti. Buna karşılık Kamala Harris aynı sunucuya sadece bir saat ayırabileceğini ve bunu da Washington D.C.’de yapabileceğini söyledi. Sonunda seçimi Trump kazandı. Bu kadar basit değil belki ama bir yandan da işin özeti aşağı yukarı bu.
GELENEKSEL MEDYA YANILTTI
Kendisi de popüler bir podcast sunucusu olan Galloway’e göre yeni medya teknolojileri her zaman Amerika’da kültürü ve siyaseti şekillendirdi: “FDR radyoyu ustaca kullandı, JFK’in televizyonda üstünlüğü vardı, Reagan ise haber kanallarını yakaladı. Obama genç seçmenleri İnternet sayesinde yakaladı. Trump da dünyanın dikkatini Twitter’la çekti. Bu seneyse podcast’lerin yılıydı.”
Doğrusu, geleneksel medya son dönemeçte beni de epey yanılttı. Seçimden birkaç gün öncesine kadar—hatta iki yıl boyunca—Donald Trump’ın kazanacağını öngörüyordum. Ama seçimden önceki hafta sonu bazı anket sonuçları, sahadan gelen haberler, ama en fazla da yerleşmiş sosyolojik ezberler iddialı bir tahmin yapmama engel oldu. Hatta seçim günü “Sanki Kamala zor da olsa kazanacak,” diyordum. Seçimin son dönemecinde ibre ondan yana gibi görünüyordu halbuki. Mesela, erken oylamada ağırlıklı olarak kadınlar sandığa gitti. Trump’ın kadın seçmen grubu üzerinde zayıf olduğu varsayıldığından bu onun için kötü haber olarak yorumlandı. Sonradan beyaz kadınların ağırlıklı olarak Trump’a oy verdiği ortaya çıktı.
Bir başka ezber seçim günü katılımın özellikle kritik bölgelerde yüksek olduğuna dairdi. Geleneksel olarak yüksek katılım Demokrat Parti’ye yarar, hatta Cumhuriyetçiler kendi avantajlarını korumak adın katılımı düşük tutmak için her türlü numarayı yapar. Halbuki bu sefer sandığa giden Trump seçmeniymiş. Hem de genç erkek Trump seçmeni.
Oysa son ezber bunun mümkün olmayacağını düşündürüyordu. Bütün gözlemcilerin tartıştığı mesele Trump’ın ciddi anlamda yatırım yaptığı erkek seçmen grubunu sandığa çekmenin zor olduğuydu. Genç (34’in altında), eğitimsiz (üniversite mezunu olmayan), erkek seçmenin ipiyle kuyuya inmez politikacılar genelde. Buna karşılık kadın seçmen çok daha güvenilirdir.
Bütün bu ezberler yerle bir oldu. Tabii bu ezberlerin yerle bir olacağını göremeyen geleneksel medyanın inandırıcılığı da.
GENÇ ERKEKLERİN İLAHI
Donald Trump seçim zaferinin ardından yaptığı konuşmada özellikle Joe Rogan’a teşekkür etti. Rogan hem seçim günü Trump’ı destekleyeceğini açıkladı, hem genç erkekleri sandığa çağırdı, hem de en etkili iletişim kampanyasına o üç saatlik söyleşiyle katkıda bulundu.
Galloway’in verdiği rakamlara göre Rogan’ın sadece Spotify’da 16 milyon abonesi var, ama onu başka platformlardan da dinlemek mümkün. Nitekim Trump’la yaptığı söyleşi YouTube’da 40 milyon kere izlendi, podcast’in kaydı da 15 milyonun üzerinde indirildi. Rogan’ın her bölümünü ortalama 11 milyon kişi dinliyor, buna karşılık Fox, MSNBC, CNN gibi haber kanallarının gecelik ortalama toplam izleyici sayısı 5.2 milyon. Lider Fox News, ikinci MSNBC, CNN ise her gece en 700-800 bin arası bir izleyiciyle üçüncü sırada ABD’nin haber kanalları arasında.
Bir siyasetçi için ekrana çıkmak vakit kaybı bu rakamlarla kıyaslandığına. Özellikle de hedef kitleye, yani genç erkek seçmene ulaşmak açısından. Fox News’ün yüzde 70’i 50 yaş ve üzeri, yüzde 45’i kadın. MSNBC’nin ortalama izleyicisi ise 70 yaşındaki kadınlar. Buna karşılık Joe Rogan’ı dinleyenlerin yüzde 80’i erkek, yüzde 93’ü 54’ün altında, yüzde 56’sı 34’ün altında.
Reklamveren için en kıymetli demografik 34 yaş altı erkekler ama onlara ulaşmak giderek zorlaşıyor, Galloway’e göre: “[Kendi podcast’im] Prof G’nin ortalama dinleyicisi 35 yaşında, erkek, yılda 150 bin dolar kazanıyor. Zaman zaman aptal dediğim bir kitle bu. Kolay para harcıyorlar, buluşma-ve-çiftleşme yaşlarındalar, yani cinsel olarak kendilerini çekici kılabilecek ne varsa yüksek bedel ödeyerek satın almaya hazırlar.”
Genç erkekler CNN izlemiyor, New York Times okumuyor, haberlerini sosyal medyadan, Reddit’ten ya da podcast’lerden alıyor. Joe Rogan ve onunla aynı demografiğe hitap eden Andrew Huberman ya da Lex Friedman gibi “bro” kültürünü temsil eden bu birkaç kişi genç erkekler üzerinde ilah etkinliğine sahip.
GEÇİCİ Mİ KALICI MI
“Medium is the message” ilkesine uygun olarak podcast’in bir iletişim aracı olarak biçimiyle sunduğu mesajı şekillendirdiği kuşkusuz. Podcast dinlemek bireysel bir eylem; çoğumuzun rutinine eşlik ediyor. Yemek yaparken, evi temizlerken, koşarken, yani çoğu zaman başka bir işle uğraşırken podcast dinliyoruz. Mecranın resmi olmayan, gündelik dili de bize yakın bir arkadaşımızla konuşuyormuşuz hissi veriyor. Benim de bazı podcast sunucularıyla kurduğum parasosyal ilişki yüzünden onları yakın arkadaşım zannettiğim oldu.
Bu açıdan podcast’lerde verilen tavsiyenin—siyasi yönlendirmeler de dahil—bir köşe yazarının ya da televizyonun sunucusunun ağzından çıkandan daha etkili olduğu söylenebilir. Sonuçta insan kendi arkadaşından duyduğuna daha kolay ikna olur.
Wall Street Journal ve New York Times gibi gazeteciler de seçimlerde podcast’lerin etkisini irdeleyen haberler yaptı. Bu bir anlamda günah çıkarma ya da kendi hatalarıyla yüzleşmeydi. Ama bu podcast iktidarı ne kadar sürecek, bu genç erkekler ne kadar daha bu insanları kahramanları olarak sahiplenmeye devam edecekler, gibi soruların yanıtları henüz yok. Gerçekten ciddi bir değişimin eşiğinde miyiz, yoksa dönemsel mi?
Bunu sorgulamamdaki sebep bildiğimiz anlamda gazeteciliğin yüzlerce yıldır bir şekilde varlığını sürdürmesi. Yine sinema ve televizyon gibi pek çok krizden geçen tiyatronun ayakta kalması ya da insanların hala kitap okumaktan vazgeçmemesi. Podcast’in en fazla benzeştiği radyo da hala dimdik ayakta. Joe Roganlar’ınki geçici ve dönemsel olabilir, ama bu üzerinde düşünmememiz gerektiği anlamına gelmemeli.