Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)
        Haberler Polemik Bu sefer gerçekten çözülüyor mu?

        HABERTURK.COM / ÖZEL HABER

        Türkiye, referandum sonrasında hız kesmeden siyaset konuşmaya devam ediyor. Ve şu günlerde en çok merak edilen konulardan biri, Kürt sorunun çözümüyle ilgili yaşanan son gelişmelerin ne sonuç vereceği…

        Hükümet ve resmi görevliler bir yandan Kuzey Irak’ta temaslarını sürdürürken, bir yandan da konunun çözümü için partiler arası diyalog yeniden kuruluyor. İşte AK Parti – BDP buluşması, işte CHP’yle AK Parti’nin sürpriz görüşmesinden sonra yapılan ılımlı açıklamalar.

        Son günlerin önemli gelişmelerinden birini de İmralı’yla yapıldığı iddia edilen temaslar ve akabinde PKK’nın sınır dışına çıkacağı söylentileri oluşturuyor.

        Bütün bunlar, Türkiye’nin Kürt meselesinin çözümünde yeni ve umutvar bir yola girdiğini mi gösteriyor? Yoksa bütün bunlar nafile girişimler mi?

        Özetle, Kürt meselesinin çözümüne her zamankinden daha mı yakınız?..

        Konuyu yıllardır takip eden ve derinlemesine bilen uzmanlar HABERTURK.COM’un sorularını yanıtladı. İşte onların cevapları…

        “KİM NE KADAR ORTAK DÜŞÜNÜYOR BELLİ DEĞİL”

        “Devlet ve Kürtler” kitabının yazarı, Siyaset Bilimi Profesörü Metin Heper

        Bu konuda gerek AK Parti gerekse en azından Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un telaffuz ettiği bir-iki kırmızı çizgi vardı. Bunlardan biri ana dilde eğitimdi. Ana dilde eğitim herhangi bir azınlığı genel halktan ayırıp kendilerini tamamen değişik bir millet olarak görme sonucuna varır. Halbuki bir devletin içinde birkaç millet olmaz. Bu konuda ısrar edilirse çözüm gerçekleşmez. İkinci kırmızı çizgi özerklik. Bu konuda da ısrar edilirse çözüm olmaz. Ama kültürel haklar, bölgenin kalkındırılması, anadilde konuşabilmenin sağlanması gibi ilerlemelerle Kürt vatandaşlarını topluma entegre etmek, kimseye farklı diye kötü muamele yapmamak; bütün bunlar zaten açılım olarak görüldü ve önemliydi. Kürtler yoktur gibi birtakım söylemlerden de vazgeçildi artık. Kürt vatandaşlar ve onları temsil edenler bu konularda anlaşırlarsa çözüm sağlanır. Ama diğer konularda ısrar edilirse bunun devlet tarafından kabul edileceğini sanmıyorum. Elbette herkesin aynı şekilde iyi şartlara kavuşturulmasına çalışılır. Modern devletlerde bu mesele bu şekilde götürülür zaten.

        Başbakan ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu arasındaki yeni görüşmelere gelirsek… Burada mesele, kimin ne kadar söylediğinin arkasında durabileceği. AK Parti bu konuda bir parti olarak hareket ediyor. Partinin görünüşünü Başbakan ve partinin ileri gelenleri telaffuz ediyor ve partide buna itiraz edilmiyor. Ama CHP’de durum böyle değil. Kılıçdaroğlu beyanlarda bulunuyor, sonra yalanlıyor. Partinin ondan ne kadar ayrı düşündüğü belli değil. Sanki diğer CHP’liler pek çok konuda onunla hemfikir değiller.

        Kürt vatandaşlar tarafından bakarsak, bir tarafta PKK, bir tarafta İmralı, bir tarafta parti var. Güneydoğu’da Kürt vatandaşların çoğunluğunu temsil ettiği STK’lar var. Bunlar ne kadar ortak düşünüyor bileniyoruz. Pek çok konuda anlaşma yok gibi. Sözünü ettiğimiz gruplar buna ne kadar homojen yaklaşıyor belli değil. Bunlar, meselenin çözümünde önemli güçlük oluşturuyor.

        Evet, son günlerde yeni bir durum, yeni bir hava var. Pek çok kişi eskisinden daha çok çözüm istiyor ama yöntem konusunda ayrılıklar, kırmızı çizgiler var. Bu çabalar bir yere varmayacak gibi geliyor bana. Bazı gruplar kendi içinde değişik görüşler barındırıyor. Bu da güçlük demek. Bu güçlükler ortadan kalkarsa bu iş çözülür. Bu ayak bağı sorunun çözülmesi gerektiğinin de artık çok açık herkes farkında. Bu da önemli ve yine de umut var demek.

        “DERİN DEVLET YA DA DERİN PKK EYLEM YAPMAZSA…”

        Polis Akademisi Öğretim Üyesi Yazar Önder Aytaç

        Derin devletin ya da derin PKK’nın muhtemel bir terör vahşetine dönük adım atmaması halinde sürecin ilerleyeceğini düşünüyorum. PKK’nın içerisinde derin PKK var. Devletin içinde nasıl çözüm istemeyen güçler varsa PKK içinde de bu tavırda gruplar var. Hem Öcalan’ın federal yapı önerisini ve anayasal güvence taleplerini hem de Başbakan’ın AK Parti ve kendisinin siyasi hayatını bitirmesi pahasına sorunun çözülmeye çalışılacağını belirtmesi çok önemli. Fakat hükümetin yeni anayasa sürecinde bir şeye dikkat etmesi gerekiyor… CHP ve MHP’nin dışlanmış olduğu adımlar toplumu aşırı kamplara böler. Anayasa hazırlanırken madde madde giderek, üzerinde tek tek uzlaşma sağlanmalı. Herkesin kendisini öteki olarak görmeyeceği, içinde göreceği bir anayasa yapılmalı.

        CHP’de Kılıçdaroğlu’nu çok önemsiyorum. Alevi ve Kürt kimlikli birinin CHP’nin başına geçmesi çok önemli. Eğer dar bir çerçeveye sıkışıp kalmaz ve kucaklayıcı bir siyaset izlerse CHP’yi ileri götürebilir. Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun görüşmesi de çok önemli. Bence seçimlere kadar müzakere süreci devam etmeli. Bunun aksinin olması AK Parti’nin güvenilirliğine gölge düşürür. Seçim sürecinde her parti kendi anayasa önerilerini seçmene anlatacaktır.

        MHP’ye gelirsek… Farkındaysanız MHP artık Deniz Bölükbaşı, Oktay Vural ve Mehmet Şandır’ı çok ekrana çıkarmıyor. Bu isimler kozmik büronun basın sözcüsü gibi konuşuyorlar ve tabana antipatik geliyorlar. İleride MHP’de yaşanacak olan kırılmanın ardından Türkiye’de ABD’de olduğu gibi iki yapılı bir parlamento ortaya çıkabilir.

        “CHP’NİN DEVLETİN KURUCU ZİHNİYETİNİ İKNA ETMESİ ÇOK ÖNEMLİ”

        Araştırmacı - yazar Faik Bulut

        Her açıdan görüşmeler olumludur. En azından kan dökülmesinden iyidir. Fakat Kürt sorununun yüz yıllık bir geçmişi var ve son 30 yılı çok kanlı. Dolayısıyla bunun 5-6 ay veya bir senede çözülebileceği konusunda iyimserlik taşımıyorum. Bu süreç, temas kurma, diplomasi, silahsızlandırmaya yönelik müzakereler, olumludur. Bu süreçte her iki tarafta da yol kazaları olabilir. Çeşitli kesimler bu süreci engelleyebilir, taraflar küstüm oynamıyorum diyebilir, arabanın şoförü işime gelmedi durayım diyebilir. Bu sürecin sonucu uzun perspektifte elbette olumlu olacak ama kısa dönemde PKK’lıların dağdan inecekleri, silahsızlandırma olacağı beklentisi içinde değilim. Çünkü konuşulan konular her halükârda anayasal bir değişiklik süreci gerektiriyor. Ana dil hakkı, yüzde 10 barajın düşürülmesi, genel af, bunlar tamamen anayasayla ilgili durumlar.

        Ayrıca Türkiye’de halen yüzde 40 oranında bu konuya muhalefet var. Bir ülkede yüzde 40 muhalifse çözün çok zordur. Çözülse bile problemli olur. Bu yüzde 40 mutlaka yüzde 20’lere 10’lara çekilmeli. Bu da ancak CHP’nin bu diyaloğa ve barışa ilişkin daha yumuşak ve anlayışlı, hatta inisiyatif sahibi bir tavır almasıyla gerçekleşebilir. Mesela CHP gelecek seçimde konuyla ilgili bir program getirirse çözüm toplumca kabul edilebilir. CHP şu açıdan çok önemli. Meclis’te tek bir milletvekili dahi olsa, CHP bu devletin kurucu partisidir, cumhuriyetin kurucu felsefesi CHP’dedir. Dolayısıyla CHP’nin söyledikleri devletin kurucularını ikna etmesi açısından çok önemlidir.

        Bu bakımdan AK Parti ve CHP’nin görüşmesi iyidir. Ama CHP kalkıp bunu BDP ile de görüşmelidir. BDP de bu işin çözümünü sadece iktidar partisine bırakmayıp çözüme sıcak bakan, gelecekte bu işin çözümünde etkili olacak CHP gibi partilerle de temas kurması önemlidir.

        Ama kısa dönem için umutvar değilim. Çünkü AK Parti ve Başbakan, referandumda kullandıkları Kürt meselesine ve Türkiye’nin geleceğine ilişkin pembe vaatlerin önemli bir prim yaptığını gördü. AK Parti bu vaatleri seçim sonrasına taşımak isteyecektir. Kürtler’e, ‘Eğer bunların çözümünü istiyorsanız seçimde bana oy verin’ diyecektir. Bu vaatleri seçime taşıyacaktır. Ak Parti öte taraftan Kürtler’in yaşadığı bölgede ciddi rakibi olan BDP’yi etkisizleştirme ve tecrit etme politikası güdüyor. Bu politika kendisine yaramayacaktır. İşte bütün bunları dikkate alarak 10 aydan önce olmaz diyorum. Hatta çok iyi niyetle baksanız bile, anayasanın seçim sonrasında değişeceğini düşünürseniz 1.5 seneden önce olmaz. Ama bu arada eylemsizlik süreci, KCK’ya yönelik tutuklama operasyonları, taş atan çocuklar gibi konular çözülerek süreç daha az gergin hale getirebilir. Bu da geleceğe hazırlık olur. Tabii bunu iki tarafın da çok iyi niyetli olduğunu varsayarak söylüyoruz.

        PKK’nın sınırdışına çıkmasına gelirsek… PKK sınır dışına çıkarken operasyon olmamasını şart koşacak. Zira geçmişte, Öcalan’ın yakalandığı tarihte sınırdışına çıkarken 500’e yakın militan kaybettiler. Bu sefer o tuzağa düşmemek için ‘ben çekilirken bana dokunma’ diyecek. Zaten çekilme olayı 24 saatlik meseledir. Çekilebilir, aynı gece geri de gelebilir. Ama bence orada illa sınır dışına çıkmakta ısrar etmekten ziyade, mümkün olduğu kadar askerlerin PKK’yla birbirini görmemesini sağlamak lâzım. İstenmeyen olaylara sebebiyet vermemek için. Etik, adı konulmamış uzlaşmaya uymaktır sorun. Yoksa 20 militan öldürülürse yeniden döner PKK.

        Bugün gelinen yeni durum şu. Süreç aslında açılımla başlamıştı. Görülen o ki açılımın sekteye uğramasından sonra iki taraf da ders aldı. Bugün çok daha geniş bir perspektifle, magazinel olmayan, paparazzilerin olmadığı, bağırmayan, sessiz sedasız bir şekilde bu işi götürmeye çalışıyorlar. Sürecin başlanması bence önemli. Gerisi kendi mecrasında akar zaten. Bu süreç öyle düz hesapla gitmez. Bu bir serüvendir ve olumlu olumsuz sürprizler çıkacaktır. Önemli olan bu dinamiğin kendini geleceğe taşımasıdır. Taraflar bu perspektifle hareket ederse daha sağlıklı yol alınır. Biri ‘bu işi hemen bitireyim,’ diğeri ‘hemen haklarımı alayım’ derse bu çok sağlıklı olmaz.

        “SADECE ÖRGÜTÜN MUHATAP ALINMASINA BAŞTA KÜRTLER RAZI OLMAZ”

        Kürt sorunu ve İslam üzerine çalışan sosyolog Müfit Yüksel

        Kürt sorununun çözümünde yeni bir durum var; yok demek mümkün değil. Daha önce de, Özal döneminde, 1993’te ateşkes yapılırken benzer bir süreç yaşanmıştı. Öcalan’la görüşülmüştü. Tabii şimdi şartlar farklı. 1993’te PKK bugünkü kadar toplumsallaşmamıştı. O dönemde 7-8 aylık ateşkes sürseydi, örgüt çözülürdü.

        Bugün ise şöyle bir sorun var. Kürt kimliğinin muhataplığı sadece örgüt üzerinden mi yürüyecek? Eğer bu olacaksa ne getirip ne götüreceği çok tartışılır. Muhatap kim? Kürt halkı mı, silahlı örgüt mü? Evet, örgütün silahı bırakması, operasyonların durması gerçekten önemli, o bölgede ciddi şekilde ılımlı bir ortam lâzım. PKK militanlarının büyük oranda evlerine dönmeleri meselesini ben yıllar önce de gündeme getirdim. 2003-2004’te bu olabilirdi. Ama 2009 belediye seçimleri bu konuda dönüm noktası oldu. Bu seçimleri AK Parti alabilecekken yanlış politikalar ve yanlış aday seçimleri nedeniyle belediyeleri DTP (BDP) aldı. Bu durum BDP’nin elini güçlendirdi. Herhalde, siyasi uzantı güçlendirilerek, siyasi kanat muhatap alınarak silahlı kanat çözülür diye düşünülmüştü. Ama öyle olmadı. Siyasi kanat hep örgütü, yani PKK’yı adres gösterdi. Şimdi Kürt sorununu, Kürt kimliğini sadece elinde silah tutanlar mı temsil ediyor? Benim hiç mi sözüm olmayacak?

        Bunun yanı sıra son referandumda, MHP’nin oy tabanını oluşturan Orta Anadolu insanı MHP’nin bütün propagandalarını hiçe sayarak adeta bir barış mesajı verdi. Asker cenazesi görmek istemiyoruz, Kürt kardeşlerimizle sorun istemiyoruz dediler. Üstelik bunu MHP’nin büyük bir bölünme fobisi oluşturmasına rağmen yaptılar. MHP’nin tabanı Orta Anadolu evet oyu vererek barışçı mesaj verdi. Kavganın tarafı olmayacağız, dedi. Bu da çözüm sürecinde önemli bir unsurdur.

        CHP ise Baykal sonrasında yeni bir yapılanmaya gidiyor. Kılıçdaroğlu ve çevresi bu yeni yapılanmayı istiyor. Aslında Kılıçdaroğlu’nun kendisi ya da yeni konsepti, parti her ne kadar hayır oyu üstüne otursa da, evet çıkmasından memnun. Referandumdan evet çıkması Kılıçdaroğlu’na nefes aldırdı, daha rahat hareket edebilmesini sağladı. CHP’de Soğuk Savaş dönemi yapılanmasını terk etmeye yönelik bir istek var. Tabii içeride çatışma olmazsa. Kılıçdaroğlu ve ekibi CHP’de direnişi kırarsa çözüme büyük katkısı olacaktır.

        Bu yeni süreç Türkiye’yi çözüme kavuşturur mu bilmiyorum ama ana problem şu: Bu süreçte silahlı örgüt mü muhatap alınacak sadece? Böyle bir endişe var. Problem, Kürt halkı ve kimliği daha geniş açıdan muhatap alınırsa çözülür. Sadece örgüt muhatap alınırsa buna başta Kürtler razı olmaz. Ben de Kürdüm, ben razı olmam.

        “DEMEK ÖNCEDEN ÖCALAN’LA TERÖRÜN BİTİRİLMESİ İÇİN GÖRÜŞÜLMÜYORMUŞ!”

        Star gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu

        Bu görüşme trafiği daha önce olmamış, hiç yapılmamış bir trafik değil. Bundan önce de defalarca Irak yönetimiyle, Barzani’yle görüşmelerde bulunuldu. Bu süreçlerde elbette zaman zaman hız ve tempo düşecek. Bu süreçte benim için en umut verici olan; referandumdan hemen sonra hükümetin BDP’yle görüşme kararı alması. Bu daha önce hükümetin çok ağırdan aldığı, çok tercih etmediği ve uzun süre ihmal ettiği bir yöntemdi. Hükümetin referandumun hemen sonrasında bu süreci, bu görüşmeyi başlatması olumlu bir adım. İkincisi, evet bir yandan İmralı’yla görüşülüyor, öteden beri de görüşüldüğünü biliyoruz. Hatta Öcalan daha Türkiye’ye gelmeden görüşüldüğünü biliyoruz. Ama belli ki yıllarca yapılan bütün görüşmeler terörün bitirilmesi için değil terörün bir hatta tutulması içinmiş. Terör bitmediğine göre, öyle anlaşılıyor. Şimdi ilk kez terörün bitirilmesi için Türkiye elindeki bir kozu, Abdullah Öcalan kozunu daha aktif kullanma eğilimi gösteriyor

        2010 Eylülü’nde meselenin geldiği noktayı iyi görmek lâzım. Bir Kürt sorunu var, hükümet ve devlet organları bu konuda doğrudan bölge halkını kazanacak ve bölgeyi demokratikleştirecek adımları atmak durumundalar. Görebildiğim kadarıyla da bu stratejiyi uyguluyorlar. PKK’nın eylemsizlikte tutulması, eylemsizlik süresinin uzatılmasına gelirsek… Bu eylemsizlik süresi 6 ya da 8 ayı bulursa, sonra eylemlilik haline dönüş biraz daha zor olabilir. Yani bir süresiz eylemsizlik zemini yakalayabilir Türkiye. O yüzden bu eylemsizlik durumu yani hem bir yandan Kuzey Irak’la PKK’nın lojistiğinin kesilmesi, hem İmralı’dan PKK’nın eylemliliğinin azaltılması için baskı yapılması bir başka paket. Şu günlerde Aysel Tuğluk’un oraya gidişi ve İçişleri Bakanı’nın Kuzey Irak’a gidişi, MİT müsteşarının ardından gidecek oluşu bu paketi anlatıyor. Öte yandan hükümetin bütün bunlardan bağımsız ya da bir ölçüde bağımlı biçimde bölgenin demokratikleşmesi için adımlar atma mecburiyeti var. Seçimlere kadar bunun ne kadarı atılır, ne kadarı masada kalır bilemiyoruz ama politika olarak hükümet bu adımları atmak mecburiyetinde olduğunun farkında. PKK’ya karşı mücadelenin toplumsal ayağıdır bu. Güneydoğu’da PKK’ya bir sempati ve destek var. En azından belirli bir kesim bu desteği gösteriyor. Bu sempatinin azaltılması için bir yandan bu politikanın yürütülmesi lâzım.

        Belli ki Türkiye için, hükümet için, devlet için bütünüyle bir terörle mücadeleden başarı elde etme arzusu var ve bu vektörlerin kesiştiği noktada artık bu ertelenemez.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.
        Bu çeviride Google Translete kullanılmıştır. Anlam ve çeviri hatalarından haberturk.com sorumlu değildir.