Fakirlik yani yoksulluk, temel ihtiyaçlardan ve bunu giderecek araçlardan mahrum olma sorununun genel adıdır. Bu, yeni bir sorun değildir ve sorun olmaya devam etmektedir. Ancak politikaları yönlendirici etkisinden dolayı yoksulluk genelde türleri üzerinden açıklanmaktadır. "Mutlak yoksulluk"ta, kalori hesabına dayalı gıda (açlık sınırı) ile gıda ve gıda dışını içine alan ihtiyaçlar (yoksulluk sınırı) bazlı ölçümler yapılmaktadır. Mutlak yoksulluk eleştirilerinin uzantısı olarak ilk defa Townsend (ö. 2009) tarafından kavramsallaştırılan göre(ce)li yoksulluk ölçümlerinde toplumların arasında ve kendi içlerinde farklılık dikkate alınır ve ayrıca toplumların zamanla gelişmesi ile hesaplamaların da değişeceği bilinir. "Kır yoksulluğu", daha çok tarım sektöründeki çözülmeler ile ilgili iken, "kent yoksulluğu" göçlerin de sonucu ile kentleşmenin yaygınlaşmasına bağlı gelişmiştir; "nöbetleşe yoksulluk" da kırdan kente göç edenlerin, kendilerinden sonra göç edenlere yoksulluğu devretmesine dayanmaktadır. Gelir ve kazanç yanında ekonomik büyüme ve gelir dağılımı ile alakalı olan "gelir yoksulluğu", aynı zamanda tüketim yoksulluğu/azlığı anlamına gelmektedir. "İnsani yoksulluk" ise sadece gelir ile bağlantılı olmayıp, gelir ile eğitim ve sağlık gibi imkanlara erişim de dikkate alınmaktadır. "Yeni yoksulluk", çalışma hayatı içinde olunmasına rağmen görülen bir yoksulluktur ve burada ayrıca enformel sektör, kayıtdışı istihdam ve gelip geçici işler gibi herhangi bir işte çalışılmasına rağmen yoksulluk sınırı altında olmak anlamına gelen çalışan yoksulluk söz konusudur. "Subjektif (öznel) yoksulluk"sa, temel ihtiyaçların teminin hususunda uzmanlar yerine kişilerin kendi algılarını merkeze almaktadır.
Yoksulluğun nedenleri iki yönlüdür. Makro anlamda yoksulluk nedenleri, daha üst bir bakış açısıdır. Bunlardan biri olan liberal düşünceye dayalı "modernleşme teorisi"ne göre, en genel manada yoksulluk kaynağı, içseldir. A ülkesi yoksuldur, çünkü o ülkenin bir yandan aile, değerler, örf ve adetler gibi geleneksel yapısı sorun(lu)dur, diğer yandan da yoksulluk o ülkenin yöneticilerinin beceriksizlerine bağlıdır. Bu yaklaşımı reddeden neo-marksist "bağımlılık teorisi"ne göre yoksulluk nedeni, dışsaldır. I. Wallerstein (ö. 2019) tarafından merkez, çevre ve yarı-çevre olarak sınıflandırılan ülkelerden merkez ülkeler, sanayisi gelişmiş zengin ülkelerdir ve zenginlikleri, sadece kendi iç dinamikleriyle değildir; yarı-çevre ve çevre ülkelerin ucuz iş gücü ve ham maddelerini sömürmeleri nedeniyledir. Yarı-çevre ülkeler de çevreyi sömürebilmektedir. Bu nedenle çevre ülkeler, merkez ve yarı-çevre ülkelerin zenginleşmesine bağımlı olarak yoksullaşmaktadırlar. Üçüncü makro yaklaşım, İslam'daki "kader" anlayışı ile ilgilidir. Cebriye'ye göre, kişi yaptıklarında mecburdur; kişinin fiillerinde iradesi yoktur. Bu nedenle, kişiler "Allah istediği için, kendi istekleri dışında yoksul olurlar." Cebriyye mantığına göre "kişi yoksul oldu" değil de "Allah yoksul yaptı" hükmü vardır. Tam zıddı olarak Kaderiye'ye göre, kişide kendine has bir irade vardır ve kişi, her istediğini yapabilir, kaderine hakimdir; Allah da dahil hiç kimsenin hiçbir şekilde kaderine dahli yoktur. Bu mantıkla yoksulluk, tamamen kişinin kendi ellerindedir. Cebriye ve Kaderiye yaklaşımlarını reddeden Mutedil Yol'a göre ise kişinin cüz'i iradesi, Allah'ın da külli iradesi vardır. Allah, kişinin iradesine karışmaz ama kişinin iradesi ile yaptığı işin olumlu veya olumsuz her türlü sonuçlarını bilir. Bu bakımdan, "Allah kişiyi yoksul yaptı" gibi bir ifade değil de "Allah, kişinin kendi iradesi veya başkasının iradesi/etkisi sonucunda yoksul olacağını bilir" demek, doğru olandır. Mikro anlamda yoksulluk nedenleri; büyüme kaynaklı da olabilir, nüfus, hanehalkı türleri ve özellikleri ile göç kapsamında demografik unsurlar bağlamında da ele alınabilir, iş gücü piyasasının yapısı da neden olabilir, dışsal etmenler olarak genel şoklar ve özelde ekonomik krizler, ayrımcılık da zikredilebilir, yoksulluğu giderme adına yapıldığı iddia edilen yapısal uyum programları da sayılabilir, başka sosyolojik, eğitimsel ve siyasi değişkenler etrafında da analizler yapılabilir. Tüm bunların yansımaları, mutlak/evrensel olmayıp, toplum ve zamana göre değişebilir.
Yoksullukla mücadelede "dolaylı" ve "doğrudan" yaklaşımlar vardır. Dolaylı yaklaşım, başta ekonomik büyüme olmak üzere, iş gücü piyasası politikaları, fiyat istikrarının sağlayıcı politikalar ve eğitim politikaları üzerinden yoksulluğu gidermeye odaklıdır. Doğrudan yaklaşım, gıda, sağlık, eğitim ve konut gibi temel ihtiyaçların temininde devletin uyguladığı programlar ve politikalar ile sosyal transferleri kapsamaktadır.
YAZAR
Faruk Taşçı