Bireyin sosyal ve kültürel gerçekliği içinde kendisine ait kavrayışını ifade eder. Diğer bir deyişle, bireyin kendisini nasıl tanımladığı ve ait olduğu grup aracılığıyla nasıl şekillendiği gibi unsurlar üzerinden oluşur. Bir yanıyla bireyin özgünlüğüne dair bir ifade biçimiyken bir yanıyla da kendisi gibi olanlarla kurulan bağa işaret eden bir kavramdır. Bireyin soyut ve somut açıdan bağlılık hissettiği her şey kimliğin şekillenmesinde temel bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla kimlik, yaşanılan coğrafya, dahil olunan topluluk, dinsel inançlar, konuşulan dil gibi ortaklıklar ve bireyin kendi donanımı ile yaşamı kavrayış biçimi gibi çeşitli unsurlar kanalıyla biçimlenir. Bu haliyle kimlik, bireysel, kişisel, ulusal, kültürel boyutları olan ve birden çok katmana sahip çok sayıda dinamiği beraberinde getiren bir kavramdır. Kimliği oluşturan unsurların dinamik ve değişime açık olması dolayısıyla kimlik kavramı, aynı zamanda süreçsel bir derinliğe sahiptir.
Erik Erikson, kimliği kuramsal açıdan tartışmaya açarken kimliğin, bireyin psikolojik ve sosyal ihtiyaçları ile kültürel çevresinin bileşimi olduğunu savlar. Buna göre kimlik, çocukluk ve ergenlik çağında şekillenen bir benlik kavrayışına karşılık gelir. Bireyin inanç sisteminin, değerlerinin ve yönelimlerinin şekillenmesi Erikson'a göre hayatın ilk yıllarının belirleyiciliğiyle söz konusu olmaktadır. Diğer yandan Erving Goffman kimlik kavramının durağan olmayan içeriğini işaret edecek şekilde karakteri bireyin eylemlerinin toplamı olarak yorumlar. Goffman, bireyin, içinde bulunduğu sosyal evrende, benliğinin temsil biçimlerine bağlı olarak farklı yansımalarla ifade bulacağını belirtir. Kimlik, bu bağlamda temsillerimizle yani toplumsal boyutumuzla ilgilidir.
Kimlik, bireysel atıfları olduğu gibi topluluğu ya da grubu işaret eden atıfları da içinde barındırır. Kimliğin değişkenliği süreçsel olduğu kadar aynı zamanda durumsaldır. Aynı insanın kendisini anne olarak tanımlaması, iş kadını olarak tanımlaması ya da belli bir etnik grup aidiyeti içinde hissetmesi kimlik kavramının katmanlarını göstermesinin dışında kimlik olarak öne çıkan şeyin değişebilir yönünü de ortaya koymaktadır. Öte yandan kimi zaman bireysel kimlikle toplumsal kimliğin çatışma içine girmesi de konunun bir diğer katmanıdır. Bireyin değerler sistemi ve seçimleri ile dahil olduğu grubun değerler sistemi ve yönelimleri çelişebilir. Etnik, dini, mesleki kimlik atıflarının yanı sıra toplumsal cinsiyet kategorileri de kimlik yapılanmasındaki önemli etkenler arasındadır. Kimlik, bireyin içinde bulunduğu sosyal evrende üstlendiği rolle birebir ilişkilidir. Diğer yandan kimlik, aidiyet bağlamında aynılıkları içine aldığı gibi farklılıklarla da ilgili olan bir içeriğe sahiptir. Kimlik kavramının bireyin kendisini ne şekilde tanımladığı ile ilişkili bir yönü olduğu halde bu kavram, genel olarak topluluk, cemaat, sınıf, aile gibi aidiyet biçimlerine atıfla belirlenmektedir. Bu bağlamda kimlik, bireyin benlik algısı ve toplumsal bağlamı ile doğrudan ilişkili bir kavramdır.
Antropolojik açıdan kimlik kavramı, kendisini oluşturan katmanların açılımı ve derinlemesine irdelenmesi gibi açılardan ele alınmaktadır. Antropolojinin kuramsal gelişimi içinde kültür-kişilik okulunun temsilcileri olan Ruth Benedict, Margaret Mead gibi antropologlar kültür ve kişilik arasında dolaysız bir ilişki olduğu ve kişiliğin kültür tarafından biçimlendirildiği düşüncesi üzerine kurulu yaklaşımlarından hareketle çocukluk çağına odaklanır. Ruth Benedict'in kültürü anlamak üzere betimlediği ulusal karakter çalışmaları bu yaklaşımın sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu çalışmalar, belirgin bir biçimde soğuk savaş döneminde etkili olmuştur. Genel olarak bakıldığında, kültür ve kimlik arasındaki ilişki çok kültürlülük bağlamında antropolojik bakışın merceğinde yer almaktadır. Özellikle ulus-devletlerin kuruluşu ile şekillenen kimlik meseleleri, 1950'li yıllarda sosyal bilimler dünyasında sıklıkla telaffuz edilmeye başlanmış; geçtiğimiz yüzyılın sonlarına doğru küresel akışkanlığın belirleyiciliği üzerinden odak meselelerden biri halini almıştır.
Kimlik kavramının, tarih boyunca etnik gruplar, dini gruplar gibi bağlamlar üzerinden geçerliliği olan bir kavram olsa da giderek sosyal bilimlerin meselelerinden birine dönüşmesi, modern toplum yapısının beraberinde getirdiği yeni dinamiklerle ilişkilidir. Göç hareketlerinin yeni bir içerik kazanması, toplumsal tabakalaşma biçimlerinin yeni boyutları gibi çok sayıda unsur, kimlik meselesinin gündeme yerleşmesine neden olmuştur. Öte yandan, soyut ve somut anlamda sınırların ve ben-öteki tanımlarının sürekli değişkenlik gösterdiği bir çağda kimlik kavramı da kaygan bir hal almıştır.
YAZAR
Gözde Aynur Mirza