Bir yetkiyi, görevi veya nüfuzu kötüye kullanarak elde edilen gayri meşrû menfaati ifade eder. Bir görevin yerine getirilmesi karşılığında haksız şekilde alınan ücret veya sağlanan menfaat, rüşvetin geniş manadaki kullanımıdır.
Tedavisi en zor ve en eski toplumsal hastalıklardan biri olan rüşvet bütün ilahi dinlerde yasaklandığı gibi eski Hint, Mısır, İran, Sümer ve Yunan toplumlarında da bu suçla mücadele edilerek özellikle adli rüşvete ağır cezalar verilmiştir. İslam dininde, rüşvet, dinin adalet, helal kazanç, kul hakkına ve emanete riayet ilkelerine tamamen aykırı bir günahtır. Rüşvet yoluyla mal veya menfaat elde etmek haram olup rüşvet alan kimse toplum adına kendisine emanet edilmiş olan görevi kötüye kullandığı için aynı zamanda emanete ihanet etmiş sayılır. Rüşvet veren de dinen yasak olan bir fiili işleyerek diğer yandan hakkı olmayan bir menfaati elde etmek suretiyle kul hakkı yiyerek haram işlemiş olmaktadır.
Rüşvet, lafız olarak Kur'an-ı Kerim'de geçmese de onu da içine alan yasaklar kapsamında zikredilir. Bunlardan birisi, "Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Bile bile, günaha saparak, insanların mallarından bir kısmını yemek için onun bir parçasını yetkililere aktarmayın" mealindeki ayettir (Bakara 2/188). Hz. Peygamber rüşvet alan, veren ve rüşvete aracılık edeni lanetlemiştir; kamu görevlilerine, bir beklenti amacıyla ya da örfün belirlediği sınırların üzerinde verilen hediyeleri, menfaat temini ya da nüfuzu kötüye kullanma anlamına geldiği için, "devlet malına hıyanet, ganimetten çalma" şeklinde niteleyerek yasaklamıştır (Buhari, "Eyman", 3).
Rüşvet fedakarlık, diğerkamlık gibi güzel duyguları kökünden söküp atarak bireyleri bencil, kendi çıkarlarından başka hiçbir şeyi düşünmeyen ve bu uğurda her şeyi meşru gören, çıkarcı, korkak, hiç kimseye güvenmeyen kişiler haline getirir. Mülkün temeli olan adaleti temelinden sarsar ve toplumu içten içe çürütür.
İslam hukuku kaynaklarında rüşvetle ilgili konuların genellikle yargılama usulü bölümlerinde işlenmesi, adliye teşkilatının bu hastalığa bulaşması durumunda rüşvetle mücadelenin zora gireceğine işaret etmek içindir. İslam hukukçuları hakimin rüşvet aldığı davada ve sonrasında baktığı bütün uyuşmazlıklarda verdiği hükümlerin geçersiz olacağı ve meslekten kendiliğinden azledilmiş sayılacağı konusunda görüş birliği içindedir.
Rüşvetin, herhangi bir hakkı iptal veya engelleme ya da haksızı haklı gösterme amacına dönük olarak verilip alınması ya da bir göreve atanabilmek için ilgililere menfaat sağlaması anlamındaki kısmı, her iki taraf için haramdır. Hakkını alabilmenin veya zarar ve zulmü ortadan kaldırabilmenin sadece rüşvet vermekle mümkün olduğu durumlarda veren için zaruret hali oluştuğundan sadece alan kişi için haram olduğu ifade edilmiştir.
YAZAR
Saffet Köse