Uluslararası Siyasal Ekonomi nedir?
Çok disiplinli bir alan olan uluslararası siyasal ekonomi, 1960'ların sonu ve 1970'lerin başından itibaren uluslararası ilişkiler/siyaset bilimi ve ekonominin kesiştiği bir alt/ana disiplin olarak gelişmiştir. Bu gelişme, 1970'lerdeki petrol ambargoları ve Bretton Woods Sisteminin çöküşü, uluslararası ekonomik örgütlerin rolleri ve kalkınma sorunları gibi meselelerden hareketle, uluslararası ekonominin uluslararası siyasal sistemde önemli yansımaları olduğu iddiasıyla temellenmiştir. Uluslararası siyasal ekonomiyi 2. Dünya Savaşı sonrasında belirleyen temel kaygı, hem savaştan yıkımla çıkan Batı Avrupa ülkelerinin hem de bağımsızlıklarını kazanmış ülkelerin nasıl gelişecekleri ve dünya ekonomik sistemine nasıl entegre olacaklarıdır. Bu sorunun yanıtı, Bretton Woods Anlaşmasıyla (1944) oluşturulan kalkınmacı iktisadi liberal düzene dayalı Bretton Woods Sistemi'dir. Özellikle ABD'nin desteklediği bu sistem, 1944-1973 yılları arasında ayarlanabilir sabit kur sistemini benimser; liberal uluslararası ticaret düzeni ve uluslararası para rejimine dayanır. Sistem, Bretton Woods örgütleri olarak anılan Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund-IMF) ve Dünya Bankası (World Bank) kurumlarıyla düzenlenir. Bretton Woods para sistemi 1973 yılında ABD Başkanı Nixon'ın kararıyla sona erdirilse de IMF ve Dünya Bankası, küresel ekonomi sisteminin neoliberal paradigma çerçevesinde işlemesini sağlayan başat aktörler olarak uluslararası ekonomide önemli rol oynamaya ve tartışılmaya devam etmektedirler.
IMF, 1945 yılında kurulmuştur. Kuruluş amacı, uluslararası parasal iş birliğini teşvik etmek, kur sistemini düzenlemek ve uluslararası ekonomide likidite sağlayarak ödeme dengesine yardımcı olmaktır. Bunu, kredi yoluyla para sağlayarak gerçekleştirir. Borç olarak verilen krediler, üye ülkelerin milli gelirleri oranında parasal katkılarıyla oluşturdukları fondan sağlanır. IMF, savaş sonrasında bağımsızlıklarını kazanan ülkelerin kapitalist ekonomiye entegrasyonunda mali açıdan önemli rol üstlenmiştir. 1944 yılında Uluslararası IÌmar ve Kalkınma Bankası adıyla kurulan Dünya Bankası da yıkıma uğramış Batı Avrupa ülkelerine ekonomilerini yeniden yapılandırmaları ve kalkınmaları için yardım etmek üzere oluşturulmuştur. 1947 yılında Marshall Planı'nın uygulanmaya başlamasıyla birlikte çevre ülkelere kredi dağıtan Dünya Bankası, gelir dağılımını göz ardı etmesi nedeniyle sıkça sorgulanmıştır. 1970'lerde dünyada yoksulluğu azaltmak (borcu azaltılmak ve iyi yönetişimi sağlanmak) ve kalkınmayı desteklemek misyonuna dönüşen göreviyle, gelişmekte olan ülkelere yatırım, yardım, borç ve hibe vermekle yükümlü hale gelse de IMF ile birlikte ekonomik kriz yaşayan gelişmekte olan ülkelere önerdikleri mali disiplin, özelleştirme ve yapısal uyum politikalarıyla (Washington Uzlaşısı) kalkınmanın insan boyutunu göz ardı ederek girişimlerinde başarısız olmuşlardır.
IMF ve Dünya Bankası gibi kalkınmayı ve neoliberal ekonomik paradigmayı düzenleyici role sahip olmayan ancak liberal ekonomik düzenin desteklenmesi için oluşturulan İktisadi İş birliği ve Kalkınma Örgütü'nden (Organization for Economic Cooperation and Development-OECD) de bahsetmek gerekir. Yine 2. Dünya savaşı sonrasında Batı Avrupa ülkelerinin ekonomik kalkınmasına ve refahının sağlanmasına destek olmak amacıyla 1947-1960 yılları arasında Marshall Planı doğrultunda ABD ve Kanada'nın mali desteğini yürüten Avrupa İktisadi İş Birliği ve Kalkınma Örgütü'nün devamı olan OECD, demokrasi ve serbest pazar ekonomisini benimseyen üye ülkelerde sürdürülebilir ekonomik kalkınmaya, istihdama, mali istikrara, yaşam koşullarını iyileştirmeye ve dünya ticaretine katkıda bulunması amacıyla kurulmuştur. Küresel düzeyde dünya ekonomisi için önemli konuları inceleyen ve üye ülkelere küresel ekonominin getirilerinden faydalanmaları ve zorluklarıyla baş etmeleri için politika tavsiyelerinde bulunan OECD, Haziran 2020'de üye ülkelerin COVID-19 pandemisiyle baş etmek için uyguladıkları politikaların kalitesini inceleyerek bir endeks oluşturmuş ve ülkelerin karşılaştığı risk faktörlerini ortaya koymuştur.
Bretton Woods OÌrgütleri, Batı-merkezli oldukları (hem IMF hem de Dünya Bankası'nın merkezinin Washington DC'de olması), onların küresel ekonomiden çıkar sağlamalarına hizmet ettikleri, Washington Uzlaşısı çerçevesinde yürüttükleri neoliberal siyasalarla zengin-fakir arasındaki eşitsizliği ve yoksulluğu körükledikleri için yoğun biçimde eleştirilmişlerdir. 1994 ve 1997 yıllarında dünya ekonomisiyle uyum sağlamak için devletin ekonomideki rolünün azaltıldığı Latin Amerika ve Doğu Asya ülkelerinde görülen mali krizler, bu siyasaların yeniden gözden geçirilmesine neden olmuş ve Post-Washington Uzlaşısı adı altında devletin gözetleyici konumunun ve yoksulluk ve yolsuzlukla mücadelenin öne çıkarıldığı politika anlayışı benimsenmiştir. Buna rağmen ve 2008 Dünya Finans ve 2009 Euro-Bölgesi Krizi, küresel/uluslararası ekonomik düzeni yönlendiren Bretton Woods kurumlarının kifayetsizliğine ve sürdürdüğü neoliberal ekonominin yarattığı eşitsizliğe yönelik eleştirileri derinleştirmiştir. 2011 "Wall Street'i İşgal Et" protestoları, bu küresel adaletsizliğe tepkinin simgesi olmuştur. Bugün uluslararası/küresel siyasal ekonomi, yoksulluk ve eşitsizliğin yanı sıra daha kapsayıcı bir bakış açısıyla çevre, göç, insan hakları, sağlık, toplumsal cinsiyet gibi meselelerin ekonomik ve uluslararası boyutunu da göz önünde bulundurmalıdır. 2019 yılının son aylarından itibaren dünyayı etkileyen COVID-19'un sağlık boyutunun yanı sıra ekonomik boyutunun da tüm dünyayı sarsıcı etkisi, uluslararası siyasal ekonominin ve insan-merkezli kalkınmanın önemini daha da fazla gözler önüne sermektedir.
YAZAR
Berrin Koyuncu Lorasdağı