Göçmenin dini, ırkı, rengi olur mu?
Habertürk yazarı Kemal Öztürk, Ukrayna-Polonya sınırında Rusya'nın işgalinden kaçan mültecilerin dramına tanıklık etti
Birçok savaşta mağdur olmuş, çok farklı milletten göçmenler gördüm.
Myanmar’dan gelen Arakanlı göçmenleri Sri Lanka’nın Kox Pazar şehrinde kurulmuş mülteci kampında gördüğümde, buradan daha kötüsü olamaz demiştim.
Topraktan, naylondan, bezden, tenekeden yapılmış ilkel barınma yerlerinde kalıyorlardı. Sayıları ise bir milyona yakındı.
Yağmur yağdığında kaldıkları yerler başlarına yıkılıyordu.
Lübnan’da Filistinlilerin kaldığı Sabra, Şatilla kampları ise sanırım en uzun süre sefalet yaşayan mültecilerin evi olmuştu.
Neredeyse 60 yıldır, kanalizasyonu yolun ortasından akan, derme çatma briketlerden yapılmış, yüzbinlerce insanın kaldığı bir kamptı.
Gazze ise hem açık hapishane hem mülteci kampı hem şehir hem de çilehaneydi. Çöpler eşek arabalarıyla toplanıp meydanlara yığılıyordu. Çocuklar ise uçurtma uçururken vuruluyordu.
Rusların ve Esed güçlerinin harabeye çevirdiği Halep’ten kaçanların kaldığı İdlip ve Atme kampları ise naylon ve bezden inşa edilmişti. Soğukta içinde yakılan ateşlerden sürekli yangın çıkar ve insanlar ölürdü.
9 günde 1 milyon 200 bin kişi ülkeyi terk etti. İlk defa yayın yapılan sınırın sıfır noktasındaki bölgedeki iç acıtan manzaralar, Habertürk canlı yayınında kameralara yansıdı:
Şimdi Ukrayna-Polonya sınırında yeni mülteci akınına şahitlik ediyorum.
Gördüğüm tüm kamplarda değişmeyen kareler var.
Ağlayan çocuklar, korkan kadınlar, ne olduğunu anlamaya çalışan yaşlılar, kaderlerinin ne olacağını kara kara düşünen babalar…
Gözlerde yaş, hüzün, korku, kaygı, öfke hep aynı.
Mülteci mültecidir dedim, Polonya’nın sınır Kasabası Korçova’da onlarca milletten mülteciyi izlerken. Ne milleti ne dini ne derisinin rengi değiştiriyor onların ruh hallerini.
Bir marketin deposundan bozma toplanma merkezinde, Ukrayna’dan gelen mültecilerin arasında dolaşırken, şimdiye kadar mülteciler için gördüğüm en iyi barınma merkezi olduğunu düşünüyordum bir yandan.
Yatakları, yorganları vardı ve üç öğün sıcak yemek yiyorlardı.
Diğer mülteci kamplarına göre burası lüks bile kalabilirdi.
ÇOCUKLARIN YAŞADIĞI TRAVMA
Ancak ne kadar lüks olursa olsun evinden, ülkeden, sevdiklerinden ayrılmak başlı başına bir dramdır.
Vatansız olmak, bir başka ülkeye sığınmak insan hayatında büyük travmalar yaratır.
Hele çocuklar…
Hepsi "Eve gidelim" diye ağlıyordu. Neden bu bilmediği yerde olduklarını, neden bu tuhaf yataklarda yattıklarını anlamıyor, bu yüzden ağlıyorlardı.
Onlar savaşın en büyük mağdurları bence.
Son 20 yılda onlarca göçmen kampında, yüzbinlerce mülteci çocuk travma yaşadı. Büyüdüklerinde ne olacak bilemiyorum.
UKRAYNA’DAN ÇIKAN İNSAN SAYISI 1 MİYONU GEÇTİ
Rusya-Ukrayna savaşı klasik savaşlara benzemediği gibi, Ukrayna’dan gelenlerin durumu da mülteci ya da göçmene benzemiyor.
İltica etmiyorlar bu yüzden mülteci değiller. Sığınmacı statüsünde mi, göçmen statüsünde mi belli değil.
Polonya’ya 755 bin kişi geldi. Bunların büyük çoğunluğu Ukraynalı. Bu insanlar Polonya’da yaşayan 1,5 milyon Ukraynalı yanına yerleşti çoğunlukla.
Diğer Avrupa ülkeleri de Polonya’dan Ukraynalı göçmenleri alıyorlar.
İkinci büyük göç dalgasına maruz kalan ülke Romanya. Sonra Ukrayna’nın diğer komşuları Macaristan, Slovakya geliyor.
Bir haftada 1 milyon göçmen, görülmemiş bir rakam. Bu kadar kısa sürece bu denli yoğun göç dalgası pek akla zarar.
Bu yoğunluk nedeniyle ilk başlarda hem Ukrayna sınırında hem de diğer ülke taraflarında büyük kargaşa ve kaos yaşandı.
Ancak 4 Mart 2022 tarihinde geldiğim Polonya sınırında kargaşanın, düzensizliğin büyük oranda giderildiğini gördüm.
UKRAYNA’DAN GELEN GÖÇMENLERE AYRIMCILIK YAPILIYOR MU?
Türkiye’deyken sosyal medyaya birkaç görüntü yayılmıştı. Ukrayna’da trenden indirilen Afrikalılar, sınırda bekletilen beyaz olmayan göçmenler ve “Bize hayvan muamelesi yaptılar” diye ağlayan tenleri esmer kadınlar…
O zaman herkes gibi ben de öfkelendim ve tepki gösterdim. Mülteci mültecidir, rengi, ırkı, dini olur mu hiç?
Ancak bazı yabancı gazeteciler bu ayrımı yapan yayınlar yaptılar ve öfkemiz daha arttı.
İşte bu ayrımcılığın yapılıp yapılmadığını bizzat gözlerimle görmek istedim.
Korçova toplanma merkezinde, Pişemiş tren garında onlarca milletten göçmen vardı ve birçok ülkeden göçmenle konuştum.
Sudan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Surinam, Kırım… İngilizce bilen herkese sınırda ya da burada bir ayrımcılığa, ırkçı davranışa uğrayıp uğramadığını sordum.
Hiçbiri renginden ya da ülkesinden dolayı kötü muamele gördüklerini söylemedi.
Buradaki elçilik yetkilileri, benden önce gelen gazetecilere de sordum. Polonya tarafında ayrımcılığa uğrayanı görmediklerini ifade ettiler.
Bununla da kalmadım. Romanya sınırında Türklerin tahliye operasyonunu yöneten ve her gün mültecilerle muhatap olanlarla da konuştum. Romanya sınırında da görülmemiş bu ayrımcılık.
KRİZİN İLK GÜNLERİNDEKİ KARGAŞA
Sosyal medyada ve bazı medya organlarında yayınlanan görüntüler krizin ilk günlerinde on binlerce insanın aniden yığıldığı ilk günlerde Ukrayna tarafında yaşanmış olayların görüntüleriydi.
Ailelerini bir an önce Polonya’ya göndermek isteyen Ukraynalılar Afrika kökenlilerden birkaçına böyle kötü davranmış.
Yine sınırda geçiş önceliğinin Ukraynalı ve Avrupalı göçmenlere verilmesi de bir anlamda ayrımcılık olarak algılanabilir.
Siz bu yazıyı okurken ben Polonya’dan Ukrayna’ya, o kargaşanın yaşandığı bölgeye geçmiş olacağım ve orada bu sorunun cevabını arayacağım.
BİR AYRIMCILIK ÖRNEĞİNE ŞAHİT OLDUM
Hangi ülkeden gelirse gelsin, Karçova toplanma merkezinde herkese yatacak yer, yiyecek, sağlık hizmeti, ücretsiz telefon kontürü vb. insani ihtiyaçlar verildi.
Burada çok sayıda gönüllü insan da var, sivil toplum örgütü de. Hatta Amerika’nın Ohio eyaletinden gelen misyoner kilise organizasyonları da vardı.
Belçika, Hollanda, Almanya’dan gelen bazı insanlar ellerinde pankart taşıyordu. “Ukraynalı aileler sizleri evimizde ağırlamak istiyoruz” yazıyordu. Bu pankartı taşıyan birine Özbek bir göçmen, “Biz de gelebilir miyiz?” diye sordu. “Hayır bu sadece Ukraynalı aileler için yapılmış bir organizasyon” cevabını aldı.
Daha sonra ben bu pankartlardan taşıyan Hollanda ve Belçikalı insanlara aynı soruyu sordum. “Başka ülkeden göçmen aileleri de alır mısınız yanınıza?" dedim. “Hayır” cevabını verdiler yine.
Bunun, orada gördüğüm insani dayanışmaya gölge düşüren tek ayrımcılık olduğunu söyleyebilirim.
KIRIMLI AİLENİN BİTMEYEN DRAMI
Pişemiş tren istasyonunda Ukrayna’nın Liviv şehrinden gelen çok sayıda göçmen vardı. Bunlar bu istasyondan başka şehirlere gideceklerdi.
İçlerinde bir aile çok dikkatimi çekti. Beş çocukları vardı. Tatarlar gibi gözleri çekikti.
Yanlarına gidip hikayelerini öğrendim.
Ukrayna’da yaşayan Tatar Türklerindenmiş aile.
2014 yılında Rusya Kırım’ı işgal ettiğinde oradan çıkmak zorunda kalmışlar. Ukrayna’da Liviv şehrine yakın bir yere yerleşmişler.
Sonra Rusya ikinci kez işgal ettiğinde bu kez Ukrayna’dan çıkıp Polonya’ya sığınmışlar.
Nereye gideceklerini bilmiyorlardı. Çocuklar çok küçüktü. “En azından bu gece uyuyacakları bir yer bulmalıyız” dedi anne. “Sonra hangi ülkeye, hani şehre gideceğimize, ne yapacağımıza karar vereceğiz” diye ekledi babaları.
İki kez mülteci konumunda düşmüş, vatansız kalmış beş çocukla ne yapacağını bilemeyen bir aile.
Sanırım binlerce göçmen aileden biriydi…
Yarın:
Ukrayna’nın göçmen yurdu Liviv.
Ukrayna tarafında neler yaşanıyor?
Putin göç dalgasını Avrupa’ya karşı bir koz olarak mı kullanıyor?