Unutulmaz şeytan çıkarma filmleri
'Şeytanın Düşmanı' (The Pope's Exorcist) filminin gösterimde olduğu şu günlerde sinema tarihinin 'şeytan çıkarma' temalı unutulmaz filmlerini hatırladık. Habertürk film eleştirmeni Mehmet Açar'ın yazısı
Kuşku (1979)
(The Amityville Horror)
Şeytan bazen bir insanı değil, bir evi ele geçirebilir ve bu durum, seriye dönüşecek kadar etkileyici bir korku filmine vesile olabilir. Genç çift, huzur verici yeni evlerine yerleşmekte sakınca görmez ama “kötücül varlık” yavaş yavaş kendini hissettirir. Evi takdis etmeye gelen rahibin işi hiç de kolay değildir. “Rakip” güçlüdür. Üstelik evde, şeytan çıkarma filmlerinin çoğunda olduğu gibi inançları zayıf olan biri de vardır. Stuart Rosenberg’in yönettiği film, eleştirmenler tarafından yerden yere vurulsa da gişelerde hayli başarılı oldu ve yıllar boyunca süren bir seriye dönüştü.
Şeytan (1973)
(The Exorcist)
12 yaşındaki kızı Regan’ı (Linda Blair) yalnız büyüten, inançları zayıf, Washington’lu entelektüel anne, şeytana karşı ne yapabilir ki? “Başında” bir erkek de yok! “Ergenlik çağıdır” deyip doktora götürür önce. Bilim çaresiz kalınca, Katolik rahiplere başvurur. İnançsızlığı zayıflık olarak gösteren muhafazakâr yaklaşımı ve Katolik propagandasıyla “şeytan çıkarma filmleri”nin atası sayılabilecek “The Exorcist” gelmiş geçmiş en meşhur korku filmlerinden biri… William Peter Blatty’nin senaryosundan William Friedkin’in çektiği filmi, sinemadaki ‘şeytan çıkarma’ filmlerinin öncü modellerinden biri olarak kabul etmek mümkün. Gişelerde gösterdiği olağanüstü başarıyı da not etmek gerek.
Şeytan Çıkaran (1990)
(Repossessed)
Bu kadar şeytan çıkarma filmi olur da, onlarla dalga geçen film olmaz mı? Başrolünde dönemin komedi yıldızı Leslie Nielsen’in oynadığı film, orijinal “Şeytan” (The Exorcist) filminin yıldızı Linda Blair’i de eğlenceye dahil etmesiyle puanını yükseltiyor. Bob Logan’ın yazıp yönettiği filmi, 1973 tarihli ‘Şeytan’ filminin parodisi olarak görmek mümkün. Leslie Nielsen’in canlandırdığı ‘şeytan çıkarıcı’ rahibin şeytan çıkarma konusunda başarısız olduğu filmde kötülerin hakkından neyin geldiğini söylemeyelim. Sürpriz olsun…
Şeytan Çarpması (2005)
(The Exorcism of Emily Rose)
Emily Rose şeytan tarafından mı ele geçirildi, yoksa psikolojik bir rahatsızlık mı geçiriyor? Sorunun cevabı mahkemede aranıyor. Şeytan çıkarma işlemini gerçekleştiren ve Emily’nin intiharından sorumlu tutulan rahip Richard Moore (Tom Wilkinson), savcıyla anlaşmak istemiyor. Onu temsil eden avukat Erin Bruner (Laura Linney) davayı mesleğinde yükselme fırsatı olarak görüyor. Mahkemenin yanıt aradığı asıl soru, rahibin suçlu olup olmadığı değil. Şeytanın varlığını kabul etmek ya da etmemek. Jürinin işi zor, seyircinin de… Scott Derrickson’un yönettiği film, sinema tarihinin en iyi şeytan çıkarma öykülerinden biri olarak kabul ediliyor.
Rec 2 (2009)
2007 yapımı “Rec 1” bir apartmandaki insanları zombileştiren bir salgını anlatıyordu. Bir televizyon muhabiri ile kameraman karanlık apartmana giriyorlar ve biz de kameranın kaydettiklerini seyrediyorduk. “Rec 2”de salgının nedeni olarak Hıristiyan mitolojisi ve Vatikan’ın gizli deneyleri adres gösteriliyor. Apartmanda itfaiyecilerle birlikte artık bir rahip de dolaşıyor. Uzmanlık alanı elbette şeytan çıkarmak… İspanyol sinemasından 85 dakikalık nefes kesici bir korku şovu. Kameranın arkasında ilk filmde olduğu yönetmen olarak Jaume Balagueró - Paco Plaza ikilisi var.
Son Ayin (2010)
(The Last Exorcism)
Rahip Marcus, kendisiyle ilgili belgesel çekmek isteyen yönetmen Iris ve kameramanıyla çalışmayı kabul eder. Onlara, yıllar boyunca gerçekleştirdiği şeytan çıkarma ayinlerinin sahte olduğunu ama her seferinde başarıya ulaştığını söyler. Ona göre içlerine şeytan girdiğini düşünen insanlar, ruhsal anlamda iyileşmek için böyle bir törene ihtiyaç duyarlar. Üzerinde çalıştığı son vakaya film ekibini de davet eder. Amaç her şeyin psikolojik bir rahatlama olduğunu kanıtlamaktır. Ama bu kez olaylar beklediği gibi gelişmez ve çok güçlü bir rakiple karşılaşır. Her iki tezi de destekleyen kanıtlar sunan film, finale kadar tarafını belli etmiyor ve ilgiyi ayakta tutuyor. ‘Son Ayin’, iki milyon dolar bütçeyle çekilmesine rağmen ABD'de gösterime girdiği ilk üç günde 20 milyon dolar hasılat getirmesiyle de biliniyor.
Ayin 2011
(The Rite)
Bu kez şeytan çıkaran rahipleri hedef alan çok güçlü bir kötülükle karşı karşıyayız. İnancını sorgulayan, şeytanın varlığına inanmayan genç din adamı (Colin Donoghue), Vatikan’da kötü güçler konusunda uzmanlaşmış peder Lucas Trevant’ın (Anthony Hopkins) yanında çalışmaya başlar; “şeytan çıkarma” dersleri alır. Mesele yine inançla ilgili ama genç rahibin çocukluğuna dek uzanan öykü ilgiye değer. Matt Baglio’nun Peder Gray Thomas’ın yaşadığı gerçek olayları temel alan ‘The Rite: Making of a Modern Exorcist’ adlı kitabından Mikael Håfström tarafından uyarlanan film, çok kötü eleştiriler almasına karşılık gişelerde 96 milyon dolarlık bir hasılata ulaşmıştı.
Tepelerin Ardında (2012)
(Beyond the Hills – Dupa dealuri)
Çağdaş Romen sinemasının önde gelen temsilcilerinden yönetmen Cristian Mungiu’nun senaryosunu Tatiana Niculescu-Bran ile yazdığı film, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yaptı. Bu kez her şey sınır tanımayan bir aşkla ilgili. Alina aynı yetimhanede büyüdüğü Voichita’yı öylesine sevmektedir ki onunla birlikte manastıra dahi kapanır. Bir gün onu ikna edip oradan çıkarmayı ister. Ama sevgisi başına dert olur. Alina’nın kötü güçler tarafından ele geçirildiğini düşünen papaz, “şeytan çıkarma süreci”ni başlatır. Sevgi karşısında çaresiz kalan dinsel bağnazlığa ve Kilise’ye sert bir eleştiri… Seçkinin en farklı ve en iyi filmlerinden…
Korku Seansı (2013)
(The Conjuring)
Kötü güçler tarafından ele geçirilmiş bir evdeyiz. Ortam tam da şeytanın sevdiği gibi: Anne ile babanın inancı zayıf, çocuklar vaftiz edilmemiş durumda… Borçları olduğu için evi de terk edemiyorlar. Kurtuluş için tek adres yine Katolik Kilisesi. Ama kilise, şeytan çıkarma ayini için bu kez rahip yerine paranormal konularda uzman bir çift gönderiyor. Perili ev ve şeytanlı öyküleri harmanlayan filmde yönetmen James Wan, ilk yarıda gösterdiklerinden ziyade hissettirdikleriyle tansiyonu yükseltiyor. Evi; karanlık kileri, dolapları, loş köşeleri, geniş tavanlarıyla tekinsiz ve asap bozucu bir mekân haline getiriyor. İki kızın odasında geçen, hiçbir şey görmediğimiz halde bir şeyler hissettiğimiz “Kapının arkasında biri var” sahnesi mükemmel! Dini referansları güçlü bir film.
Bizi Kötüden Koru (2014)
(Deliver Us from Evil)
New York Polis Teşkilatı’ndan Çavuş Ralph Sarchie’nin Lisa Collier ile birlikte yazdığı bir kitaptan esinlenen filmde Çavuş Sarchie (Eric Bana) ailesini ihmal eden, işkolik ve Tanrı inancı olmayan bir polis. Her şeye bilimsel bir açıklama bulunabileceğini düşünüyor. Genç rahip Mendoza (Edgar Ramirez) ise olayların kötü bir güç tarafından başlatıldığına inanıyor. “Bizi Kötüden Koru”, şeytanın ortaya çıkması, inançsız karakterin geçirdiği değişim ve şeytan çıkarma sahneleriyle klasik bir “şeytan çıkarma” filmi… Her şey son tahlilde Katolik Kilisesi’nin öğretilerine bağlanıyor... Filmin zayıf noktası da bu eğitici, öğretici tavrı. Güçlü yanı ise Scott Derrickson’un yönetmenliği ve yarattığı görsel atmosfer. Gayet iyi çekilmiş bir gece ve karanlık filmi...
The Wailing (2016)
(Gok-seong)
Güney Kore usulü bir şeytan çıkarma filmi demek mümkün ama işin içinde Kore halk efsaneleri, hayaletler ve şaman törenleri de var. Gerilimli olduğu kadar komik bir film aynı zamanda. Alt metinleri ise çok zengin... “The Chaser” ve “The Yellow Sea” filmleriyle tanınan Hong-jin Na'nın yazıp yönettiği “Gok-seong”, küçük bir kasabada yaşanan esrarengiz şiddet olaylarını konu alıyor. Polis, ilk başta salgından kuşkulanıyor; çünkü insanlar önce gizemli bir hastalığa yakalanıyor, sonra da ailelerine ve yakın çevrelerine saldırıyorlar... Polis dahil birçok kişi, her şeyin suçlusunun ormanda yaşayan bir Japon olduğuna inanıyor ve onunla mücadele edebilmek için bir şaman çağırıyorlar... “The Wailing”in finali tam bir bulmaca gibi... Düşünce jimnastiği yapmak isteyenler için mükemmel bir film. Finalde bütün sorularına açık ve net yanıtlar arayan seyircilere uzak durmalarını önersem de kendi alt türünün en özgün, tuhaf, çarpıcı örneklerinden biri olduğunu düşünüyorum.
Korku Seansı 2 (2016)
(The Conjuring 2)
James Van’ın yönettiği “Korku Seansı 2”, bir devam filminden ziyade Katolik Kilisesi’yle çalışan medyum çift, Lorraine (Vera Farmiga) ve Ed Warren’in (Patrick Wilson) yeni bir macerası... Van, yine gerçek bir olaydan yola çıkıyor ve seyirciyi bu kez 1977 yılına, Kuzey Londra’da bir orta sınıf mahallesine götürüyor. Ama daha önce, Lorraine’in bir ruh çağırma seansı sırasında yaşadığı deneyimlere şahit oluyoruz. Film uzun süre iki ayrı kanaldan akıyor. Bir yanda Lorraine’i tehdit eden gizemli varlığın, diğer yanda ise Hodgson ailesine musallat olan kötü ruhun marifetlerini seyrediyoruz. Warren çifti, Kilise’nin isteğiyle Hodgson’ları görmek ve kanıt bulmak için Londra’ya gittiğinde ise hikâyeler çakışıyor... Özenle tasarlanıp, incelikle uygulanmış gerilim sahneleri peş peşe geliyor ve zamanın nasıl geçip gittiğini hissetmiyorsunuz. Korku gerilim trüklerini çok iyi bilseniz dahi yine de etkilenebileceğiniz sahneler bunlar. Özellikle geniş açılı lenslerle çekilen kadrajlarda karanlığın kendisi dahi ürpertici olabiliyor.