Taptaze ve hüzün dolu
Bir kültür küreselleşirse, anonimleşmesi kaçınılmaz mıdır?

Ali Esad GÖKSEL / HT CUAMRTESİ
Palais de France, Fransa’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki elçilik binası. Burası Fransa’nın “dünyadaki ilk elçilik adresi”.
Kanuni’nin 1543’teki ihsanı ile bu araziye kavuşan Fransızlar, 1831’deki yangını takiben bugünkü binayı inşa etmişler. Beyoğlu, İstiklâl Caddesi’nin biraz altında, çok hoş bahçelerle iç içe anıtsal olma hevesiyle inşa olunmuş bir yapı. Yine de itiraf etmeliyim, bu eski “elçilik sarayının” etrafındaki saklı bahçeler beni her defasında bir mıknatıs gibi çekiverir. Fevkalade hoş bir sonbahar akşamında saat 20.00 gibi Fransız Sarayı’na ulaşıyorum. İçerisi tıklım tıklım. Konu ile ilgili hemşerilerimiz oradalar.
Saray’a hüzün hâkim. Paris’teki katliam, konuşmaların ilk konusu...
Fransızlar “Hayat devam ediyor” diyorlar, beaujolais (taze şarap) kadehlerde! Bugün Fransız toplumsal hayatının olmazsa olmazlarından kasım ayının üçüncü perşembesi... Neredeyse kutsal bir gün: Söz konusu senenin taze, taptaze şarabı sokaklarda, meydanlarda servis ediliyor. Fransızların sınıf ayrımı olmaksızın, bir ayin coşkusuyla yaşadıkları uzun akşamüstü...
Muriel Domenach ve Ali Başman ile konuşuyoruz. Başkonsolos Muriel Hanım bize son iki üç senenin beaujolais’lerini kıyaslıyor. Tabii şarap öyle bir tılsım ki...
Sizi neşenin doruğuna da çekebiliyor, hüznün içine de. Gün, hüznün günü... Kendimi bir gayret dışarı atıyorum: Fransız Sarayı’nın önündeki sükûn bahçesi, beni teslim alıyor.
BENİM ADIM KIRMIZI
10 yıl önce çekilmiş bir film var: Mondovino. Şarap meraklılarını her daim hop oturup, hop kaldırabilecek belgeseli, bu yazıyı hazırlarken oturup bir kere daha seyrettik...
J. Nossiter çekmiş: Militan bir film. Kesilmemiş hali 2 saat 49 dakika. Belgesel, zamanında Cannes Festivali’nin yarışma bölümünden... 3 kıta ve 7 ülkede çekilmiş: Şarap dünyasının can alıcı soru ve cevapları. Napa Valley’deki güç odakları. Floransa’daki aristokrat ailelerin acımasız rekabeti. Burgundy’lı şarapçı ailelerin uluslararası oyunculara bağlarını kaptırmama direnişleri.
Bir de uçan şarap danışmanı “Michel Rolland”! Unutmadan, rejisör Nossiter 1997 yılı Cannes Festivali Büyük Ödülü’nün sahibi. Filmi benimle seyredenlerin tümü, şu görüşteydi: Hatırlayıp diyelim mi? Şeytanın Ruhu “Mephistopheles”!
Oysa Rolland çok şöhretli... Şöhreti arşa çıktı.
Michel Rolland için “guru”, “dâhi”, “sanatçı” hatta “sihirbaz” diyenler var. Bir danışmanın uluslararası şarap endüstrisi üzerindeki etkisine bakarsınız, belki de o bu sıfatların tümüne birden talip...
Müşteri portföyünde 4 kıta 12 ülkeye yayılmış 100 kadar firma var. Ama çoğu zaman Bordeaux’da. Moda tabirle dünyanın gözde bağlarının hemen hepsi Michel Rolland’la çalışıyor. California, İtalya, Fransa...
Peki Rolland, şarapla ne yapıyor? Kendisi anlatıyor: “Şarapları kendi istediğim hale sokuyorum.” Bordeaux’nun sağ kıyısı onun oyun sahası gibi. Sadece Bordeaux’ya etki yapmakla kalmıyor, neredeyse “tüm kırmızı şarapları değiştiriyor”.
Hele şu lafa bakın: “Yuvarlak ve içilebilir şarapların yapımını başlatan ilk insan olmakla övünüyorum.”
Onu, şarap dünyasının yüzyıllar içinde oluşmuş karmaşık ve sofistike dünyasını basitleştirmekle suçlayanlar var. “Rolland şarlatanın dik âlâsı, neticede nereli olduğu okunamayan yumuşak, meyvemsi şaraplar yapıyor.”
Siz ne dersiniz? Bir kültür küreselleşirse, anonimleşmesi kaçınılmaz mıdır?
RENK, KOKU, TAT...
Bazen yanıbaşımda oturan “Ben bu şarabı sevmedim, ne dersiniz?” diye soruyor. Ne denilebilir ki? Şunu teslim ederek yola koyulalım. Hiçbir kimseye “Ben seviyorum, bu şarap iyidir” diye dikte hakkımız yok.
Bir de ortalıkta dolaşan bir laf var. Kimin uydurduğunu bilemediğim... Ama itiraf etmeliyim: Kıvrak bir kasaba zekâsı: “En iyi şarap sizin severek içtiğinizdir.” Tamam mı? Elbette hayır!
Başta söylemiştik. Kimsenin hayatına karışma hakkı kimseye ait olamaz. Tamam. Ama, en iyi şarap? O başka bir şey! Uluslararası kurallarla tarifli bir zemine oturması lazım. Nedir onlar? Çok kaba başlıklar halinde nakledersek: Renk, koku, tat...
Başka? Başka bir sürü şey var. Ama gelin ilk heveslilerin kafasını karıştırıp gözünü korkutmayalım. Şuna inanıyorum. Henüz serpilip açılmakta olan şarap dünyamız, yurtdışında boy göstermek arzusunda. Şahane. Ama ilk önce yurtiçinde var olabilmeli.
Bunun yolu da şuradan geçiyor. Yeni meraklılar kazanılmalı.