Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Cepheden Fikriye'ye

        Bırakın mektupları, kimliği bile muammaydı. Fikriye’nin Gazi Mustafa Kemal’e aşkı da bu nedenle intihara kalkıştığı da hep söylentilerle aktarıldı. 89 yıl önce bugün, yani Büyük Zafer’den iki gün önce, Fikriye Hanım, Gazi’den bir telgraf aldı. Haber, cepheden geliyordu... Habertürk’ün Cumhurbaşkanlığı arşivinde ulaştığı ve Mustafa Kemal ile Fikriye Hanım’ın adının geçtiği belgeler arasında mektuplar da var...

        Süleyman KURT / HT PAZAR ÖZEL

        Mustafa Kemal, Zafer’e iki gün kala yani tam 89 yıl önce 28 Ağustos’ta (1922), cepheden Fikriye Hanım’a gönderdiği bir telgrafta durumu özetliyordu. “Buraya geldikten sonra düşmanı kovmak icab ettiğinden taarruz ederek İnayet-i Bari ile attık ve Afyonkarahisar’ını aldık. Binaenaleyh birkaç gün buralarda kalmam lazım gelecektir. Siz müsterih olunuz. İnşaallah duanız berakatıyla bütün memleketimizi düşmandan kurtarmak müyesser olacaktır.” Ama daha da ilginç olan Mustafa Kemal’in bu telgrafı Fikriye Hanım’a göndermiş olması. Kendisi, hakkında söylentinin pek çok olup yaşamına ilişkin elle tutulur verinin pek az bulunduğu kişiler arasında yer alır. Aslında Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın ikinci eşi Ragıp Bey’in kardeşinin kızıdır. Bir anlamda Mustafa Kemal’in üvey yeğenidir. Ama Atatürk’e olan aşkı da, Şeriye ve Evkaf Vekili ve ilk Diyanet İşleri Başkanı Mustafa Fehmi Gerçeker’in nikâhlarını kıydığı da hep söylenti olarak kalmıştır. Bazılarına göre Mustafa Kemal’in Latife ile evlendiğini duyduğunda geldiği Çankaya Köşkü’nden kovulunca, kapı önünde intihara kalkışmıştır. Kurşun değil, yaranın enfeksiyon kapması sonucu hayatını kaybettiği de bir rivayettir. Mezarının yeri dahi meçhuldür; Ankara’da Kuğulu Park, Ulus’ta eski bir mezarlık ve Etnoğrafya Müzesi önündeki Atatürk heykelinin altında yattığı söylenir...

        HABERTÜRK, tarihçilerin bile kim olduğu konusunda tam anlaşamadığı Fikriye Hanım’a ait Cumhurbaşkanlığı arşivindeki 26 belgeye ulaştı. Belgelerin tamamına yakını 1920 ile 1923 arası döneme ait. En eski tarihli belge, Fikriye Hanım’ın İnebolu üzerinden Ankara’ya gelişini anlatılıyor. Belgelerden birinde özel Kalem Müdürü Hayati Bey, Zübeyde ve Fikriye hanımların sağlık durumlarından söz ediyor, Köşk’ün hazırlanmakta olduğundan bahsediyor. İki belge ise Mustafa Kemal’in maaşıyla ilgili. O sıra cephede olan Mustafa Kemal Paşa’nın 1000 liralık aylığının Fikriye Hanım’a teslim edilmesi isteniyor. Belgelerin önemli bölümü tedavi için Almanya’ya gönderilen Fikriye Hanım’ın İstanbul’a dönmesinin ardından, Mustafa Kemal Paşa ile Adnan Bey ve İzmit Mutasarrıfı Sadettin Bey arasındaki yazışmalar. Mustafa Kemal, bir telgrafta kendisinden habersiz İstanbul’a dönen Fikriye Hanım’ın Ankara’ya hareketine izin veremeyeceğini söylüyor.

        CEPHEDEN FİKRİYE’YE

        Çankaya Köşkü arşivindeki belgelerden biri tarihi önem taşıyor. Belge 89 yıl öncesine (1922) ait ve tam da bugünün, yani 28 Ağustos tarihini taşıyor. Mustafa Kemal, 30 Ağustos’ta zaferle sonuçlanacak Büyük Taarruz emrini verdikten iki gün sonra, savaşın tam ortasından, cepheden, Ankara’daki Riyaset Kalem-i Mahsus Müdürü Hayati Bey’e bir telgraf gönderir. Afyon düşman işgalinden kurtulmuş, kendisi Kazca Tepe’den o günkü adıyla Karahisar’a hareket etmek üzeredir. O koşullarda kaleme aldığı kısa telgrafın ilk bölümünde, annesi Zübeyde Hanım’a ve Fikriye Hanım’a; ikinci maddede ise Özel Kalem Müdürü Hayati Bey’e yazar. İşte Mustafa Kemal’in cephedeki durumu da özetlediği o tarihi telgrafın tamamı. 1- Valide Hanımefendi’ye ve Fikriye Hanım’a: Buraya geldikten sonra düşmanı kovmak icab ettiğinden taarruz ederek İnayet-i Bari ile attık ve Afyonkarahisar’ını aldık. Binaenaleyh birkaç gün buralarda kalmam lazım gelecektir. Siz müsterih olunuz. İnşaallah duanız berakatıyla bütün memleketimizi düşmandan kurtarmak müyesser olacaktır. 2- Tabii verdiğim malumattan memnunsunuz. Şimdi Kazca Tepe’den Karahisar’a hareket ediyoruz. Hacı’yı hiçbir yerde göremedik. Gazetelerde onun evvelki sözlerine mukabele olmak üzere alaylı bir şey yazmanız münasib olur. Gözlerinizi öperim.”

        ‘FİKRİYE HANIM’A TAKDİM EDİLMİŞTİR’

        Telgrafın altında Mustafa Kemal’in başyaveri Salih’in (Bozok) imzası var. Cumhurbaşkanlığı arşivindeki belgenin altına bir de not düşülmüş: “Birinci madde Fikriye Hanımefendi’ye takdim edilmiştir. Hıfzı” Atatürk’ün telgrafında esprili bir şekilde “göremedim” dediği “Hacı” ise o dönemde kaçmakta olan Yunan Orduları Komutanı Hacı Anesti’den başkası değildir.

        FİKRİYE KİMDİR?

        O’nun hakkında söylenenler, anlatılanlar, çelişkilere bakılırsa kimliğiyle ilgili tam bir veriye ulaşmak olası gözükmüyor. Tarihçilerin üzerinde uzlaştığı bölümler ise 1887 yılında dünyaya geldiği yönünde. Ancak Atatürk’ün üvey amcasının kızı olup olmadığına kadar bir çok veri hâlâ tartışılıyor. Kurtuluş Savaşı döneminde Mustafa Kemal’in yanında bulunduğu, Fransızca ve Yunanca bildiği, piyano ve ud çaldığı da kesin veriler arasında. Tedavi için 1923’te yurtdışına gönderiliyor. Latife Hanım ile evliliğini (Ocak 1923) öğrenince İstanbul’a dönüp daha sonra Ankara’ya geçiyor. Tam olarak nasıl öldüğü de Ankara’daki mezarının yeri de bilinmiyor. Köşk’ün önünde intihar ettiği, tabancayla vurulduğu gibi iddialar var. Ölümü için de iki farklı tarih, 23 Mayıs 1924 ve 31 Mayıs 1924 veriliyor. Mezarının, Ankara Kuğulu Park, Ulus’ta eski bir mezarlık, Etnografya Müzesi’nde Atatürk’ün at üzerindeki heykelinin bulunduğu yere defnedildiği iddiaları şehir efsaneleri gibi konuşuluyor.

        Fikriye’nin piyanosu

        Atatürk’ün Latife Hanım’la evliliğinin hemen ardından gelen bu mektuptan sonraki gelişmeler hâlâ tartışmalı. Fikriye, Ankara halkının Ata’ya hediye ettiği Çankaya sırtlarındaki bağ evini düzenlemiş, ancak sonrasında kapısından dönmüştür. Ardından da yaşama veda eder. Şimdi Çankaya’daki Müze Köşk’te Fikriye’nin piyanosu duruyor. HABERTÜRK Cumhurbaşkanlığı arşivinde Fikriye Hanım’ın piyanosuna ilişkin belgeye de ulaştı. Fransızca belgede, G.Klingman and Co.’nun Zeki Bey’e gönderdiği Köşk’te bulunan piyanonun eksik parça ücretinin gönderilmesi anlatılıyor. Belgenin ekinde bankaya yatırılan ücrete ilişkin makbuz da yer alıyor. Fikriye Hanım’ın ölüm tarihi resmi kayıtlarda 31 Mayıs 1924 olarak gösterilmesine karşın belge, 7 yıl sonranın tarihini taşıyor. Şirketten Çankaya Köşkü’ne gönderilen yazıda “eğer ilgilenilirse yeni yapım bir piyano için tanıtım da yapılıyor. Yazıda, “6 oktavlık çok küçük yeni bir piyano. Bunun sizin ülkenize çok yakışacağına inanıyoruz. Sizden haber bekliyoruz. En derin saygılarımla” deniyor.

        Bronşitten yatıyor

        Savaşın en sıcak günlerinde, 24 Ağustos 1922’de, Fikriye Hanım’ın hastalığına ilişkin bilgiler de gönderilir: “Türkiye BüyükMillet Meclisi Reisi BaşkumandanMustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne. 23/8/338 tarihle emirname-i devletlerini Pazar gününden beri bronşittenmuztariben yatmakta bulunan Fikriye Hanımefendi’ye bizzat takdimettim. Fikriye HanımEfendi ile doktorun gösterdikleri lüzumüzerine Hemşire Hanımefendi’nin teşrif etmekte bulunduklarını pek büyük teveccühlerine kazandığımValide-i muhteremeleri Hanımefendi’ye heyecana sebebiyet vermeyecek surette bendeniz arz ettim. Fevkaladememnun oldular. Ahval-i sıhhiyeleri de yolundadır. Orta Köşk’ün emr-i devletleri vechle tahliye ve ihzar edilmekte bulunduğunu arz eylerimefendimiz.”

        ‘Müsaade almadan neden Dersaadet’e gelmiştir?’

        Belgelerin önemli bir bölümü ise tedavi için yurtdışına gönderilen Fikriye Hanım’ın dönüşünden sonrasına ait. Atatürk’ün İzmir’de Latife Hanım ile 29 Ocak 1923’te evlenmesinden yaklaşık 40 gün sonra, 6 Mart 1923’te Mustafa Kemal’e gönderilen “Adnan” imzalı yazıda aynen şu ifade yer alır: “Fikriye Hanım bugün geldi. Yarın hemen Ankara’ya hareket etmek istiyor. Emr-i devletlerine muntazırım.” Aynı gün ‘Ser-yaver’ tarafından ‘İzmit Mutasarrıfı Sadettin Beyefendi’ye bir telgraf gider. Telgrafta Fikriye artık resmen “Paşa’nın yeğeni” olarak resmi kayıtta yerini alır: “Paşa’nın yeğeni Fikriye Hanım Avrupa’da beray-ı tedavi bulunurken müşarünileyhin müsaadesini istihsal etmeden ve tedavisi bitmeden avdet etmekte olduğu anlaşılmıştır. İzmit’ten mürurunda alıkoyarak malumat vermeniz Paşa’nın emri iktizasındandır.”

        ‘ORADA KALSIN!’

        Telgrafı “Gazi M.K.” diye imzalayan Mustafa Kemal, Adnan Bey’e şu tarihi satırları yazar: “Fikriye Hanım’ı beray-ı tedavi Almanya’ya göndermiştim. Benden müsaade almadan dolayı Dersaadet’e gelmiştir. Kat’iyen Ankara’ya hareketine müsaade edemem. Kendisine lüzumu kadar para vermiştim. Orada ikamet etsin ve bana izahat versin. Benden müsaade almaksızın hareketine müsaade olunmamak için icab edenlere emir buyurmanızı ve iş’arını rica ederim.”

        Paşa Hazretlerinin maaşı Fikriye Hanım’a

        Bir diğer belge ise 12 Eylül 1921 tarihinde, “Riyaset Kalem-i mahsus müdürü Hayati Bey” tarafından, “Garp Cephesi Karargâhı’nda Riyaset-i celile ve Başkumandanlık Yaverliğine” gönderilen telgrafa ait. Cephedeki Paşa’nın maaşının kime teslim edileceği telgrafla şöyle sorulur: “Muzaffer Bey’e mahsustur. Paşa Hazretleri’nin aylığı olan bin lirayı Meclis İdare’sinden aldım. Oraya mı göndereyim yoksa burada hıfz mı veya bir yere teslim mi edeyim. Bu babdaki emr-i devletlerinin ahziyle iş’ar (ını) rica ederim kardeşim.” Üç gün sonra cephe karargâhından şu cevap gönderilir: “Paşa Hazretleri’nin maaşının Fikriye Hanım’a teslimini rica eder gözlerinizden öperim kardeşim.”

        ‘Ellerinizden öperek istirham ederim’

        Atatürk’ün “İstanbul’da kalsın” talimatı belli ki Fikriye’yi etkiler. İki gün sonrasında Fikriye Hanım’ın Mustafa Kemal’e yazdığı mektup da aslında hakkındaki birçok iddiayı yeniden tartışmaya açtıracak niteliktedir. Fikriye Hanım, Atatürk’e yolladığı cevabi mektupta şöyle yazar: “Muhterem Paşa: Emrinize ittibaen iade-i afiyet eder etmez Münih’ten müsaadenizi rica etmiştim. Son günlerde vaziyetimin orada gayr-ı kabil-i tahammül bir şekil alması beni Münih’i terke ve müsaadenizi Paris’te intizar etmeye mecbur etti. İstanbul’a seyahatinden istifade etmek istediğim Nasiye Hanım ise Paris’te fazla kalamayacağından orada uzun müddet emrinize intizar edemedim. Bu müddet zarfında mektubumu aldığınızı ümit ettiğim ve bir kardeş arasında resmi müsaade talebini der-hatır etmediğim cihetle İstanbul’dan bi’t-tekrar yazmadım. İzahat-ı lazımeyi bütün kavaidiyle ancak bizzat verebileceğimden şimdilik bu kadarla iktifa etmekliğime ve Ankara’ya hareketime müsaade buyurmanızı ellerinizden öperek istirham ederim. Fikriye”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ