Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Haber Atina’dan geldi. Efsane düşmüş, hastaneye kaldırılmıştı. Öyle yalancı değil, gerçek bir efsane o. Adını telaffuz edince akan suların durduğu bir isim: Fenerbahçeli Lefter. Onu tanıtmak için soyadına bile gerek yok. Muhtemelen Küçükandonyadis soyadından habersiz Lefter ismini duymuş milyonlarca futbolsever vardır.

        Ben Lefter adını babamın anlattığı hikâyelerden dinledim önce. Komple bir futbolcuydu. Kıvrak, teknik, ufak tefek ama kuvvetli. Galatasaraylıları çok üzmüştü, ‘Berlin Panteri’ Turgay’ı (Şeren) hep alt köşelerden avlardı. 1950’lerde Türk futbol tarihinin ilk altın döneminin en büyük yıldızıydı.

        Asıl ilginci özellikle Kıbrıs meselesi yüzünden sürekli Türkiye’deki her hükümetin hor gördüğü Rum azınlıktan olmasıydı. Rum cemaati 1940’larda tek parti yönetimi, 1950’lerde Demokrat Parti ve 1960’larda tüm iktidarlar tarafından binlece yıllık anavatanından kovulurken Lefter’in Rum kimliği pek kimsenin aklına gelmemiş olsa gerek. Hem Türk Milli Takımı’nın hem Fenerbahçe’nin yıldız olması onu tüm kimlik tartışmalarının üzerinde tutabilmişti. Hatta Türkiye Futbol Federasyonu’ndan 50 kez milli olan futbolculara verilen şildi alma onuruna ilk o erişmişti.

        Daha 1940’larda peşinden koşulan bir yıldızdı o. Henüz futbolun profesyonelleşmediği 1950 öncesi dönemde masa altından para alarak hayatını kazanıyordu. Çünkü İstanbul’da, Büyükadalı bir balıkçının oğluydu ve tek yapabildiği iş futbol oynamaktı. O da öyle yaptı. 30 yıla yayılan kariyerinde en iyisini oynadı. Kimsenin Avrupa’yı hayal etmediği bir dönemde, 1951’de İtalya’nın yolunu tuttu. Bir sezon Fiorentina forması giydi. Ertesi yıl bu kez Fransa’da Nice takımındaydı. Sonra çok sevgili Fenerbahçesi’ne döndü.

        En büyük şanssızlığı kariyerinin en parlak yıllarının 1950’lere, yani Türkiye Ligi’nin, o zamanki adıyla Milli Lig’in kurulmasından önceye rast gelmesiydi. Bu yüzden Türkiye Ligi’yle gol ve maç istatistiklerinde onu göremeyiz, 100’ler kulübünde adına rastlamayız. Hele televizyon dönemini tamamen ıskaladı. Onunla ilgili belgeler, kıvrak sol bileğiyle attığı çalımların ölümsüzleşmiş karelerinden ibaret.

        Varsın olsun. Bunlar onun efsaneliğini bozmaz. Seyircinin gözünde hep efsanedir o. Bedri Rahmi’nin İstanbul Efsanesi şiirindeki Ver Lefter’e, Yaz Defter’e dizelerini slogan yapmıştır o seyirci. Büyükada’da Fenerbahçeli Lefter Sokağı’na ismini vermiştir. Ordinaryüs unvanı yine seyircinin teveccühüdür. Hatta bu satırların yazarının eniştesine de babası ona duyduğu hayranlıktan Lefter adını takmıştır. Buradan efsaneye bir kez daha selam olsun.

        Lefter Stadyumu

        Umarım Lefter rahatsızlığını en kısa sürede atlatır ve çok sevgili Büyükadası’na kavuşur. Yine de keşke bu efsanenin ismi ona çok yakışır bir yere verilse demeden edemiyorum. Bence Fenerbahçe’nin maçlarını oynadığı stadyuma bir dönemin antipatik başbakanından çok onun ismini yakışır. Ne de güzel durmaz mı Lefter Stadyumu ismi?

        Diğer Yazılar