Nida, Seher ve Mahsa – daha kaç kadının ölmesi gerekiyor
Nida Ağa Sultan - İran’da 2009 seçimlerinde hile iddiasıyla Tahran’da sokaklara dökülen on binler arasındaydı Nida. Hayatı bir Besiç milisinin kalbine sıktığı kurşunla son buldu. Henüz 26 yaşında, merminin kalbinde patlamasıyla yüzüne hücum eden kanlar içinde yerde yatarken fotoğrafı tüm dünyada baskıya direniş ve özgürlüğün sembolü oldu.
Seher Hudayari - Tuttuğu İstiklal takımının Azadi Stadı’ndaki maçına erkek kılığında girdiği için hicab ihlalinden dört gün gözaltında kalmıştı. Yargılandığı davada altı ay hapis cezası alacaktı. Kadınlara stadyum yasağı ve hapis cezasını protesto için 9 Eylül 2019’da mahkeme önünde kendini yakarak can verdi. O gün bugündür takımının renkleriyle “Mavi Kız” diye anılıyor; Seher hâlâ 29 yaşında.
Mahsa Amini – Kürdistan eyaletinin Sakkız kentinden Tahran’a gelmişti. 13 Eylül’de hicaba uygun örtünmediği gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltına alındı, üç gün sonra hastanede can verdi. Altta yatan hastalık gibi bahaneler ileri sürüldü ama gözaltında darp edildiğine dair tanıklık vardı. Komada, entübe halinde de kulağındaki kan ve gözündeki morluk seçiliyordu. Mahsa hep 22 yaşında kalacaktı.
Şimdi İran yeniden ayakta ve isyanın yüzü yine bir kadın. Bu sefer Mahsa Amini. Ölü kadınların güzel yüzleri üzerinden molla iktidarını indirecek karşı devrim beklentisi, bu kanlı döngü artık son bulsun isyanı uyanıyor insanın içinde.
Bu sefer İran’daki kalkışma bir başka değil; dün kadına baskı ve zulme karşı herkes Nida idi, bugün Mahsa. Hafızalar siliniyor ve acı mı acı taze ölümler belleklere çörekleniyor. Kadının özgürce yaşamı için yeni bir kurbanla sil baştan isyan!
BİR ŞEHİT NİDA VARDI
2009 haziranında Nida kanlar içinde dünyayı terk ettiğinde cumhurbaşkanlığı seçimini izlemek üzere Tahran’daydım. Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın zaferi ilan edilince, gençlerin ve özgür bir yaşam düşleyen kadınların adayı Mir Hüseyin Musevi’nin on binlerce taraftarı ülke çapında sokaklara dökülmüştü. Seçime hile karıştığını ileri süren Musevi, “Diktatörlüğe ve hileye teslim olmayın” diye çağrıda bulunmuştu. İslam devriminden beri görülen en büyük halk hareketiydi. Tahran, Tebriz, İsfahan, Şiraz “Kahrolsun diktatör” nidalarıyla inliyordu.
Seçimin iptali yönündeki taleplere karşın dini lider Hameney, Ahmedinejad’ın net bir galibiyet aldığı hükmüyle protestoları durdurması için Devrim Muhafızları ve Besiç milislerini sahaya sürmüştü.
Çatışmaların dış dünyaya yansımasını önlemek için Tahran’da Batılı gazetecilere Lale Oteli’nden çıkış izni yoktu ama Müslüman ülkeden gelen birkaç gazeteci olarak biz sokaktaydık. Kenti boydan boya geçen 18 km'lik Veliez Caddesi'nin Zerdüşt Caddesi'yle kesiştiği noktada arbedenin içine düşmüştük. Tanık olduğum manzara, protestocu gençlere acımasızca inen Besiç sopaları ve biber gazıydı.
O sıra protestoların Kargar Caddesi’ndeki ucunda Nida vurulmuş, olay yerindeki bir hekim anında müdahale etmeye çalışmış ama genç kadın iki dakika içinde ölüp gitmişti. Nida son nefesini verirken çekilen video YouTube üzerinden dünyaya yayılmış, ölüm anına tanıklık milyonları şok ve dehşet içinde bırakmıştı. Dünyanın bir ucundan diğerine başta İran diasporası Tahran’ı protesto için meydanlara çıkmış, sosyal medyada Nida’nın ardından ağıtlar yakılıp gözyaşı dökülmüştü.
Dönemin ABD Başkanı Obama “Sokak ortasında kanlar içinde ölüme giden bir kadının acı görüntüsüne tanık olduk. Bu kayıp her ne kadar acı da olsa şunu biliyoruz ki, adalet arayanlar her zaman tarihin doğru tarafındadır” diyerek Nida’yı anmıştı.
Nida yası tutanları en fazla kahreden yüzünün güzelliğiydi. Bazı İranlı sosyal medya kullanıcıları ise ölüm anı kameraya yakalanan tek kişinin Nida olmadığını öne sürerek, Batı medyasını takıntılı bir şekilde tekrar tekrar genç kadının ölümünü izletmekle suçluyordu.
2009 direnişinde resmi rakamlara göre yedi kişi hayatını kaybetmişti; kimi kaynaklara göre ölü sayısı yüzden fazlaydı. Şehit olarak anılan ise tek kişiydi: Nida. Ölüme canlı tanıklık ve saf güzelliğiydi Nida’yı ikonlaştıran. Yıllar içinde hayali silikleşen bir ikon.
Nida Ağa Sultan ilahiyat ve felsefe öğrenimi görürken otoriteyle kılık kıyafet ihtilafı üzerine üniversiteyi bırakmış, keman ve piyano dersleriyle kendini müziğe vermişti. Ailesinin seyahat acentesinde çalışırken Türkiye’ye gelip gitmiş, İranlı turistlere rehberlikte faydası olur diye Türkçe de öğrenmeye başlamıştı.
Tahran rejimi ölümünden sonra da rahat bırakmadı Nida’yı. Toplanmalara meydan vermemek için cenaze töreni yasaklanmış, aile taziye kabulünden men edilmiş, organları bağışlanan Nida Behişt-i Zehra mezarlığında toprağa verilmiş, sonraki bir tarihte mezarına saldırı olmuş ve taşı yerinden sökülmüştü. Nida’nın anısını kirletmek için çok uğraştılar. Yüzüne kan hücum etsin diye ağzına kan dolu kese koyduğunu ileri sürecek kadar akla zarar komplo teorileri üretildi. Ölümünün CIA kumpası olduğu bile iddia edildi.
Gayet iyi hatırlıyorum, Twitter’da biri “Tek bir kurşun Nida’yı öldürmeye yetti ama İran’daki tiran rejimini sona erdirmek için bir Nida yeter” diye yazmıştı.
Ama öyle olmuyor. Rejimin giderek sertleşen kadına yasakları kurbanlar almaya devam ediyor.
“SADECE SEN YANMADIN, BİZİ DE KÜL ETTİN”
Kurbanlardan biri de Seher Hudayari idi. İstiklal takımının taraftarı Seher’e diğer bütün kadınlar gibi Azadi Stadı’nda, yani özgürlük stadında maça gitme özgürlüğü yoktu. FIFA, kadınlara stat izni için bastırıyor, aksi takdirde İran’ın uluslararası sahalardan men edilebileceği uyarısında bulunuyor, dönemin Cumhurbaşkanı Ruhani ise milli maçlarda yasak olmadığını söylüyordu. Nitekim Bolivya ile oynanan dostluk maçında bir tribüne birkaç kadın serpiştirilmişti, çoğu da futbolcu yakınlarıydı. Lig maçları için durum karışıktı. Kum’daki ulemaya göre kadınlar “yarı çıplak” erkekleri seyredemezdi.
Üç yıl önce Seher, İstiklal’in BAE takımı El-Ayn’la oynadığı maça erkek kılığında sızma girişiminde bulunmuştu. Ancak üst aramasına izin vermeyince kadın olduğu ortaya çıkmış, kamusal alanda hicaba mugayir davranış ve kamu görevlisine mukavemetten gözaltına alınmıştı. Seher’in bipolar bozukluğu vardı, tedavi görüyordu, hapiste kaldığı dört günde durumu daha da kötüleşmişti. Şartlı salıverilip yargı önüne çıktığında altı ay hapis cezası alacağını öğrenince mahkeme önünde üzerine benzin dökerek kendini yakmıştı.
Seher’in ölümüne sadece kadınlar değil (erkek) futbolcular da isyan etti. İstiklal oyuncuları maç öncesi Seher için saygı duruşunda bulunuyor, sosyal medyadan tepkilerini dile getiriyor ve hatta taraftara maçları boykot çağrısı yapanlar da oluyordu. “Sana yardım edemeyen bizlere yazıklar olsun Mavi Kız. Senin giremediğin statlarda oynamaktan utanıyoruz, bitsin artık bu ölümcül yasak” satırları dökülüyordu. Yıldız futbolculardan Cevad Kazımi, “Alevler sadece seni yakmadı, bizi de kül etti. Affet bizi Mavi Kız” diye yazıyordu. Milli takım kaptanı ve İstiklal oyuncusu Andranik Teymuryan’a (Ando) göre gelecekte elbet bir gün İran’ın en büyük stadyumlarından birine Seher’in adı verilecekti.
Seher’in hâlâ adı yok.
KÜRT BÖLGELERİNDE İSYAN BÜYÜK
Seher’in can verdiği 2019 sonlarında benzin fiyatlarındaki artış gibi ekonomik nedenlerle İran halkı yine sokaklara dökülmüştü. Birçok kente yayılan protestoların temelinde geçim sıkıntısı yatıyordu. Şimdi Mahsa Amini’nin başörtüsü yüzünden ölümü sonrası patlak veren isyanda ise aynı 2009’daki gibi rejime başkaldırı var, ancak bu sefer korku duvarları iyice yıkılmış durumda.
Mahsa’nın Kürt kökenli olması da etnik fay hattını yerinden oynatmış bulunuyor. İsyan ilk olarak Mahsa’nın hayatını kaybettiği hastane önünde ve Kürtlerin yoğun yaşadığı kentlerde patlıyor, “Jin jiyan azadi” çığlıkları yükseliyor: Kadınlar özgür yaşar…
Ama Şia’nın kutsal kentlerinden de isyan yükseliyor. İmam Rıza Türbesi’nin bulunduğu Meşhed ile Kum’da öfke sokaklara taşıyor.
Cumhurbaşkanı Reisi kararıyla uygulamaya konulan saçları yeterince kapatmayan başörtüsüne para ve hapis cezasına protesto hareketleri zaten başlamıştı. Yeşil şeritli araçlarıyla caddelerde kol gezen ahlak bekçileri eskiden beri vardı, zaman zaman kadınlara şiddet uyguladıkları da oluyordu. Benim tanık olduğum Tahran ve hatta Kum’da gevşek bir örtünme ve bolca giysi yeterliydi. Fakat bugün ekonomik sıkıntılara paralel ahlak polisinin de Reisi hükmüyle ceberrutlaşması insanları zıvanadan çıkardı. Mahsa’dan daha önce geçen ağustos ayında, zorla araca tıkılan bir kadının yola atıldığını belgeleyen video büyük tepkiye neden olmuştu.
Mahsa’nın ölümüyle artık örtüler ateşlere atılıyor, şiddete hiddetle saçlar kesiliyor ve “Diktatöre ölüm” sesleri yükseliyor kadınlardan.