Patates - soğan
“Zengin bir ülkede insanlar yatağa aç giriyorsa, piyasa işlemiyor demektir…”
Ülke Türkiye değil, söyleyen de ben değilim. Ülke Almanya, sözün sahibi de Alman Sol Parti Die Linke’nin başkanlık kurulu üyesi Didem Aydurmuş. Çıkışının nedeni, Almanya’da geçen şubat ayı itibariyle bütün gıda gruplarındaki fiyat artışının yüzde 21.8’i bulması. Oran öyle yüksek ki, yüzde 19.1’lik artış gösteren enerji fiyatlarının hızını sollamış.
Katiyen “Avrupa’da raflar boş, millet yiyecek bulamıyor” tekerlemesine yanaşmak niyetinde değilim. Uluslararası ilişkiler ve ekopolitika doktoralı, iklim ve hayvan hakları aktivisti bir siyasetçi olarak Didem Aydurmuş’un sözünü aktarmamın nedeni, ortaya attığı öneri. Her bireyin sağlıklı beslenme hakkı için her bütçeye uygun gıda piyasası modelini tartışmaya açtı. Planlı ekonomi kriterlerini içeriyor elbette. Diyor ki, devlet her hafta tavan fiyatlarıyla bir gıda sepeti belirlesin, büyük market zincirleri talimata uyarak satış yapsın, halk o sepetten ihtiyacı neyse onları alarak sağlıklı ve adil şekilde beslensin.
Almanya’da yüzde 6.2 olan yıllık enflasyondan tutun sosyoekonomik refah düzeyine kadar her türlü orantısızlığa rağmen Aydurmuş’un retoriğinde Türkiye ile iki paralellik dikkat çekici. Her ikisi de 14 Mayıs seçim iklimiyle ilintili.
BİR - yatağa aç girme meselesi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sana Söz kampanyasının en vurucu vaadi; Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek.
Çünkü durum can yakıcı. Selvi Kılıçdaroğlu’nun mutfaktan verdiği mesajda dediği gibi her üç çocuktan biri açlıkla karşı karşıya ve her 10 çocuktan altısı sadece makarna ve ekmekle besleniyor. Selvi hanım her çocuğun yeterli beslenmesi için var gücüyle çalışacağını söylüyor. Selvi Kılıçdaroğlu şimdi “Türkiye’nin Beslenme Saati” kampanyasıyla sahnede. Sevgili Nihal Bengisu Karaca takipte.
Türk-İş verilerine göre mart ayı itibariyle dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 9 bin 591 TL, asgari ücretin üzerinde; yoksulluk sınırı ise iyice uçuşta, 31 bin lirayı geçiyor.
Almanya’da kaç kişi yatağa aç giriyor bilemiyorum, açlık sınırı diye bir parametre yok. Ancak dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırı ayda 2.626 Euro; yani 55 bin lira kadar. Bir kişi, ortalama gelirin yüzde 60 dolayında gelire sahipse yoksul kabul ediliyor. Ve iki Almanya’nın birleştiği 1990’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşmış durumda. Yoksulların sayısı 83 milyonluk ülkede 13.8 milyonu bulmuş.
İKİ - patates!
Aynı 2019 yerel seçimlerinde olduğu gibi önümüzdeki seçimin de leitmotifi olarak sahneye çıkan soğana eşlik ettiği için ikinci paralellik patateste!
Aydurmuş önerdiği modele “Kartoffeldeckel” adını vermiş, “patatese tavan fiyat” gibi ama bütün temel ihtiyaçları içeren haftalık gıda sepetini kapsıyor.
Kılıçdaroğlu son mutfak videosunda eline soğanı alıp, “Ha o kalırsa, bu elimdeki kuru soğan olacak 100 lira. Şu an bile buncağızın kilosu 30 lira. Soğan bu ya soğan, utanmıyorlar” dedi ya sosyal medyada troller arası karşılıklı slogan atışmaları başladı; patates de dahil edilerek.
Soğan özellikle dar gelirli tencerelerin müdavimi olarak simgesel anlam taşısa da, beslenme tablosundaki yetersizliğinden ötürü baş aktörlüğü üstlenmesi pek mantıklı gelmedi. Yanına patatesi katanlar, akıllılık etti.
Hele soğan videosunun TGC Anadolu’nun denize indirilmesine denk gelmesi yeni ufuklar açtı. Soğanın fiyatından dem vuran Kılıçdaroğlu vizyonsuzlukla ve hatta soğan vasıtasıyla ülkeyi terör örgütlerine teslim etmekle; destekçileri de vatanı patates – soğana satmakla suçlandı. Patates – soğana karşı TOGG’la rest çekildi. Bir vatandaşın “Çanakkale’yi patates – soğanla kazanmadık” çıkışı çok alkış aldı.
Fiyatlar artsın diye tonlarca soğanın depolarda saklandığı iddiası yine peydahlandı, AK Parti’nin büyükşehirleri kaybetmesinde patates – soğan kumpası görenler de çıktı; “2019’da oynanan patates – soğan kumpası tekrarlanıyor. Bu sefer bu millete algıyı yediremeyecekler” şeklinde. Tanzim satış çadırlarının kurulup milletin kuyruğa girdiği o seçim öncesinde patates ve soğanın kilosu 2’şer liraydı bu arada.
Mesele öyle viral oldu ki, deprem uyarısı yapan “prof” bile köprü-baraja karşı patates – soğanla uğraşıyor diye adı anılmadan Cumhurbaşkanı’ndan müsvedde azarı işitti. Gerçi Prof. Dr. Naci Görür üstüne alınmadı, çünkü sebze adı anmamıştı. Hoca az yol, köprü ve baraja karşılık deprem dirençli kentleri andığını söylüyor.
PATATES SEPETİNE TAVAN FİYAT
Gıda sektöründeki pahalılıkta zincir marketlerin dahli şu sıra pek gündemde değil – bazılarının patates-soğanı çöpe attığına dair şaibeli görseller hariç.
Ancak Almanya’da marketler tartışma konusu. En azından demokratik sosyalist bir parti olarak Die Linke’nin gündeminde. Partinin yönetim kadrosundan Didem Aydurmuş’un sağlıklı ve yeterli beslenme için önerdiği model, serbest piyasa sisteminde kamu müdahalesiyle direkt zincir marketleri hedef alıyor.
Der Spiegel’deki röportajda patatese tavan konseptini detaylıca anlatmış Aydurmuş; Devlet her hafta insanların temel beslenme ihtiyaçları karşılayacak gıda sepeti için tavan fiyat belirlesin. Marketler de belirli gıda gruplarındaki ürünleri devletin şart koştuğu fiyat kapsamı içinde satışa sunsun. Böylece bir insanın hafta boyunca hangi gıda maddelerine hangi miktarda ihtiyaç duyduğu, hangi fiyatın sosyal adalet bakımından uygun olduğu da saptanmış olur.
Şu sorular sıralanıyor: Devletin fiyat tespit etmesi, Doğu Almanya’nın planlı ekonomisini hatırlatmıyor mu? Gıda ürünlerindeki pahalılıkta enerji ve gübre fiyatlarındaki artış da rol oynamıyor mu? Ayrıca sadece KDV indirimi yapılsa işe yaramaz mı?
Aydurmuş, yeterli beslenmenin bir insan hakkı olduğunu ve devletin, insanların sağlıklı gıdaya erişimini sağlamakla yükümlü olduğunu belirterek, “Eğer zengin bir ülkede insanlar yatağa aç giriyorsa, piyasa işlemiyor demektir” diyor. Bu cümle Aydurmuş’un sabitlenmiş tweeti.
Aydurmuş’a göre enerji ve gübre fiyatlarındaki artış pahalılığın nedenini tam açıklamıyor, süpermarketler krizi fırsata çevirerek kasalarını dolduruyor. Zincir mağazalar halkın yeterli beslenmesinde sorumluluk sahibi olduğu halde sadece kâr odaklı hareket ediyor, oysa devletin haftalık tavan fiyat uygulaması sayesinde kazanç hırsı dizginlenebilir. KDV indirimi ise geçici çözüm olur. Kaldı ki, marketler tavan fiyatlı sepete hangi ürünleri dahil edeceğine kendisi karar verecek.
Konseptin bu kısmı biraz arızalı. Marketin seçtiği ürünler her zevke hitap etmeyebilir. Nitekim Sosyal medyada biri Aydurmuş’a “İnsan ıspanak yemiyorsa ve sepete her hafta ıspanak koyarlarsa pek işe yaramaz” demiş. O da “Kimse sepetteki her ürünü almak zorunda değil” yanıtını vermiş.
Ispanak itirazında aynı fikirdeyim.