Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bundan beş yıl evveldi. Nano kelimesini anneannenin kısaltılmışı filan zannederken, yeni bir sanat akımını keşfettim: Nanosanat. Amerikalı sanatçı Cris Orfescu, sanat algısına bir boyut kazandırmış, ölçekler üzerinde milyarlık değişiklikler yaparak, yeni bir dünyanın kapılarını açmıştı. Benimse bunu derhal yazmam, daha fazla insanla paylaşmam gerekti. Cris'le iletişime geçtim, bir röportaj yaptık ve hem bu röportajı hem de benim nanosanattan ne anladığımı içeren ilk Türkçe makaleyi yazmış oldum.

        Nanosanat nedir?

        Bir post-dijital görsel sanat akımıdır. Senin Kafka ile eşitlendiğin noktadır. Zaten insanın temel problemlerinden biri ölçeklerle ilgili. Sahip olduğu hemen her şeyin ölçeği onu fazlasıyla ilgilendirdiğinden, ölçeğin eşitlenmesinden korkuyor. Bu nedenle olabildiğince fazla rütbe, mevki ve atlanması gereken seviye koyuyor dünya ile arasına. Ancak nanoteknoloji, dolayısıyla da nanosanat bu kaçışın önüne geçiyor. Peki nasıl yapılır nanosanat? Şöyle ki: Elektron mikroskobu aracılığı ve nanoteknolojiye uygun dijital aletler yardımıyla, maddelerin milyarda birlik ölçekte görüntüleri alınıyor, bu görüntüler bilgisayar ekranına aktarılıyor ve üzerlerinde, renklendirmek, eğmek bükmek suretiyle manipülasyon yapılıyor. Ortaya çıkan görüntü yine dijital bir baskı makinası sayesinde tuvale kopyalanıyor ve sen birdenbire sevdiğinin saç teli içinde yanardağlar, derin karanlık vadiler belki de mavi kraterler olduğunu keşfedersin.

        Bilimsel sanat olur mu? Bence olur.

        Doğada çıplak gözle göremeyeceğimiz mikro dünyayı elimizin altına getiren nanosanat, bilimsel veriden sanat eseri üretilebileceği iddiasında. Nanosanatın babası Cris, “Materyalist bir bilim sanatçısıyım” diye tanımlıyor. Ne dediğini o da bilmiyor gibi anlaşılabilir ama öyle değil. 2004 yılında ilk nano sergisini açtığında, henüz birçok ülkede dijital fotoğraf makinasına direnç gösteriliyordu. Gördük sonra o direncin kudretini. Aradan geçen altı yılda, onunla iletişime geçen, nanosanata ilgi duyan 60 sanatçı daha toplandı etrafında. Şimdi her yıl uluslararası nanosanat sergisi düzenleniyor ve 15 ülkeden katılım gerçekleşiyor.

        Ah o mikroskobu bir bulsak!

        İşin asıl zorluğu büyük kimya laboratuarlarında bile az rastlanan, ABD’de ikinci eli 300 bin Dolar’a satılan elektron mikroskobu ile 1 milyon dolara satılan atom kaynaklı mikroskoba erişmek. Çünkü bu ikisi olmadan nanosanat filan yapamazsınız. Zaten bu işle ilgilenenlerin pek çoğu Cris gibi tıpla ya da kimya ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilenen kişiler. Bu durum, nanosanatın Türkiye’deki izleyiciyle yakın zamanda buluşamayacağı anlamına geliyor. Zira ülkede bu tür cihazların sayısı çok azken, iş yalnızca ona sahip olmakla da bitmiyor. Onu işleyecek bir de sanatçı lazım. Tabi ben Cris'i ikna etmek için çalışmalarıma devam ediyorum. Ancak mekan bulmak, iş üstlenecek bir galeri bulmak gibi bazı sorunlar var. Kaldı ki, Türkiye’de nanosanat kavramını duyan pek olmadığı gibi bu nadir mikroskopları sanat uğruna kurban etmeyi ilk kim isteyecek belli de değil.

        Üretim süreci sanatçıyı oyalıyor

        Nano teknolojinin kendini tanıtmaya başlamasıyla 20 yıllık araştırmalarını görüntüleme imkânı bulan ve bunun için de arkadaşının Kaliforniya’daki teknoloji mağazasını kullanan. Ancak sanatın teknolojiden bağımsız düşünülmemesi konusunda iddialı. “Sanatın doğal yapısı zaten bunu beraberinde getirecek” diyor.

        Üretim süreciyle çok fazla vakit kaybeden sanatçıları da biraz küçümsüyor ama bence sanatın fazlarından biri ve belki de en önemlisi o üretim süreci. Nanosanatın elbette tüketimi de en aza indirgeyen bir tarafı var. Bu yönüyle de ekolojik bir sanat akımı. Tabi bu yöntemle üretilen sanat eserinin karşısında duran eleştirmenlerin yorumları da “Ne kadar teknolojik bir tablo” gibi ilginç bir hal alacak.

        Orfescu en çok insanların nano teknolojiler hakkındaki olumsuz düşüncelerini kırmakta zorlanmış. Ölçeğin çok küçük olması, mekanlara, seslere ve her tür kaynağa gizlice intikal edebilmeyi de sağlıyor çünkü. Orfescu’nun bunun için bulduğu formül, sadece bilgi aracılığı ile beyine değil, estetik aracılığı ile insan ruhuna da hitap etmek olmuş. Ölçek milyarda bir olunca, görüntülecek parçaların da sayısı milyarlarca kat fazla. “Eğer bir nanosanat eseri üretilecekse, önce görüntüsü alınacak organik ya da inorganik numunenin en fazla 250 nanometrelik bir parçasının çıkarılması gerekiyor ki bu oldukça ince işçilik gerektiriyor” diyor Orfescu.

        Diğer Yazılar