Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        bcguzelce@haberturk.com

        Hatırlar mısınız, geçtiğimiz yıl, Ankara’da yılbaşı gecesi yedi üniversiteli genç evde yaptıkları kutlamadan sonra uyumuş ve doğalgaz zehirlenmesi nedeniyle hayatlarını kaybetmişlerdi. Dönemin Başkent Doğalgaz A.Ş. Müdürü Veysel Karani Demir, evde cansız bedenleri bulunan gençlerin yarı çıplak bir halde olduklarını söylemiş, “Beni fazla konuşturmayın” demişti. Beynimizden vurulmuştuk.

        Halk tepki gösterdi, konuşun Veysel Karani, daha fazla konuşun diye…

        Veysel Karani Demir, olay yerinde inceleme yapmak için o eve gitmiş, yedi cansız bedene şöyle bir bakmış ve göre göre onların sözde çıplaklığını görmüştü. Sonuç, halkın tepkisi ve baskısı sonucu Veysel Karani Demir istifa etmek zorunda kaldı. İyi de oldu, o kadar uzun boylu değil!

        Dün de beni pek mutlu eden bir yazı vardı Sabah gazetesinde. “Duayen” köşeyazarı gündem maddelerinden birini sütununda işlemişti. Yazıyı okur okumaz Veysel Karani Demir geldi aklıma. İşte Hınç Al Uluç da, 4 Şubat 2011 tarihli, “Bu nasıl bir mahalle baskısıdır” başlıklı yazısında, Perşembe sabahı hayatını kaybeden Defne Joy Foster’ın ölü bedenine bakıp, biricik keratası, kuzenciği Kerem Altan’la neler yaşamış olabileceğini düşünmüş, bunun nedenlerini ve işin ahlaki boyutuna eğilmişti. Yani göre göre işin bu tarafını görmüştü. (Ahh canım Freud, bugünleri nasıl da bilmişsin, büyük insansın. Yanlış anlamayın Hınç Al Bey size Freudyen bir bakış açınız var demiyorum, hayır bu iltifatı etmiyorum)) Bu yazının beni sevindiren tarafı, yıllarca insanlara yüksek kültürden, medeniyetten, açık algıdan bahseden bir “duayen” köşeyazarının işine geldiğinde ne kadar seksist ve taraflı olduğunu göstermesiydi.

        NE AZİZESİ, NE İLANI, HAYIRDIR BİZİM BİLMEDİĞİMİZ BİR ŞEY Mİ VAR?

        Hem ölüm haberini Fatoş Hanım’dan (evdeki yardımcısı imiş) aldığı için, hem de kendisi hiç televizyon izlemeyen biri olduğu için, ben biraz bilgilendireyim, kimse hayatını kaybeden bu genç insanı “Azize” filan ilan etmedi. Azizlik ve Azizelik sizin algınız çerçevesinde varlığını sürdüren kavramlar olabilir ama gençler birbirlerini bu türden mertebelerle ölçeklendirmiyor. Dolayısıyla burada eksiksiniz, hatalısınız. Hoş bu yazınız söz konusuyken nerede tam, nerede hatasızsınız ki…

        Bir zamanlar Türk halkının pek sevdiği, pek önemsediği bir yazardınız. O günler geride kaldı. Yaşınız ilerledi, kaç kitabınız kalıcı oldu, kaç “eser” bıraktınız siz daha iyi bilirsiniz. Siz bu yazıyı yazana kadar aklımda “iyi” müzik yazılarınızla kalacaktınız. Onlarla ilgili de bende hep şu hissi uyandırıyordunuz, mesela aynı konsere gitmişiz ama ben aslında ne menem bir şey izlemişim de haberim yokmuş sizin kaleminizden okuyordum. Bazen bir şeyler öğrenip bazen de meseleyi nasıl işinize geldiği şekilde biçimlendirdiğinizi hayretle izleyerek. Kazanmak istediğiniz insanları öve öve bitiremezken, size göre “ölü” yatırımları nasıl yerdiğinizi izledik yıllarca. (Bu yazıda da gözden çıkardığınız acılı ailenin yanında araya illa ki alakasız üç beş övgü sıkıştırdığınız Acun Ilıcalı’da gözlemliyoruz bunu) Ama ne yalan söyleyeyim, bu kadarını beklemiyordum. Ben ve benimle birlikte binlerce hatta belki daha fazla insanın aklında bu seksist ve acımasız bakış açınızla kalacaksınız. Bir magazin figüründen öteye gitmeyeceksiniz zihinlerde. Ama bunu siz seçtiniz. Tam bir hayal kırıklığısınız, sizi bir zamanlar sevmiş insanlar için bile.

        KERATA” ÖYLE Mİ?

        Madem ki bir kanaat önderisiniz ve halkı aydınlatmak sizin göreviniz, sahi bu yazıyı neden yazdınız? Biricik çapkın kuzeniniz, “kerata”nızı aklınız sıra düze çıkarmak, onu işin içinden çekip almak için mi? Rahmetlinin eşinin can damarlarını o acımasız ellerinizle birer birer söküp almak için mi? Eşiyle empati kurma taklidini ne büyük ustalıkla gerçekleştirmişsiniz. Adeta ininde yarası taze bir aslanı çomakla dürtmek ister gibisiniz, meselenin eksenini kaydırmak ister gibisiniz. Ama yemezler! Uzun zamandır kimsenin sizden bahsetmiyor olmasına, artık modanızın geçmesine, sözlerinizin ciddiye alınmamasına katlanamadığınız ve yeniden dikkat çekmeyi istediğiniz için mi yazdınız yoksa? Hadi itiraf edin, yok sayılmak ne zor şey değil mi? Yazıyı neden yazmış olabileceğinizle ilgili bir tane iyi neden bulamıyorum, bulmam da mümkün değil. Bir de ne şahane metafor buluvermişsiniz eşi için hemencecik: Yaşayan Ölü diye. Acı çeken insan ölü olamaz ama acımasız insanlar hiçbir zaman yaşıyor sayılmaz Hınç Al Bey! Siz bunu daha iyi bilirsiniz.

        Defne Joy Foster’ın ölümünün gerçekleştiği yer, sizin biricik “kerata”nın evi, öncesi sonrası beni hiç ilgilendirmiyor. Bunu bir hatırlatalım size. Yani rahmetli sizin evde. Dedim ya Hınç Al Uluç olmak kolay değil. Genç insanların özel hayatlarıyla çok ilgilenmeli, ilerleyen yaşınıza rağmen hala magazin sayfalarından kendinize çeşitli neş’eler, yazı konuları çıkarmanız lazım, bu özel hayat hakkında tahminler, yorumlar yapma hakkını kendinizde bulmanız lazım. Hınç Al Bey, “kerata” diye şefkatle, sevgiyle, baba oğul sıcaklığı ile bahsettiğiniz Altan’a “niye evli barklı çocuklu kadını eve götürüyorsun” diyene kadar, “kerata”cığı arayıp, yaşınızın getirisi ve tecrübenizle ona bir iki nasihat verseydiniz ya! Ama zamanında. Bir de bazı önemli sayıları öğretseydiniz, mesela 112. Biliyorsanız tabi. Kızı yerip, “kerata”yı neredeyse çapkınlık yapan oğlunun sırtını sıvazlayan baba edasıyla övmek de neyin nesi? Her ne yaşandıysa iki yetişkin insan arasında, farkında mısınız?

        Sonuçta arkasından rahat rahat konuştuğunuz kişi artık ölmüş ve geride acılı bir aile bırakmış biri. Elbette keder içinde bir eş. En zor durum onunki ama söyleyin lütfen, bundan size ne? Basın o eşe mikrofon tutmuyor, soru sormuyorsa bunu övün, bundan utanmayın, saygıyı yüceltin, bu eşe duyulan saygıyı yüceltin. Basının sessizce aldığı bu saygın kararı övün sütunlarca, yapabilir misiniz bunu sahiden? Deşmesenize genç bir adamın yarasını, deşmesenize! Kaldı ki sizin ima ettiğiniz gibi bir aldatma söz konusu ise, bu da yine iki kişinin arasındadır. Unutmayın, insan bir kişiyi aldattığında sadece birini aldatmış olur. Ama insan kendini aldattığında aslında bütün dünyayı aldatmış olur. Sahi siz, bunu da daha iyi bilirsiniz.

        Türkiye halkı, defolara hoşgörü ile yaklaşır. Defoları sever, kusur sever, affeder. Kalbi yüceltir ve kalpsizliği bin kilometre öteden tanır. Sizi de tanıdı bu yazınızla, bir daha ve bir daha. Size boşuna Hınç Al Bey demiyorum, isminize yakıştınız, isminizle yaşayın!

        Sizin tabirinizle dijital kabak çekirdeğinden yani twitter’dan insanların da bazı mesajlarını ileteyim. Genel izlenimimi baştan aktarayım, hiç sevilmiyorsunuz Hınç Al Bey, hem de hiç:

        b_turuncu : meraba ben berra 1.61 boyunda 54kiloym akrep burcuyum yasami sever hinç al uluctan nefret ederim bu kadar net tesekkr ederm

        oz_ga: 'emekli olsana, zaten vakti geçmis.'

        Selcen_Y: Hıncal'ın beyin ölümü gerçekleşmiş. Arkasından da ağlayanı yok ondan bu kadar pervasızca davranıyor..

        kalem_kutusu: Hınç AL keratasını da yanına alsın gitsin bu diyardan!

        Kocyildirim: "Nobetci baykus" sanirim en iyi tanimlama olacak.

        LoveYouOzil: Hinç Al, ne dusunurse dusunsun seviyeyi korumali. Olay taze. Insanlarin ahlaklari hakkinda yorum yapmak onun isini asiyor.

        selinesenergul: merak ediyorum.. Defne bir erkek olsaydi Hincal Uluc ayni yaziyi kaleme harfiyen alir miydi?

        meczube: Madem bir ahlak değeri varmış bunu neden kadını yerden yere vurup, erkeği 'kerata' diye masumlaştırmakta kullanmış?

        Diğer Yazılar