Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Onu televizyonda bazen en yakın dost bazen azılı bir katil olarak izliyoruz. İster sahnede olsun ister ekranda olsun, varlığıyla öyle bir atmosfer yaratıyor ki, konuyla hiç ilgisi olmayanlar bile bu genç adamın “oyunculuk” sanatını icra ettiğini anlıyor. Hemen hep yardımcı rollerde karşımıza çıksa da bir süre sonra anlıyoruz ki başrolde kim olduğunu bize çoktan unutturmuş bile... Rıza Kocaoğlu Labirent filminde bu defa bir ajanı canlandırıyor. İstihbarat savaşları içinde inandığının peşinden giden, cesur bir adamı...

        10 yıldır oyunculuk yapıyorsun, kariyerinde nasıl bir yerdesin?

        Daha avantajlı ve rahat ettiğim, dünyayla baş etmeyi başardığım bir dönem. Ben oyunculuğun hep yenilenen bir şey olduğunu düşünüyorum, o yüzden her yeni kuşak kendi sistemini yaratıyor. Hayata tutkuyla bağlıyım, o yüzden çok severek yaptığım bir işte tanınır hale gelmek güzel. İş yapamadığım dönemleri düşünürsek, yoklukla terbiye edilmenin insana katkısının büyük olduğunu fark ediyorum. Tercih ettiğim bir dönemdi aslında, tiyatronun kötüsünü yapmaktansa yapmamayı seçmiştim.

        Televizyon oyunculuğu ile sinema oyunculuğunu ayırıyor musun birbirinden?

        Sinemada tek bir duruma konsantre oluyorsun ve televizyonda ise iki yıl boyunca aynı konsantrasyonu sağlamak zorundasın.

        İnsanlar Kenan İmirzalıoğlu ya da Kıvanç Tatlıtuğ’u izlediğini zannederken aslında seni izliyor...

        Teşekkür ederim, bunu zaman zaman söylüyorlar ama bence bu bir takım işi.

        ‘KIVANÇ DA KENAN DA OYUNCU...’

        Başroldekilerin oyunculuk eğitimi almamış olması seni rahatsız ediyor mu?

        Bence hem Kıvanç hem Kenan artık oyuncu. Meslekleri bu. Çok uzun zamandır bu işi yapıyorlar.

        Sen yan rollerde ışıl ışıl parıldayan bir adamsın... Nasıl mümkün oluyor bu?

        Kendimi sakınmıyorum galiba. Dediğim gibi, teşekkür ederim ama ben buna takım işi olarak bakıyor ve takımın bir parçası olmaya çalışıyorum. Ayrıca bir derdim olduğunda yoldan geçen insana bile anlatabilecek kadar açık biriyim. Bir de insanın kendi karakterinden sıyrılmasının mümkün olmadığını bilerek yaşıyorum, tutkularımı da coşkularımı da dizginlemiyorum... Bunlar sempati yaratıyor olabilir.

        Bu kadar açık olmak seni ürkütmüyor mu?

        Canım yanıyor ama ürkütmüyor. Ne kaybedebilirim ki? Tam aksi bu hal beni büyütür, dahası iyi insan olma çabama katkıda bulunur. I Doğru tanınıyor musun sence? Doğru algılanmakla ilgili bir derdim yok, yaşım gereği de hayatta insan tutuyorum. Hayatımda “Bunun için emek sarf etmeliyim” dediğim, projelendirdiğim insanlar var.

        ‘ARAP BAHARI SANAL’

        Labirent filminde Türkiye’nin bugününe dair bazı sözler var...

        Beni korkutan bir dönemdeyiz aslında. Filmde iki taraf var, ikisi de dünyanın iyiliği için çalışıyor. En azından öyle söylüyor. Ama herkesin aynı anda dünyanın iyiliğini düşünmesi işleri karıştırabiliyor. Bu film dünyaya farklı yerlerden bakanların da, yani iyilerin de kötülerin de, Doğuluların da Batılıların da insan olduğunu anlatıyor, kendi kaderlerini tayin edemedikleri durumlardan bahsediyor.

        Peki o ayrımın bu tarafına, yani Doğu’ya baktığında ne görüyorsun?Bir Arap Baharı yaşandı...

        O, sanal bir bahar. Sonuçta emperyalizmin bu coğrafyadaki bir denemesi bence. Yani operasyonun kod adı “Arap Baharı” ancak insanları sanal.

        Tolga Örnek’le ikinci filmin bu. Onunla çalışmak nasıl?

        Tanıdığım en çalışkan insanlardan biri. Ben bu kadar sistemli çalışan, disiplinli, empati kabiliyeti yüksek ve mizah duygusu gelişmiş bir yönetmen pek görmedim. Kendimi yanında rahat hissettiğim biri.

        Filmin temel dayanaklarından biri de inanç meselesi...

        İnancı güçlü biriyim, inanmadığım işi yapamam, inanmadığım kimseyle konuşamam, sevgili olamam. Filmde de inancın gücünü görüyoruz ama neye inandığın da önemli. İnancınla başkalarının hayatını güzelleştirebilirsin de, berbat da edebilirsin. İnancın uğruna kendi hayatını yok edebilirsin bile.

        Çekimler çok eğlenceli geçmiş, seyirci neler bulacak?

        Cesur ve aynı zamanda “eğlenceli” bir film. Hem günü yakalayan, yüksek enerjili bir ritmi, hem de doğru nefes alan, kimseyi yormadan koşan bir senaryosu var. Türk sinemasında müzikleri, kurgusu, görüntüsü, yönetmenliğiyle bugüne dek böyle bir film izlemedim.

        Diğer Yazılar