Partiler üstü bir mesele: Sığınmacılar
Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, dün beklenen açıklamayı yaptılar.
Kılıçdaroğlu, “Güzel sonuçlar elde edildi. Umarım Türkiye güzel günlere gebe. Seçim sonrası tekrar buluşacağız" dedi.
Sığınmacıların geri gönderilmesi konusunda fikir birliği oluştuğunu, bu nedenle ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini açıklayan Özdağ ise, “Türkiye'nin en önemli sorunu 13 milyon sığınmacı ve kaçağın geri yollanmasıdır. 13 milyon vatanlarına geri yollanmadan, yenilerinin gelmesi engellenmeden Türkiye'nin ekonomik sorunlarını aşması mümkün değildir. 11 milyar dolar harcayarak fakirlikten kurtulamayız, kiraların yükselişini engelleyemeyiz, sokaklarda güvenliği sağlayamayız, çocuklarımıza iş bulamayız. Bir ülke 13 milyon sığınmacıyla ekonomisini, güvenliğini doğru bir çizgiye oturtamaz" dedi.
Kılıçdaroğlu ve Özdağ, 7 maddelik ilkeler mutabakatı üzerinde anlaştıklarını da açıkladı. Uzlaşılan temel ilkeler; anayasanın değiştirilemez maddeleri, Türklük tanımı, sığınmacıların en geç bir yıl içinde yollanması, terörle mücadelede kararlılık vurgusu, üniter-laik devlet ilkelerinin korunması, yolsuzluklarla mücadele, devlet yönetiminde liyakat ve şeffaflık hükümlerini içeriyor.
PARTİLER ÜSTÜ MESELE
Kılıçdaroğlu ve Özdağ’ın odaklandığı aslında ilk tur seçimi kaybettiren bu sığınmacılar meselesi çok katmanlı ve çok boyutlu bir sorunsal olarak ülkemizin önünde duruyor.
Kim ne derse desin; vatandaşın büyük bölümünün de kaygılandığı bu meselenin çözümü için partiler üstü bir yaklaşım sergilenmesi şart.
Yasa dışı ya da kontrolsüz göçün şu an birilerinin işine yaradığı net olarak görülüyor.
Kontrol altında olduğunu düşünenler de olabilir ancak kontrolden çıkma potansiyeli olan bir mesele bu…
Herhangi bir vatandaşımızı yoldan çevirip sorduğunuzda, ülkemizin bir lunaparka ve sığınmacı cennetine dönüşmesini istemediğini söylüyor.
İkinci tura kadarki süre, bu meseleyi siyasetin propaganda alanından çıkarıp enine boyuna anlamak ve çözüm geliştirmek için çok yetersiz. Bu nedenle 29 Mayıs günü, kim iktidar olursa olsun, bütün enerjimizi ekonomik sorunlara ve bu sığınmacı meselesine ayırmalıyız.
Kontrolsüz göç ve sığınmacılar meselesine, niçin partiler üstü bir devlet meselesi olarak bakılması gerektiğini anlatmaya çalışayım…
- Mesele sadece göç bakanlığı kuralım demekle çözülmeyecek karmaşıklıkta… Konunun, Suriye politikasıyla, Suriye’deki çözüm çabalarıyla, ABD-Rusya mücadelesiyle, komşularımızla ilişkilerimizle, bölgemizde cereyan eden küresel güç mücadelesiyle doğrudan ilişkisi var.
- ABD ve NATO’nun Rusya’yı çevreleme çabaları, ABD’nin PKK/YPG’yi Proxy olarak kullanma isteği devam ederken, çevremizdeki ülkelerde çatışma, gerginlik ve istikrarsızlık ihtimalleri sürerken, bu meseleyi sadece "sığınmacıları gönderelim çözülür" gibi sığ bir bakış açısına indirgeyemeyiz. "Sığınmacıları nasıl göndereceğiz?" sorusu sorulmalı...
- "Esad’la barışırsanız sığınmacıları geri alır" gibi bir yaklaşım da doğru değil. Esad’la nasıl barışacaksınız? sorusunun yanıtı da önemli. Ülkesi parçalanmış, Şam ve çevresindeki dar alanda, dış destekle varlık gösteren, uluslararası güçlerin cirit attığı, terör örgütlerinin faaliyet gösterdiği bir Suriye’de, kimi, nereye yerleştireceksiniz?
- Dahası, Beşar Esad da kucağını açmış bu eğitimsiz, ekonomisi kötü, bakıma muhtaç kitleleri beklemiyor. Onları davul zurnayla karşılamayacak!
- Geri dönüşün ekonomik yükünü kim üstlenecek? Suriye’nin imarı ve istikrarı hangi takvimde ve nasıl sağlanacak? Yakın zamanda depremin yol açtığı hasarı onarmakla yükümlü ülkemiz, uluslararası destek olmadan böyle bir yükü tek başına sırtlayamaz.
- ABD-Rusya sarmalında ve bölge ülkelerinin farklı saflarda konumlandığı bir konjonktürde, politik dengeyi tutturmak kolay değil. Küresel güç mücadelesinde arada sıkışma riski çok yüksek. 2015’te Rus Su-24 uçağının düşürülmesinden sonra Türkiye’nin ödemek zorunda kaldığı bedelleri düşünün.
- Mesele sadece bir sığınmacı meselesi değil anlayacağınız. Sığınmacıları gönderelim, çözülür diye bakamayız. Göç politikası, bütünlüklü terörle mücadele stratejisi, entegre sınır yönetimi planları yeniden gözden geçirilmeli. Sınırlardan kimlerin geçeceğine, açık kapı politikası mı izleyeceğinize karar vereceksiniz. O kadar para harcayıp sınıra duvarı boşuna mu ördük?
- Sınırlarımızdan sadece Suriyeliler gelmiyor. Dünyanın bütün istikrarsız coğrafyalarına ait insanlar akın ediyor buraya. Üstelik hayal ettikleri Avrupa yolu da kapalı… Bölgede istikrarsızlık sürdükçe yeni mülteci, sığınmacı akınları da olacak.
- Meselenin terörle mücadele boyutu da var. İçimizdekilerin ne kadarını sağlam bir süzgeçten, elemeden geçirdik acaba? Ne kadar suçlu, ne kadar suç potansiyeli olan, ne kadar uyuyan hücre var? Ya bir gün bir yerlerden emir-talimat alıp harekete geçen çıkarsa!.. Ya bilmediğimiz ajandaları, farklı emelleri olanlar çıkarsa!.. O zaman ne yapacağız?
- Avrupa Birliği ile yürütülmesi gereken süreçler var. Suriye’ye gönderemezseniz bu sığınmacıları, alternatif olarak hangi ülkeye göndereceksiniz? Onları kabul edecek pek ülke yok. AB, nitelikli olanları, parası olanları, geleceği olanları seçip aldı.
- Burada kalanları topluma entegre edebilecek misiniz? Eğer bir kısmıyla artık beraber yaşayacaksak toplumsal dinamikleri de buna göre kurgulamalıyız. Bunu ve gerekçelerini insanımıza izah etmelisiniz. Öyle şeffaf olmayan, kapalı bir vatandaşlık politikası izleyemeyiz.
- Bir kesim de diyor ki sanayide, tarımda, hizmet sektöründe ucuz işgücü ihtiyacını karşılıyorlar. Bilimsel olarak da böyleyse o zaman buna göre politika oluşturmalısınız.
Sonuç olarak; entegre bir göç ve sığınmacı politikasına ve buna yönelik halkımızın toplumsal desteğine ihtiyaç var. Aksi durumda işler karışacak.
Seçimin bittiği gün, ulus olarak bu meseleye kafa yormamız gerekecek.
29 Mayıs’ta ya da seçim bittiğinde ülkemizin önündeki iki temel konuya odaklanmalıyız:
1- Ekonomimizi nasıl düzlüğe çıkaracağız?
2- Adına sığınmacı, göçmen ne derseniz deyin, misafirlerimizi ülkelerine nasıl göndereceğiz?
Hep söylüyorum, iç cephe çökerse her şey çöker.
Nokta…