Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suyun Sesi. Bu seneki En İyi Film Dalı’ndaki Oscar’ın sahibi. Aslında şimdiye kadar ödül alan filmlerin alışılagelmiş özelliklerinden birçoğuna sahip değil. Hoş kendisi de alışagelmiş bir hikaye değil. Türü romantik ve bir o kadar fantastik. Bir kadın ile bir “şeyin” arasındaki aşkı anlatıyor. Karşı cinsten, denizde ve karada yaşayabilen, iyileştirici özelliklere sahip bir canlı. Konuşamıyor ama iletişim kurabiliyor. Vahşi, ama bir o kadar duyarlı ve duygusal.

        Oturup kedi yiyor ama gördük ki, aşık da olabiliyor. Türk erkeği olduğundan şüphe etmiş olabilirsiniz fakat değil. Evet belki tek tek özellikleri sayarken, konuşamaması ama iletişim kurması falan epey tanıdık, ancak malesef kendisi bir millete ait olmadığı gibi, insan ırkının da akrabası değil.

        Ancak şöyle ki; özünü görebilene fantastik bir aşk vaat ediyor. Üstelik her nasılsa; ne solungaçları ne bukalemunla balık arasındaki, evrimini tamamlayamamış dış görünümü inandırıcılığından bir şey kaybettirmiyor.

        FENA KANDIRILDIK

        Daha önce V for Vendetta, Her, hatta Güzel ve Çirkin’i izlerken benzer şeyler hissetmiştim. Aşkın gözü kör ettiği falan yok. Gözler, kendisinden bekleneni sadık bir biçimde, yerine getirmeye devam ediyor.

        Sorun şu ki; aşkın gözle alakası yok. Bütün işini kalple yürütüyor. Hani bazen bakıp, “hiç olmuş mu; gencecik kız, koca adamla ne işi var?” diyoruz, ya da, “filinta gibi çocuk, bula bula bu kızı mı bulmuş” diye oturduğumuz yerden eleştiriyoruz ya, işte anlatmak istediğim tam da bu.

        Şayet ki, insan bir varlığa, bir yaratığa, ekranın içinden dışarı çıkma olasılığı olmayan bir makineye aşık olabiliyorsa (ki hepsi, yukarıda sıraladığım filmlerde mümkündü) demek ki, bizler kandırıldık arkadaşlar. Demek ki, aşk karşındakinin sana hissettirdiklerinden ibaret. Sana hissettirdikleri ve mavi gözleri değil. Onunlayken bünyende olup bitenler ve uzun boyu hiç değil.

        Ya da şöyle söyliyeyim; en azından sırf güzel ya da yakışıklı diye birine aşık olduğunu iddia etmek, tartışılması gereken bir konu. Tabii bir başka konu da güzellik endüstrisinin bizi kendimizi bildik bileli ayakta uyutması. Daha şık giyinin, daha zayıf olun, daha çok aşık olmayı hak edecek biri haline gelin diye bir iddiaları var ya, demek ki külliyen yalan. Ya da en azından bu tarz filmlere denk gelip, bünyenizdeki etkisi kaybolan kadar, yalan. Beyaz atlı prensini beklerken, sırf atın tonu tutmadı diye, pencere başında beyaz saçlı prensese dönüşenlere selam olsun!

        Diğer Yazılar