Aşk bu mu, sevda bu mu hayat bu mu?!!!
OTOGARIN leş içindeki kadınlar tuvaleti... ‘Basit Bir Ev Kazası’ oyununun Günay Karacaoğlu’nun can verdiği Songül’ü tuvalette debeleniyor o kir, o pislik üzerine bulaşmasın diye. Başlangıçta umutsuz ev kadını halinden sıyrılmış bir Songül var karşımızda, toparlanma çabasında! Elinde bir günlük, başından geçenleri yazıyor boyuna. “Bir gün bu yazdıklarımı yayınlatacağım, Murathan Mungan’a rakip, Nobel’e aday olacağım” diyor.
Kaşık kadar boyu, kepçe kadar yüreğiyle, aşkın peşinde Songül! Sevgiye aç! O kadar aç ki her yolu deniyor ve sonunda kendi elleriyle kendi idam fermanını yazarcasına “Belki beni sever diye sevdim!” deme noktasına geliyor. Kendine, kalbine ve aşka ettiği haksızlığın farkına varmakta çok geç kalıyor. O giyebilmek için kendinden vazgeçtiği gelinlik, kefeni oluyor. Sonuç: Songül’ün hayalini kurduğu kitap hiç yayınlanmayacak, insanlar onu sadece gazetelerin üçüncü sayfalarında ‘aşk cinayeti’ başlığı altında okuyacak. Ah, hem de ne ah!
ÖLDÜRECEĞİNE, ÖLSÜN!
Baba Sahne’nin, Murat İpek’in yazdığı oyunu ‘Aşkölsün’ün konusu bu. Maalesef hayatta da her anımızın konusu! Nakaratı “Aşk bu mu, sevda bu mu, hayat bu mu? Kalp acı, dünya hüzün, göz yaş dolu” diye akan bir şarkı var ya hani; oyunu izleyen kadın-erkek herkes sorsun kendine bu soruyu, bu mu?!!! “Ya benimsin ya toprağın”larla, “Sana kurban olurum”larla, “Senin için ölürüm, öldürürüm”lerle yaşanacaksa aşk, potansiyel katil ya da kurban kılacaksa bizi, ölsün! Daha fazla can alacağına, öldüreceğine, ölsün evet! Ölsün ve oyundaki otogarın o pislik içindeki tuvaletine gömülsün! Emin olun adı bizim kirlettiğimizden daha fazla kirlenemez, daha fazla pisliğe, kana bulanamaz orada! Ölüm ilanına da “Aşk öldürmez oldurur. İnsanın içini, dışını yaşama sevinciyle doldurur. Anlayamadık, gitti” diye yazarız kocaman puntolarla.
GÜZEL SEVELİM!
‘Aşkölsün’ benim bu kafamın tası fena halde atarak, içim acıyarak yazdıklarımı, mizahla anlatan bir oyun. Rejisinde de şahane sahne ve kostüm tasarımında da Barış Dinçel’in imzası var. Müziği Çiğdem Erken’den. Oyunun Songül’ü Günay Karacaoğlu, o muhteşem enerjisiyle iliklerine kadar hissettiriyor seyirciye sevmeye ve sevilmeye dair bu trajikomik hikâyenin trajedisini de komedisini de. Açılış oyunu olarak durmadan kanayan toplumsal yaramızı konu edinen bu oyunu seçerek babalığın hakkını veriyor Baba Sahne.
Düğünün ve cenazenin iç içe geçtiği oyunun çıkışında niyet şekerlemeleri dağıtılıyor seyirciye. Payınıza düşecek cümle ne olacak bilmiyorum ama ben buradan kendi dileğimi haykırıyorum herkese: Güzel sevelim! Aslında zor değil bu dediğim, bir denesenize!