Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        13.02.2010

        YER, Brüksel'de bir İtalyan Lokantası. Hasan Cemal, Doğu Ergil ve Avrupa Parlamentosu üyeleri oturmuşuz. İçeri, Kongra-Gel'in Başkanı Remzi Kartal, KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar ve Leyla Zana giriyor. Kartal, "Avrupa Parlamentosu'ndaki bugünkü konuşmanızdan sonra tanışmak istedik" diyor. "Eyvallah" diyorum ve bir gazeteci olarak dinliyorum anlattıklarını. Hasan Cemal'le stratejik dengeler, örgüt açıklamaları, analizler üzerine konuşuyorlar. Ben bambaşka ve tek bir soru soruyorum:

        "Bu şehirlerdeki Kürt çocuklar, gençler ne olacak? Örgütün bile kontrolünden çıktığını düşünüyorum şiddetin. Ne dersiniz?"

        Zübeyir Aydar, "Bunun üzerinde çalışmaya başladık" diyor, "Bu meseleyi düşünüyoruz."

        2006'da, Diyarbakır'da çocukların polise taş attıkları gün söylemiştim. Yeni bir neslin geldiğini ve Kürt siyasetinin bile onları temsil etmekte, yönetmekte zorlanacağını. Hareketin içeriğini bu gençlerin değiştireceğini. İşin daha şiddetleneceğini ve şiddetin dağınıklaşacağını. Şimdi, dört yıl sonra, örgütün üst düzeyinden doğrulanıyor bu. PKK, şimdi, kendisinin bile değil, savaşın yarattığı yeni "militanı" tanımaya çalışıyor.

        DİP İÇ SAVAŞ

        Peki ben ne anlattım Avrupa Parlamentosu'nda?

        Bunu anlattım işte. Türkiye'de şimdi sokakları kimse yönetmiyor. Türkleri de Kürtleri de yöneten tek bir şey var: Korku. Türkler, anlaşılabilecek nedenlerle "açılımların" bulanık içeriğinden ve sonuçlarından korkuyor. Kürtler yok edilmekten, yok sayılmaktan. Ve bilirsiniz, korkunun öfkeye, öfkenin ölüme dönüşmesi bu memlekette an meselesidir. Her iki tarafta da sözünü kaybetmiş, savaşla yetişmiş, genç erkekler aniden Türkiye'nin gündemini değiştirebilecek ani eylemler yapacak kudrette. Tetikler çekilmedi ama bir "dip iç savaş" sürüyor.

        AVRUPALILARA TÜRKLERİ ANLATMAK

        Konuşmanın özellikle İngilizce yaptığım bölümünde Avrupalı parlamenterlere şunu anlatıyorum:

        Biz Ortadoğulular sorunlarımızı sizin koridorlarınıza sürüklüyoruz ve siz bu sorunları bir kahve içip çözmemizi bekliyorsunuz. Ama Ortadoğu kanlıdır. Üstelik Ortadoğu'nun bir laneti vardır: Herkes günahlarını unutur ama kimse alacağı intikamı unutmaz. Siz hikâyenin eksik bir versiyonunu dinlersiniz. Dedim ki: "Kürtleri hep dinliyorsunuz. Size biraz da Türklerden bahsedeyim."

        BÜYÜK TANIŞMA!

        Türkler... Biz, bir varoluş vakumu içindeyiz. Ya herkes bizim korkunç düşmanımızdır ya da biz onların korkulu rüyasıyızdır. Ya kocamanızdır ya küçücük. Bu varoluş vakumunun iki ucu tarafından sürekli emilip durmamız yüzünden hep biraz derbederizdir kalben. Üstelik şimdi yüz yıldır, yanlış-doğru, kurulmuş hissi düzenimiz bozuluyor, Kürt meselesi ile Ermeni meselesi neredeyse aynı hafta içinde halledilmeye çalışıyor. Bu da insanların ruhlarını bulandırıyor, korkuyorlar.

        Belki Kürtler inanmaz Türklerin de korktuğuna. Ama mesele de bu. Birbirimizin korkularının samimi olduğuna inanmak zorundayız. Kürtler, yirmi dört saat Kürt meselesiyle yatıp kalkıyor. Oysa Türkler ne olup bittiğini bilmiyor. Bir Kürt çocuk neden polise taş atar mesela, bilmiyorlar. Büyük bir tanışma gerekiyor bize. Yeniden, büyük bir tanışma. Bu tanışma, "Kürt açılımı" adını bir haftada "milli birlik projesi" diye değiştirecek kadar mütereddit siyasi iktidarlara bırakılmayacak kadar ciddi bir iş. Biz, birbirimize korkularımızı tanıştırmalıyız. Tetik çekilmesin diye.

        ZANA İLE KAHVE

        Leyla Zana ile sabah kahve içiyoruz Brüksel'in tek sigara içilebilen kahvesinde. O da "tanışma" yanlısı. İçinden geldiği siyasi hareketi eleştiriyor. Hatta öyle ki, Avrupa Parlamentosu'nda Emine Ayna konuşma yaparken kalkıp salonu terk edecek kadar eleştirel! Bu enteresan ayrıntı kimsenin dikkatini çekmedi ama Zana'nın bu "jesti" Kürt siyasetinde ayrıma doğru gidildiğini gösteriyor olabilir. Zana, bana eleştirilerinden "yazılmamak kaydıyla" söz ediyor. O yüzden izlenimimi söylemekle yetineyim:

        Kürt siyaseti tek gövde olarak kalmak için, yukarıda sözünü ettiğim kontrol edilemeyen şiddet unsuruyla, hareket içinde oluşan yeni "elite" karşı tabanda gelişen tepkiyle ve aynı anda Fethullah Gülen hareketi ile AKP'nin bölgedeki salvolarıyla aynı anda baş etmeye çalışıyor. Yani onlar da korkuyor. Hepimiz gibi.

        Diğer Yazılar