Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CEMRELER tıkır tıkır düştüğünde toprağa, suya, havaya... İstanbul’da güneş eteğini birazcık kaldırdığında, genç televizyon muhabirlerini dağa çimene çıkarırlar. Bahar haberleri verir kanallar ve şöyle der ekrandaki güleç yüz: “Bugün hava çok güzel.” Bugün hava nerede güzel? Adıyaman’da mı? Nevşehir’de mi bahar? Artvin ne âlemde? Kimse sormaz bunu. “Bugün hava çok güzel”dir İstanbul’da güneş açtıysa. Elazığ’da elli bir ölümün, çoluk çocuk toprak altında boğularak ölümün akla getirdiği ilk soru neden “İstanbul’da deprem ne zaman?” olur? Basın, sadece kendi evlerinin yıkılıp yıkılmayacağı ile mi ilgilidir? Ne tuhaf: Bazı gazeteler elli bir insanını kaybeden köylerin adını yazmaya bile erinmiş. Değil ki insan adları...

        ÇADIRLARIN ALLAH’I VE DEVLETİ Sırtında asker parkası(!) genç bir kadın, tek bir cümlede, önce hükümete, sonra devlete, en son da Allah’a sığınıyor. “Bibisigiller” toprak altında boğularak ölmüş “mallarla” birlikte. Başbakan, “Suçlu kerpiçtir” dediği için kerpiçe sığınmış gazete manşetleri. Hep birlikte “ilgisizlikle, bilgisizlikle” suçluyorlar insanları. Yoksulluk ise hem gazetelere hem de Başbakan’a göre büyük oranda Allah’ın, onun değilse bile “tembellerin” meselesi. Çadırdaki kadın derdine yanıyor bu sırada. Nereden bilsin kadıncağız, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin yaptığı ve Maslak Kampusu’nun bahçesinde duran örnek kerpiç evin depremde yıkılmayacağını? Şimdi hep birlikte betonun kutsallığına sarılan siyasetmedya- sermaye sanki hiç hatırlamıyor beton evlerin nasıl katlanarak yıkılıverdiğini büyük depremde. “TOKİ halleder” değil mi? Basın ise “Bilim adamları uyarmıştı” haberlerini yapıp suçunu affettirir nasılsa.

        PROMOSYON EV Bir deprem ülkesinde niye şunlar yapılmaz? Her gün yepyeni bir “promosyon icadıyla” çıkan gazeteler, çoluk çocuğa “oyun evi” vereceğine niye bir kez de bu örnek kerpiç evin nasıl yapılacağına dair, köylünün anlayacağı dilden bir ek vermez? Canına yandığımın hükümet, müteahhitlikteki yavuzluğunu niye bilimi insanlarla buluşturmakta göstermez? Başbakan’ın bilimle şahsi ilişkisi, “Domuz gribi aşısı yaptırmam” tarzı bir Kasımpaşalılık olabilir. Ama niye bu TOKİ denen devasa örgütlenme -ki doğrudan Başbakan’a bağlıdır- şu deprem hatları üzerindeki evlerin nasıl yapıldığıyla ilgilenmez? İnsanların “durumu yok”, yaptıramıyor işte betonarme ev. Kerpiç evin nasıl insanı öldürmeyecek hale getirileceğini niye kimse bu insanlara anlatmaz? Halkın bilimden uzaklığı, Allah’a yakınlığı üzerine bu kadar konuşulurken deprem bölgelerindeki sermaye, neden bu bilgi buluşmasını sivil toplum örgütleri aracılığıyla kurmaya çalışmaz? Diyelim ki hükümetten, sermayeden, basından ümit kesildi. Herkes kendi âleminde. Niye inşaat mühendisi, iyi kalpli, aydınlık kafalı çocuklar her yıl birkaç günlerini ayırıp, yanlarına şu örnek kerpiç evin planını alıp iki-üç tane köy kahvesi ziyaret etmezler? Deprem mühendisi çocuklar hayırlı bir iş yapıp niye camilere, kafelere gidip bunu anlatmazlar? “Komünist” diye sopa yemeleri, “Allah’ın işine karışıyor” diye tokatlanmaları muhtemeldir. Ama, dediğim gibi, insanlar ekseriyetle ölmek istemez. Yoksullar, cahiller, koyu dindarlar, deliler ve hatta antikomünistliğe gönül vermişler dahil.

        KERPİÇ YIKINTISI Elazığ’daki yoksul insanların evleri kerpiçten olabilir. Ama bu insanlar kerpiç yüzünden ölmedi. Bu insanlar, Türkiye’nin kalbi kötü bir kerpiçten yapıldığı için öldü. Her ay yoksul insanlar toprak altında boğularak ölüyor. Kâh Bursa’da, Balıkesir’de madende grizu patlamasıyla, kâh Elazığ’da depremde kerpiç yığınının altında. Her seferinde Türkiye’nin kerpiç kalbi yıkılıyor, boğulup kalıyoruz kendi temelsiz, dayanaksız kalbimizin yıkıntısı altında.

        okur@ecetemelkuran.com

        Diğer Yazılar