Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KONGO-KAMERUN

        "DEMEMİŞLERDİR. Dediler mi hakikaten?"

        Cumhurbaşkanı, şaşkınlıkla karışık memnuniyetsiz. Fakat bir yandan da sorum cevap bekliyor:

        "Bu sömürgecilik sayılmaz. Sömürgecilikte çıkar ilişkisi vardır. Böyle bir kaynaşma yoktur."

        Sorum şuydu:

        "İki gün boyuca Türkiye'nin Afrika'da sömürgeci gibi görülmediğinin altını çizdiniz. Bu konudaki kişisel hassasiyetinizi de birkaç kere vurguladınız. Ama bugünkü cemaat okulu ziyaretinde anaokulu çocuklarına İstiklal Marşı'nın on kıtasının ezberletildiğini gördük. Hatta altı yaşındaki iki kız çocuğu sahnede marşı okumaya başlamadan önce öğretmenleri komut verdi: 'Rahat! Hazırol!' Bu konuda ne düşünüyorsunuz?"

        İzlenimime göre Cumhurbaşkanı, basın sohbet toplantısı bu soruyla nihayetlendikten(!) sonra da meseleyi düşündü. Cemaate yakın gazetecilerin "Türk okulu" demeyi tercih ettikleri Gülen okulunun Kinşasa'daki şubesi Şafak'ta Afrikalılar "hizaya" mı getiriliyordu? Hem de Türkiye'de -kör topal olsa da- bir sivilleşme süreci yaşanırken meşhur "bir küçücük askercik varmış" zihniyeti Afrika ellerine mi ihraç ediliyordu?

        "ÖLÜRÜM TÜRKİYEM!"

        Boğucu Kongo sıcağında, lacivert-beyaz formalarıyla siyahi minikler Cumhurbaşkanı'nı halk oyunlarıyla karşılıyorlar. Beğenilme gerginliğiyle hazırlanmış resmi program derhal başlıyor. İcra edilen etkinlik, Milli Eğitim ezberine has "devlet büyüğü karşılama" formatında. Tören, Türklerin gariban memleketlerde daha ferah feza hissettiği, emperyal sosla tatlandırılmış milliyetçi hislerini okşamaya yönelik tasarlanmış. Boyları, yetişkin bir insanın ancak dizine gelebilecek iki kız çocuğunun, hiç anlamadıkları İstiklal Marşı'nın on kıtasını kurmalı bebek gibi okumalarının başka ne anlamı olabilir ki? Daha da fenası, Afrika çocukları arasında aniden baş gösteren Türkiye için ölme fikri başka nasıl açıklanır? Hep bir ağızdan dinliyoruz Kongo çocuklarından:

        "Ölürüm Türkiyem! Ölürüm Türkiyem!"

        BİRAZ DA AHLAK DERSİ!

        Tören, okula ek bina yapılmasına dair kutlu haberlerle sürüyor. Anadolu geleneklerine uygun org ritmi ve çeşitli buraya ait olmayan yöresel müziklerle devam eden gürültü arasında ıssız okul binasına giriyorum. Petersburg'da bir benzerini gördüğüm bu cemaat okullarındaki enerji, ne cemaat yapılanmasıyla ne de tek başına uluslararası sermayeyle açıklanabilir. Bu, ancak "inanmış insanların" üstesinden gelebileceği bir imkânsızlık. Afrika'ya gelmek, bu yoksul ülkede yerel koşullara oranla müstesna bir eğitim kurumu inşa etmek ve bunu işletmek... Tek tek insanların adanmışlığına dayanan bir "imkânsız görev" bu. Biraz önce dışarıda konuştuğum bir öğretmenin ihtiyar annesi "Kızım" diyor, "Orada da yaşarsın, burada da. Nasıl olsa doyuyorsun."

        İhtiyar kadının kalbinin bu kadar "globalize" olması, Kongo'yu evi sayması, soğukkanlı bir uluslararası ılımlı İslam projesiyle açıklanamayacak bir şey. Tuhaf bir kardeşlik duygusu bu, bir tür "tebliğ" heyecanı, sevabın ferahlığı. Yoksa ihtiyar bir teyzeyi hangi kuvvet, yurtsever bir Kongolu yapabilir? İnsanları doğruya davet ediyor olduğuna, bu yüzden doğru bir hayat yaşadığına inanıyor olmalı. Okulun duvarında "Morale" (Ahlak) başlığıyla bir yazı duruyor. Taraf Gazetesi yazarı Amberin Zaman tercüme ediyor Fransızca'dan:

        "Onursuz kadınla alay edilir, düşük kadının hiçbir saygınlığı yoktur ve yapayalnız kalmaya mahkûmdur..."

        Ahlak dersi, uzun uzun muhafazakâr kadını tasvir ediyor. Ataları çıplak dans eden kız çocukları, lacivert-beyaz üniformaları ve ellerinde Türk bayraklarıyla "yüksek ahlaka" davet ediliyor. "Tektipçilikten" şikâyet ederek sivilleşmenin savunucusu haline gelen cemaat, bugün giderek başörtülü olmaya başlayan Afrikalı velileri buyur ediyor törene.

        'TÜRKÇE KONUŞ! DAHA ÇOK KONUŞ!'

        Dışarıda, büyüklerin maharetlerini ispatlamak için küçükler marifetlerini sergiliyor hâlâ. Burada doğum yapmış, çocuk büyüten, öğretmen eşlerinden birine, kendisi de Türkçe öğretmenliği yapan son derece zarif bir genç kadına soruyorum:

        "Peki siz onların dilini hiç öğrendiniz mi?"

        "Lingala mı? Yok, hayır."

        Her şey nasıl da cemaatin hep şikâyet ettiği "cumhuriyet elitinin" yaptığına benziyor:

        "Türkçe konuş! Daha çok konuş!"

        Diğer Yazılar