Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CEMAATE yakın olanların “Türk okulu” demeyi tercih ettiği Fethullah Gülen okullarından biri de Kamerun’da. Cumhurbaşkanı Gül, hemen bütün gezilerinde bu okulları ziyaret ediyor. Önceki gün yazmıştım, Kongo’daki okul ziyareti sırasında son derece “milliyetçi-militarist” anlar yaşandı. Altı yaşındaki iki Kongolu kıza İstiklal Marşı’nın 10 kıtası ezberletilmiş ve Cumhurbaşkanı’na karşılama gösterisinde bu “marifet” şu komutla başladı:

        “Rahat! Hazır ol!”

        Bu yüzden önceki günkü yazımın başlığı “Ey Afrika gençliği! Rahat! Hazır ol!” oldu.

        AKŞAM GELEN TELEFON

        Afrika-Türkiye ilişkilerinin sömürgeci olmadığını özellikle ve defalarca belirten Cumhurbaşkanı’na bu konuyu sorduğumda rahatsız olmuş ve duyduklarına inanamamıştı. Nezaket gereği, gece beni çağırıp rahatsızlığını bir kere daha dile getirdiğini yazmamıştım. Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, arkadaşım İsmail Küçükkaya yazdığı izlenim yazısına bu bilgiyi eklediği için artık yazabilirim. Cumhurbaşkanı Gül, Kongo gezisi akşamında, saraydaki yemekte beni yanına çağırıp bir kere daha “inanamadığını” söylemişti. “Bunlar tatsız şeyler. Belki de uyarmalısınız” demiştim. Cemaat tarafından Afrika çocuklarına “askercilik” oynatılmasının tuhaf olduğunu söylemiştim. Ertesi gün Kamerun’a hareket ettiğimizde gece olup bitenleri, edilen telefonları hiçbirimiz bilmiyorduk.

        ‘ÖLÜRÜM TÜRKİYEM’DEN GESİ BAĞLARI’NA

        Bir şeyler olduğu Kamerun’daki okul ziyaretinden belliydi. Cumhurbaşkanı’nı karşılama töreni bu kez somut bir biçimde “sivilleşmişti”. Çocuklar son derece “rahat” pozisyonda, “Gesi Bağları” şarkısını söylüyordu. İstiklal Marşı da 10 kıtadan 2 kıtaya inmişti! Kamerun’dan Türkiye’ye dönüş yolculuğunda, bir Cumhurbaşkanıgazeteciler klasiği olan uçak sohbeti sırasında bu konuyu sordum:

        “Kamerun’daki tören daha sivildi değil mi?”

        Cumhurbaşkanı, biraz da sanki bu sorunun sorulmasını bekler gibi, gülümseyerek cevapladı:

        “Telefon edip söyledim. Bunlar hoş şeyler değil. Takdir ettiğimiz şeyler değil, dedim. Çocuklara bir daha böyle şeyler yaptırmamalarını söyledim.”

        Sonradan aldığım bilgiye göre Cumhurbaşkanı, Kongo’da gece bu meseleyi dert edinmiş. Hem Kongo’daki hem de ertesi gün ziyaret edeceği Kamerun’daki Gülen okullarına telefonlar açılmış, törenin bir daha kimseye, “Ey Afrika gençliği! Rahat! Hazır ol!” yazısı yazdırmayacak şekilde düzenlenmesi talimatını vermiş.

        BİZ ‘RENKSİZ’ OLABİLİRİZ

        Gülen okulları büyük olasılıkla hiçbir zaman hayranlık duyacağım kurumlar olmayacak. Zira bulunduğu yerin kültüründen beslenmeyen, o kültüre müdahale ederek var olan, bence aslında “Jakoben” özellikler gösteren bu okullar, çocukların doğanın içinde ve sadece insanlığın temel değerleriyle tanıştırılarak yetiştirilmesi gerektiğini düşünen biri için çok da sevimli yerler değil. Öte yandan dünyanın umursamadığı ülkelerde çocuklara verdikleri emek saygıya değer.

        Kongo’da üç gün yaşamaya katlanamayacak kişilerin yüzeysel ve toptancı eleştirileri bu yüzden orada canını dişine takmış öğretmenler, emekçiler için kırıcı olabilir. Bu konuda dikkatli konuşmak gerek. Diğer yandan tropik sıcakta yaşayan Afrikalı çocukları, Çorum’daki çocuklarla bir örnek hale getirme telaşı, hırsı hoş olmamasının yanı sıra bazen gülünç de oluyor. Abdullah Gül, çikolatadan daha tatlı Afrika çocuklarının elini sıkarken niye o çocuklar gri pantolon-lacivert ceket giymek zorunda olsun ki?

        Siyah bir arkadaşımın beş yaşındaki kızının, beyaz adamı ilk gördüğündeki tepkisini hatırlatmak isterim. Gözlerini kocaman açıyor, beyaz adamın durumuna üzülüyor ve şöyle diyor:

        “Baba, niye onların rengi yok?” Meseleye buradan bakmak lazım. Yani belki de bizim “renksiz” olduğumuz ihtimalinden...

        YÜKSEK İRTİFA AÇIKLAMALARI

        “SESSİZ diplomasi” ve Obama’ya “one minute!”

        Cumhurbaşkanı’nın Kongo- Kamerun gezisi sürerken Başbakan Tayyip Erdoğan’ ın, “100 bin kaçak Ermeni ’yi sınır dışı edebiliriz” açıklaması tuhaf bir çelişki doğurdu. Bu açıklama gelmeden sadece 12 saat önce Cumhurbaşkanı, gazetecilere “Ermenistan’ la sessiz diplomasi sürdüreceğiz” demişti.

        Başbakan’ ın sonraki gün gelen açıklaması ise fazla yüksek sesliydi! Başbakan, “Ermenileri Türkiye ’de rehinmi tutuyorsunuz?” eleştirilerine sebep olabilecek bir çıkış yapmıştı. Elbette dönüş yolunda “sessiz bir biçimde ” bu konu soruldu. Gülüşmeler arasında Cumhurbaşkanı durumu şöyle yorumladı:

        “Sayın Başbakan aslında Türkiye’nin yaptığı pozitif bir şeyin ortaya çıkması açısından söylemiştir. Ayrıca sayının 100 bin olmadığı kanaatindeyim. Bu kişiler Türkiye de çalışıyor, kazançlarını

        elde ediyor, ailelerine yardım ediyorlar. Türkiye ’nin kin gütmediğini, düşmanlık yapmadığını göstermek açısından söylediği kanaatindeyim. İnsani meselelerle siyasi konuları ayırt etmek lazım. Kaldı ki kendisinin insani konulara hassasiyetini, ilgisini biliyorum.”

        Bu sözler üzerine, “Doğru anladık mı? Süreç devam edecek, diyebilir miyiz?” sorusuna Cumhurbaşkanı, “Sesli kanala geçtik!” esprisini yaparak karşılık verdi. Şöyle devam etti:

        “Bunlar zor meseleler. O yüzden sessiz çalışmayı tercih ettik.” Ermeni meselesiyle ilgili Obama ile konuşup konuşmayacağının sorulması üzerine ise Cumhurbaşkanı belirgin bir memnuniyetsizlikle, “Obama ile bir kez konuştum. Bir daha konuşmam” dedi.

        Bir es verip devam etti:

        “Söyleyeceğimizi söyledik, yapacağımızı yaptık.”

        Afrika ile ilgili heyecanlı olduğu gözlenen Cumhurbaşkanı, kıtayla ilişkiler için de şu cümleyi kurdu:

        “Akıl vermek değil, öğrenmek

        için de buradayız.”

        okur@ecetemelkuran.com

        Diğer Yazılar