Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hava ve saha koşulları yeni bir Anayasa için ideal değil. Bir reklamda dendiği gibi “Saha, yoğurtlu ıspanağa benziyor sayın seyirciler!” Ama ne zaman ideal şartlar oldu ki? İdeal havayı beklemek zaman kaybettirebilir. Üstelik darbe anayasasını değiştirmek ne zaman olsa epey toz kaldıracak bir hadise.

        Öte yandan Anayasa’yı değiştirirken “İstediklerinizi almak için istediklerimize evet diyeceksiniz” tonu taşıyan bir yöntem de kabul edilemez. Değişiklik paketini toptan referanduma sunmanın bundan başka bir anlamı yok.

        Yazıp çizen, düşünen insanların bu konuda söyleyecek bir şeyi var: Bir bildiri hazırladık. 200 kişi. Değişikliğin en geniş mutabakatı hedefleyen demokratik bir süreçle oluşması gerektiğini söyledik. Ve olması gerekenleri şöyle saydık:

        Seçim barajı kalksın. Seçim harcamaları şeffaflaştırılsın, bunu denetleyecek bağımsız bir kurum oluşturulsun.

        Parti kapatılması zorlaştırılsın.

        Dokunulmazlık kürsü ile sınırlandırılsın.

        Ordu, güvenlik ve yargı mensupları dışındaki kamu görevlilerinin üzerindeki siyaset yasağı kaldırılsın.

        Kadınlara siyasette pozitif ayrımcılık yapılsın.

        Bunlardan en önemlisi seçim harcamalarının şeffaflığı ve kürsü dokunulmazlığı. Çünkü her iki madde de siyaset-para ilişkisi ile ilgili. Bunlar yapılmadığı takdirde parası olan iktidar olacak. “Kıroyum ama para bende” anlayışının Türkiye siyasetine hâkim olmaması için bu önerilerin hükümet ve siyasi partiler tarafından ciddiye alınması gerekiyor. Aydınların Anayasa’ya dair metni hazırlanırken Prof. Turgut Tarhanlı‘nın önemli bir notu oldu. Darbecilerin yargılanmasını engelleyen geçici 15. maddeye ilişkin bir not. Tarhanlı hükümetin bu maddeyi kaldırmaya yönelik niyetinin yeterli ciddiyeti taşımadığını düşünüyor. Sorun şu: 15. maddeyi kaldırıp darbecilerin yargılanmasına yol verirken darbe mağduriyetlerinin nasıl giderileceğine dair bir çalışma yapılması gerekiyor. Yoksa iş “Kaldırdık maddeyi gitti” anlayışı içinde hallolacak gibi değil. İşlerini, çocuklarını, eşlerini, hayatlarını, organlarını kaybetmiş insanlara ne denecek? 12 Eylül’ün yargılanması bu demek çünkü. Sadece adli bir mesele değil, siyasi bir dönüşüm. Hükümetin paketinden niyetin bu ciddiyette olduğu belli olmuyor. Bildirinin imzacılarından bir grup yarın Meclis’e gidip bu meselelere dikkat çekecek.

        Siyasette pazarlığın değil, fikir tartışmasının baskın üslup olması gereken bir dönem bu. Fikri olan insanların, bütün insanların dinlenmesi gereken bir süreç. Başka şeye benzemez, anayasa değiştiriliyor. Hükümetin ve Meclis’in akil adamları dinlemesi gerekiyor. Sadece dizilerde değil, siyasette de akil adamlara ihtiyaç var. Ramiz Dayı ağırlığında adamlar lazım şöyle demesi için:

        “Yoğurtlu ıspanakla Anayasa yapılmaz yeğen!”

        Gülen cemaatine birkaç kelam...

        ÖNCEKİ gün “Diyar-ı Hengâme” başlığıyla yazdığım gibi basındaki iktidar el değiştiriyor. Bu, serinkanlılıkla değerlendirilmesi gereken bir süreç. Ama tabii ki öyle olmuyor. Bu hengâmenin en kötü yanlarından biri herkesin paket edilip taraflardan birine hızla monte edilmeye çalışılması. Bu süreçte herkesin isminin başına bir şey (Darbeci, Fethullahçı vb.) ekleniveriyor ve müdahale etmezseniz o sıfat isminize yapışıveriyor. Cumhurbaşkanı’nın Afrika gezisinden izlenimlerimi yazarken Gülen okullarındaki karşılama törenlerini anlatıp, Gülen cemaatinin “Cumhuriyet elitinin” militarist üslubunu siyah çocuklar üzerinde tekrar ettiğini yazmıştım. “Ey Afrika gençliği! Rahat! Hazır ol!” yazısına bakabilirsiniz. Bunun üzerine cemaate yakın yayın organlarında benimle ilgili şöyle bir tabir salgın gibi hızla yayıldı:

        “Vaktiyle Gülen hareketi için ‘kanser gibi yayılıyorlar’ diyen Temelkuran...”

        Adımın önüne bir lakap gibi takılan bu lafı nereden çıkardıklarını merak edip baktım. Nihayet arşivlerden buldum. Ayşe Arman‘ın “kocasını Cemaat’e kaptıran(!)” Leyla Hanım’la yaptığı röportaj hakkında yazarken şöyle demişim:

        “Leyla Hanım’ın Fethullah Gülen cemaatini tarifi, başına gelenleri anlatırken kullandığı dil, yeniden okunmaya değer. Leyla Hanım’ın anlattıklarından çıkardığım şu: Gülen cemaati ‘nezaketle insanların üzerine çöken bir kâbus’. Bir kanser gibi ürüyor ve bundan kurtulmak mümkün değil. Neredeyse mistik güçlere sahip bir canavar. Hatta ve hatta Gülen cemaati, nasıl diyeyim, Dallas’taki JR gibi bir şey! Her zaman galip gelen kötü! Leyla Hanım’ın ruh hali bu!”

        Herhalde sadece okur-yazar olmayanlar buradaki ironiyi göremez. Cemaatin ve cemaate yakın olanların bu oyunlara başvurmak yerine ciddiyet ve nesnelliği elden bırakmadan yaptığım eleştirileri dikkate almalarını tavsiye ederim. Ben yazmayı ciddiye alıyorum, okuyandan da aynı ciddiyeti beklerim.

        Diğer Yazılar