Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AMBERİN Zaman, Habertürk’e cesur bir giriş yaptı. Kandil Dağı’ndan yazdıkları dünden beri yazı dizisi olarak yayınlanıyor. Okumanızı öneririm. Amberin, birçok erkek gazetecinin yaptığı gibi ciddiyeti komiklik düzeyine varan bir üslupla değil, gözü ve gönlü her türlü insani ayrıntıya açık, tatlı bir dille anlatıyor gördüklerini. Kandil Dağı’na gitmiş gibi oluyorsunuz. Bu niye önemli?

        ‘İNSAN GİBİ GÖSTERMEK’

        Amberin, yazısının girişinde Habertürk’te yazdığım Büyük Tanışma yazı dizisine atıfta bulunmuş. Kandil’dekilerle de tanışmak gerektiğini söylemiş. Tanışma; ahbap olmak, muhabbet duymak anlamına gelmiyor. Tanışan iki tarafın, kendileri olarak kalarak ama karşı taraftan haberdar olarak, onun hakkında bilgi sahibi olarak var olmaları anlamına geliyor. Büyük bir olasılıkla Amberin’in yazdıklarına, “Vay sen bunu nasıl yaparsın!” diyenler çok olacaktır. Tıpkı “Büyük Tanışma” yazı dizisinden sonra “Sen nasıl Kürtleri/ Ermenileri/İslamcıları/ Kemalistleri insan gibi gösterirsin!” tepkilerinin gelmesi gibi. Böyle düşünenlerin, bu cümleyi yüksek sesle söyledikten sonra kulaklarının duyduğundan utanmamaları ne tuhaf...

        RONAHİ’NİN BOY AYNASI

        PKK, silahlı bir örgüttür. Ortada silah varsa, silahı kim tutarsa tutsun, günah var oluverir, burası muhakkak. Silahı tutanlar günaha niyetlenmemiş olsa bile... Ama bir yandan da insana dair olan hiçbir şey bize yabancı değildir, olmaz, olmamalı. Amberin’in dünkü yazısında bir kadın militan olan Ronahi’ye dair bir ayrıntı vardı. Amberin’i almaya geldiklerinde bulundukları yerde bir boy aynası görüyor ve seviniyor:

        “Ne zamandır ilk kez kendimi boy aynasında görüyorum” diyor. İşte bizim çekeceğimiz film böyle başlıyor. Film mi?

        İKİ FİLM BİRDEN!

        İzleyip durduğumuz filmde hem aktörler hem senaryo aynıydı şimdiye dek. Ahmet Kaya’ya saldırılıyor ve Hürriyet “Vay Şerefsiz” diye başlık atıyordu. Yıllar sonra Özkök çıkıp “Fazla kaçtı o başlık” diyor ve Kaya’ya saldırıyı başlatan Serdar Ortaç on yıl sonra özür diliyor, “Cahildim” o zaman diye dertleniyordu. Filmin son sahnesinde Ahmet Türk’ün yumruk yiyişini gördük. Sonra Yılmaz Özdil’in, muhtemelen on yıl sonra Ortaç’ınkine benzer bir açıklama yapmasına neden olacak yazısını.

        MAKİNİST UYAN!

        Bu filmin makinisti bile uyumak üzere sıkıntıdan. Çünkü aynı ve sıkıntılı bir film. O vakit tamamen yeni bir film başlatmak lazım. Bu film içinde kaldıkça sorun çözülmüyor. Yeni film nasıl başlayacak. Önce bize yeni aktörler lazım. Kim bu? Ronahi olabilir. Aynaya baktığı anda başlar film. Sonra müthiş sesiyle Aynur olabilir, Ajda Pekkan’la birlikte. Ne demişti Ajda:

        “Biz birbirimizin rüyasıydık.” Ne güzel bir cümleydi o!

        ACIYA HÜRMET

        Birbirimizin rüyasını ya da kâbusunu görmek yerine, işte tanışmak gerekiyor. Ne rahatsız ediyor insanları peki? “Ötekini” ya da “düşmanı” insan olarak görmek mi? Ama bu böyle. O da insan. Senin gibi ağladığını, acı çektiğini, öfkelendiğini görmek mi? Ama bu da böyle. Benzemek korkutuyor insanları, benzer olduğunun farkına varmak. Bu dehşet verici bir şey; çünkü insanlar, kendine benzeyeni öldüremezler.

        Diğer yandan, nasıl Habur’dan girenler “onurlu dönüş” için gerilla kıyafetlerini çıkarmadılarsa düşmüş askerlerin sevenleri de bu barışın, bu tanışmanın onurlu olmasını istiyor. Acılarına ihanet edilmemesini. Acıya hürmet: İki tarafın da istediği bu. Tanışmanın gerektirdiği de... İkinci filmin aktörleri bizler olmalıyız. Bizler, yani insanların acılarına hürmet ederek, ihtimam göstererek onlara insan olduklarını, zayıf olduklarını ve bu yaralarıyla yalnız bırakılmayacaklarını söyleyenler...

        okur@ecetemelkuran.com

        Diğer Yazılar