Gömü
İŞÇİLERE, yoksullara kapalı olan Taksim Meydanı dün sabah da belediyenin propaganda çalışmasına açık. Mercedes bir otobüs üzerinde Başkan Topbaş’ın fotoğrafı ve TRT baygını bir ses megafondan sabahın kör karanlığında, “Belediyemiz her zaman olduğu gibi...” diye başlayan bir propaganda metni okuyor. İşe yetişmeye çalışan insanlar bıkkın Kuzey Kore vatandaşlarından hallice. Çünkü onlar uykulu otobüs seferlerinde ne zaman gözlerini açsalar dev reklam panolarında “AKP çalışıyor” reklamlarını görüyorlar. Zaten önceki gece, Meclis Genel Kurulu’nda AKP’nin memleketimize getirdiği ve daha önce kimsenin adını duymadığı “demokrasi” adlı keşiften dolayı şaşkın.
Kimse bu ülkede demokrasi için ölmemiş, hapis yatmamış, kimse işkence görmemiş gibi bir üslupla tanıştırıldıkları “demokrasinin” seyrine bakıyorlardı geceden beri. Meclis çalışıyordu ve Başbakan, artık milletvekillerinin zekâ puanına olan güvensizliğinden midir nedir, “Sakın şaşırmayın, beyaz oy atacaksınız” diyordu. Anayasa yapılıyordu ve bu ülke artık daha çok demokrasi ve muhtemelen daha çok AKP reklam panosu görecekti.
DEMOKRASİ GÖMÜSÜ
Demokrasi, ekseriyetle gömülen silahlarla birlikte yeraltından çıkarılmak suretiyle keşfedildi. Fakat bu işte başından beri tuhaflık vardı. Hayır, darbe planlarının düzmece olmasından söz etmiyorum. Gömü çalışmasındaki dengesizlikten söz ediyorum. Şöyle ki...
Türkiye’de sadece silahlar gömülmedi toprağa. Kitaplar gömüldü. İnsanlar gömüldü. Demokrasi denen keşfin gerçekten anlamlı olabilmesi için bu gömü çalışmasının adaletli yapılması gerekiyordu. Silahlar çıkarılırken kitaplar, bombalar çıkarılırken haksız yere asılıp gömülmüş insanların hatıraları da çıkarılabilseydi toprağın altından, şimdi AKP ne Meclis’te ne sokakta tek kale maç yapıyor olmayacaktı muhakkak.
Toprağın altından her şey çıkarılmadı. Gömülü kitaplardaki fikirler, mezar taşsız ölüler olarak toprağın altına gömülü hâlâ. Bu ülkenin meselesi, karın ağrısı bu şimdi.
GARDİYANLARIN ÇOCUKLARI
Ali Elverdi öldü önceki gün. Kartvizitinde “Denizleri asan adam” yazmasından utanmadığını bildiğimiz sıkıyönetim yargıcı. Ali Elverdi o günden bu güne yaşamış yani. Enteresan. Deniz, Yusuf ve Hüseyin yaşamamıştı, toprağın altında gömüldüler. Onların ve benzerlerinin hatıraları çıkarılmadığı için...
Afrika’da istenmeyen çocukları ormana atıyorlarmış, onları şempanzeler büyütüyormuş. Binlerce çocuk varmış böyle. Gerçek bir hikâye bu. Bizim çocuklarımızı da ardiyanlar büyütüyor hapishanelerde. Bu da gerçek. Onlar da binlerce. 1 milyon çocuk çalıştırılıyormuş Türkiye’de. Hem de çoğunluğu aylık 100 liraya. Onların hakkını arayacak fikirler ve gelenek toprağın altında olduğu için “demokrasiyi” AKP’nin memlekete tanıştırdığı bir icat sanıyor memleket. Başbakan’ın işçi haklarını savunduğunu bile zannedenler var.
DEVRİMCİ ÖĞRETMENLER
Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) diriliyor, yeni haber. 12 Eylül’den hesap soracaklar. Onlara bir tribün alkışı yolluyoruz buradan. Devrimci öğretmenler hapishanelerde işkence görmeseydi, örgütleri kapatılmasıydı imdi dershane borcundan ötürü anneler hapis yatmıyor, çocuklar utançtan intihar etmiyor olacaktı. Minnacık çocukların dayaktan burunları kırılmazdı herhalde.
Meclis’te, şu hayatta kalma reality şovlarına benzeyen uzunlukta bir Anayasa değişikliği çalışması başladı. Ayakta kalan kazanır! Tayyip Bey emir vermiş, “Uyunmayacak!” Demokrasi böyle bir şey çünkü: Milletvekillerine, yani memleketi yöneten insanlara hangi renkte oy kullanmaları gerektiği tembih edilmeli, yoksa unutuveriyorlar. Ya da uyuyakalıyorlar.
Eğer toprağın altındaki her şey çıkarılabilseydi... Herhalde daha çok kafası çalışan bir ülke olurdu burası. Hakkını savunan ve hesap soran. Yumruk atmaktansa cümle kurabilen. Ne ki gömünün hepsi çıkarılmıyor. Bu memleketin baş ağrısı buradan.
okur@ecetemelkuran.com