Ceylan-Buse-ülke-keder-"biz"-akıl: Keenlemyekün!*
İNSANIN içi, içine kaçar. Sonunda bu olur. Hissetmezsin artık. Hissizliğin, dövülerek vahşileşmiş çocukların sırıtması gibi ürkütücüdür. Çünkü insanın da sonu vardır; insan olarak kalsa dayanamayacağı için gördüklerine, insanlığını kilitler dibinde bir yere. Geriye, ayakta kalabilmek için belki, insan sadece öfkeye tutunur. Öfke, acı çekmekten bitkin düşmüşlerin son durağıdır. Filistin’deki gibi, Liberya’daki gibi, savaşı bıktırıcı uzunlukta olan her halk gibi. Biz öyleyiz artık. Biz, artık savaşın insanlarıyız. Kalbimiz, keenlemyekün!
“BİZ”...
İnsanların yeri kalmadı Buse’ye üzülmeye, Ceylan’ı hatırlamaya. Tıka basa ceset dolu kalbimiz. Binlerce genç vesikalık... Bir de vesikalıkları bizim izlediğimiz televizyonlarda hiç gösterilmeyen “öteki” çocuklar; annelerinin bile dağdaki isimlerini bilmedikleri... Genç insanlar bu ülkede hayatımıza ancak tabutlarıyla giriyorlar... Ne tuhaf değil mi? Hiçbirinin sesini bilmiyoruz. Tanısak sever miydik o insanları? Konuşmalarına pek izin yok demek ki, fakat istedikleri kadar ölebilirler. İki tarafta da konuşma hakları hiç olmamış insanlar, ölene kadar adam yerine konmamış... “Biz”, keenlemyekün!
AKIL
Bu tarafta insanlar “Kürtler neden hâlâ savaşıyorlar?” diye soruyor. Ülkenin öteki tarafında “Türkler neden hâlâ anlamıyor?” diye bir isyan. Bu taraftakiler oğullarını artık nedenini bilmedikleri bir savaşa yolluyorlar. Öteki taraftaki anneler, oğullarının “dağa” gideceğini bile bilmiyorlar; bir gece ortadan kayboluyor bir genç adam. İki genç adam belki aynı gün, hatta belki aynı saatte birbirlerini öldürecekleri noktaya doğru evlerini terk ediyorlar. İkisinin kafasında da hasbelkader bir neden var. Ama sonra bir bakmışsın gülen Buse’nin vesikalığını gösteriyor televizyon, kimse gülmüyor. Bir bakmışsın Ceylan’ın flaş patladığında kapanmasın diye iyice açılmış gözleri kapanıyor. Mermi sekiyor. Mermi hep seker, çünkü hep bir insan vurulur sonunda. Akıl, keenlemyekün!
ÜLKE
“Dikkat edin!” diyor ekranlar, “Bu yaz sıcak geçecek”. Hep birlikte böyle diyoruz. Kan akacağından bahsediyoruz. Gidecek yerimiz de yok. Duruyoruz böyle. Çünkü güya konuşmayı denedik, “Yok konuşulmaz, teröristle masaya oturulmaz” dediler. Siyasetçilerini “muhatap almayı” reddettiler. Çocuklarını hapishanelere tıktılar. Çocuklardan bahsedenleri azarladı yükseklerdeki alçaklar:
“Onlar çocuk değil!”
Yoksul savaş göçmenlerini büyük şehirlerin kenar mahallelerine tıkıştırıp dermansız, nasipsiz, öfkeli bir kalabalık yarattılar. Şehirlerin ortasında ise hâlâ bu savaşın neden çıktığından habersiz, korkulu bekleyen kalabalıklar. Vakti gelince artık yakınlarında olan “uzaktaki” savaşa oğullarını gönderecekler. İktidardakiler “bölücü” ilan edilmekten ne zaman korksalar, ağızlarını savaş tanrılarının diline eğdiler. Bin kere yazdık, “Türk açılımı” lazım, bu ülkenin Doğu’sunun Batı’sına tercümesi gerek, dedik. Ve Batı’sının Doğu’suna... Paldır küldür ve yarım yamalak “açıldılar”. Şimdi? Bütün şehirlerde birbirini boğazlamak için başlama düdüğünü bekleyen kalabalıklar. Ekranlar bir annenin, “Oğlumu neden ölüme yolladınız? Neyi beceremediniz?” demesine bile izin vermiyorlar. Ülke, rahminden başlayarak “bölünüyor”. Ülke, keenlemyekün!
KEDER
Bunlar yetmezmiş gibi, bir hafta önce Filistin halkı için ağlayan, İsrail’e öfkelenen halkım şimdi, “Heronlar neden saldırıyı haber vermedi?” sorusuyla Ortadoğu’nun sersemletici ve değişken dengelerini de bilmek zorunda, oğullarının ve kızlarının neden, ne zaman öleceğini anlamak için.
Başbakan, tabutların önünde konuşuyor. Nereye doğru döneceğini şaşırıyor konuşmayı yaparken. Ölü çocuklara sesleniyor, tabutlar arkasında duruyor oysa. Önünde devletlûlar. Tuhaf bir anlamsızlık var sahnede. Sahne gayet iyi kurulmuş belki, fakat yine de kendi bile biliyor, yadırgıyor, içi de almıyor bu acayipliği. İnsansan almaz zaten, Başbakan olsan bile... El âlemin çocukları üzerinden savaş ilan etmek...
“Yeneceğiz” diyor, galiba, öyle bir şeyler. Ertesi gün Buse, tıpkı Ceylan gibi... Pırrr! Uçuveriyor dünyamızdan. İnsanlık, çocukların cennete gittiğine, birilerinin onlara orada şeker dağıttığına böyle böyle inanmak zorunda kaldı demek, aptalca savaşlara baka baka. Anlam, keenlemyekün.
Kimse “Neden?” diye sormasın hissizleşmiş kalabalıklar:
“Öldürelim!”
Keder? Keenlemyekün!
(*) “Yok hükmünde” anlamına gelen hukuki bir terim.