Entelektüel gecekondulaşma
Ben de enayi gibi günlerdir Anayasa Hukuku çalışıyorum. Oysa hiç gerek yok.
Belli ki Anayasa hakkında konuşmak için bilmeniz gereken en son şey Anayasa Hukuku.
Makbul olan tavır, önce kendine konuşlanacak bir siyasi pozisyon bulup sonra da o pozisyonun gerektirdiği ezbere söylemlere dadanmak.
Bu duruma “entelektüel gecekondulaşma” ismini uygun buluyorum. Kendine bir siyasi “arsa” bul, “arsadaki çocukların” söylemini dua gibi ezberle, yerleş ve sakın bırakma. Anayasa hakkında konuşmak için iki satır hukuk bilmeye bile gerek yok. Salla gitsin:
“Resmi Gazete’de yayınlamamak bir seçenek olabilir!”
“Anayasa Mahkemesi’ni kaldırsak!”
“Amerika’da da Anayasa Mahkemesi üyelerini Meclis seçiyor.”
Yıvış yıvış bir cahillik, kendini cin zannettiği anda adam çarpan bir “demokrat” tiplemesi.
ÇADIR ENTELEKTÜELİ
Entelektüel gecekondulaşma yeni değil. AKP’nin iktidara gelişinden az önce kurulmaya başlayan şizofrenik siyasi coğrafyanın en geçerli yerleşim yöntemi. Siyasette kurulan ve yine son derece şizofrenik olan koalisyonlar da bu durumun doğal bir sonucu. Bir sabah kalkıyorsunuz, Deniz Baykal’la aynı saftasınız. Ertesi gün uyanıyorsunuz, sizin söylediklerinizi muhafazakâr sağ lider Tayyip Bey söylüyor. Sizin yerinizden kıpırdamanıza gerek yok, altınızdaki siyasi zemin sürekli yer değiştiriyor. Bu zemin oynaklığı nedeniyle durumu bir depreme, yeni siyasi yerleşim yöntemini entelektüel çadır kampa benzetmek de mümkün. Şimdiye kadar iyiydi hoştu, fakat mesele Anayasa değişikliği ve bu değişiklik sürecinde üretilen “demokrat/antidemokrat” paradigmasının dehşetine gelince işin tadı kaçtı.
TEMEL HAKLARI DUYAN OLDU MU?
AKP’nin akıllara ziyan bir dayatma ile oluşturduğu ve sadece onay vermeyenlerin toplumsal mutabakat sağlayabildiği paketin ana hedefinin, yürütmenin yargı üzerindeki etkisinin artırılması olduğu ortada. Bu kadar demokratikleşme ve sivillik lafının edildiği bir tartışmada, paketteki “temel hak ve özgürlükler” meselesinin hiç konuşulmuyor olması, bu tespitin gerekçelerinden sadece biri. Ama eğer yürütme-yargı ilişkisinin paketteki gibi düzenlenmesine onay veriyorsanız, demokrasi veya sivil anayasa ile ilgili bilmeniz gereken bir şey kalmıyor. Zaten tarafınız belli: Siz de hükümet gibi iktidarın önündeki yargı denetimi engelinin kaldırılmasını istiyorsunuz. Oysa eğer gerçekten cehaletten mustarip değilseniz bilirsiniz ki Anayasa böyle değiştirilmez. Demokrasilerde yürütmenin ceberut gücünü ancak yargı dengeler. Bilirsiniz ki bu “en demokrat demokratikleşme paketi” değildir, bilirsiniz ki Anayasa ilk kez değişiyormuş gibi bir vaveyla koparmak komik.
FASULYEDEN VATANDAŞ
Bu gecekondulaşma tespiti iki kamp için de geçerli. Zira öte tarafta da “Yargıyı ele geçiriyorlar! Yandım Allah!” tadında bir söylem var. Sanki bu yargı “ele geçirilmeden” önce sütten çıkmış ak kaşıkmış gibi!
Anayasa Mahkemesi’nin son düzeltme kararıyla iyice çetrefilleşen konuyla ilgili teknik bilgi vermek şu anda bana lüzumsuz geliyor. Zira çok az insan bu derece bir ciddiyet sahibi. Böyle bir komedi işte: Anayasa değiştirilirken yapılan değişikliklerin ayrıntısından söz etmek sizi naif konumuna düşürüyor. Ezcümle, ciddiyetin enayilikten sayıldığı bir süreçte gelecek nesilleri etkileyecek bir Anayasa değişikliği yapıyoruz. Ama asıl sorun şu:
Sürecin başından beri, oyun kurucu rolündeki iktidar partisi, Anayasa’yı beraber yapması gereken bütün siyasi ve toplumsal aktörlere “fasulyeden oyuncu” rolünü uygun gördü. Benim içime sindiremediğim bu. Oyunda verilen rolü oynamayana da laf hazır zaten: Antidemokrat!
BOYKOT? TEREDDÜT?
Bugüne kadar “hayır” oyu vermeyi düşünüyordum açıkçası. Ama Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra şimdi düşünüyorum: “Bu oyunda yokum” anlamına gelen boykot mu daha yakışıklı olur? BDP’nin boykotundan farklı olarak gerekçem, reel siyaset dengelerinin ötesinde bir ahlaki direniş. Fasulyeden sayıldığımız bir oyunu kitlesel olarak reddetmek oyunu bozan, tezgâhı dağıtan bir sonuç verir mi? Bu şizofrenik siyasi coğrafyayı tümden reddetmek nasıl olur? Bu entelektüel gecekondulaşmanın dışında kalmak? Birçoklarının aksine ben düşünerek, tereddüt ederek, sonra bir daha düşünerek konuşmak, yazmak ve karar vermek gerektiğini düşünüyorum. Bir gecekondum olacağına açık havada tek başıma yatarım daha iyi.