Fadlallah'ın bizimle ne alakası var?
Tarih 17 Şubat 1987. Hürriyet Gazetesi, 1. sayfa. Coşkun Aral, Fadlallah‘ın yanına oturmuş. Habere göre Fadlallah yeni bir fetva vermiş:
“İnsanların ölü insan eti yemesi caizdir.”
O sırada Beyrut’ta neler olup bittiğini bilmeyenler için sadece “Höö?” denip geçilecek bir haber. Oysa gerisinde derin bir trajedi var. Şii AMAL milislerinin Filistin mülteci kamplarını kuşatma altında tuttukları dönem. Lübnan İç Savaşı’nın belki de en kirli ve en acıklı raundu. Kamplardaki insanlar yeraltında yaşamaya başlamışlar. Açlık çok fena. Kedi ve köpek eti yemeye başlıyorlar. Bir süre sonra onlar da tükenince vurulup düşen arkadaşlarını... Hizbullah, Filistinlilere destek veriyor o dönemde. Filistinliler açlıktan ölmesin diye Fadlallah böyle bir fetva yayınlıyor. O gün tartışmalar yaratan bu dini figür bugün öldükten sonra bile çatışmalara neden oluyor. CNN’in Ortadoğu temsilcisi onun kadınlar hakkındaki ilerici görüşlerini övdüğü için işinden oluyor. Beyrut’taki İngiliz Büyükelçiliği, saygı dolu bir başsağlığı mesajı yayınlıyor ve mesaj Londra’dan gelen emirle derhal geri alınıyor vesaire. Bunun bizimle ne ilgisi var peki?
Coşkun Aral‘la konuşuyoruz konuyu. 80’lerde Lübnan İç Savaşı’nın ortasından haberler geçiyor Türkiye’ye. “O zaman” diyor, “Hep sağcı Falanjistler ve solcu Müslümanlar derdik”. Konuyu bilenler için komik bir basitleştirme ama Türkiye’nin ilgisini pek çekmediği için başka çare yok. Muhtemelen o dönemde Fadlallah “ölü eti yemek caizdir” diyen bir garip dini lider olmaktan başka bir şey değil Türkiye’deki okur için. Hizbullah’ın ruhani lideri sayılan ama Velayet-i Fakih kurumunu kabul etmediği için ve başka siyasi nedenlerle bu ilişkide hep biraz serin tarafta duran Fadlallah‘ı bugün bütün gazeteler anıyor, anlatıyor, köşe yazarları yazıyor. Mavi Marmara katliamında ölenler için Beyrut’ta Hizbullah’ın egemen olduğu Dahye bölgesinde düzenlenen sembolik cenaze törenini televizyonda izlememiz gibi. Bu, sadece dünyanın küçülmesiyle açıklanamaz. Sanırım Ortadoğu artık Türkiye’yi de içine alacak şekilde “küçülüyor”.
Meraklısı için not: Fadlallah gazete haberlerinde hep “Lübnan Hizbullah’ının dini lideri” ya da “ruhani lideri” olarak anıldı. Oysa kendisi bunu hiç kabul etmedi. Hizbullah içinde “Fadlallah’ın Öğrencileri” olarak bilinen grup karar alıcı pozisyonlarda olmalarına rağmen Fadlallah‘ın İran rejimine eleştirileri ve örgütün İran’la reel politik bağlarının güçlü olması bu “liderlik” ilişkisini özellikle son dönemde gevşetmişti. Beyrut’taki cenaze töreninin beklenenden daha az şatafatlı olmasının nedeni büyük olasılıkla bu.
TWITTER GÜNLÜĞÜ
Şimdi bu Twitter meselesi başımda bir bela. Başından beri bu iletişim gayretkeşliğini hafifçe ergen bir ruh hali olarak algılıyor ve olaya dahil olamıyorum. Tıpkı Facebook hadisesinde olduğu gibi. Fakat Twitter’da varım bir biçimde. Bir sevgili okur vaktiyle benim ismimi almış, yazılarımı koyuyordu ne zamandır. Teknoloji böceği sevgili asistanım Burçak haberdar etti beni. Ben de dokunmadım. Çok muhterem bir okur olduğu için ara sıra yaptığım bazı haberleri de veriyoruz oradan. Şurada imza günü, burada konuşma vesaire. Belli ki bu durum Twitter âleminde bir tür burnu büyüklük olarak karşılanıyor. Twitter’ı snobe eder bir havam var gibi bir görüntü. Bu sebeple bugünü “Twitter’a Saygı Günü” ilan ettim ve eğer yazıyor olsaydım yazacağım şeyleri aşağıya yazıyorum:
Arapça derslerim sırasında yaşanan matraklıklardan ikisi: Ömer Laçiner: “Annem seni görse azize ilan ederdi”. Pilates hocam: (İğrenerek) “Iğğğ!” Baylan Pastanesi Bebek’te açıldığından beri her geçişimde seviniyorum. İyiler kötüleri yenmiş gibi bir tuhaf his. Gizli hikâyeyi Nazım Alpman biliyor aslında!
Burçak, Talking Tom diye bir application indirdi Iphone’uma. Bir kediyle karşılıklı konuşup duruyoruz. Tavsiye ederim.
“Aldırma Gönül”ün altıncı kıtasını çocukken öğrenenler terapi paralarını ebeveynlerinden istesin.
Zaytung.com her gün gazete olarak çıksın: Başka bir gazetecilik mümkündür!