Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞBAKAN'ın haklılığı bir kez daha ortaya çıktı: Pazar gecesi Bursa İnegöl'de insanlar rakı içmek yerine üzüm yeseydi hiçbir problem çıkmayacaktı. Hatta eğer herkes içki içmek yerine üzüm yiyebilseydi bugün memleket sathında bir Kürt-Türk çatışması olmayacak, insanlar ölmeyecekti. Pazar gecesi İnegöl'deki bütün seçilmiş ve atanmış yöneticilerin bir iç savaş provasına benzeyen olaylara getirdiği "Alkol bütün kötülüklerin anası" açıklamaları bu görüşü destekliyor. Çünkü memleketimizde hiçbir surette Kürt-Türk gerilimi yok!

        Hiç şaka kaldırır yanı yok. İnegöl'de dolmuşçula arasında güzergâh krizinden çıkan tartışma, bıçaklar ve hemen ardından silahlarla "konuşulan" bir Kürt-Türk çatışmasına dönüşüyor. Biri, "Emniyet'te PKK'hlaradam öldürüyor" dedikodusunu yayınca Kürtlere ait dört dükkân tahrip ediliyor, insanlar bıçaklanıyor, resmi ve sivil araçlar yakılıyor. Olaylar âdet olduğu üzere, "Şehitler ölmez vatan bölünmez" sloganlarıyla hitama eriyor. Sonuç: 51 kişi gözaltında.

        Ben de dahil olmak üzere kimse bu ihtimali ağzına almak istemiyor. Sanki konuşursak çağırmış olacağız diye susuyoruz ama ülke hakikaten orasından burasından küçük küçük patlıyor. Barış Meclisi basın açıklamasında yakın geçmişte olan benzer olaylar şöyle hatırlatılıyor:

        "...Yakın zamanda Dolapde-re'de çekilen silahlar, Muş'un Bulanık İlçesi'nde iki kişinin öldürülmesi, 5 Ocak 2010 tarihinde Mersin'de iki öğrenci arasında çıkan kavganın 'Kürt çocuklar Türk çocukları dövüyor' diye duyurulması üzerine çevrede bulunan ailelerce Kazanlı Lisesi öğrencisi Kürt çocuklarına linç girişiminde bulunulması, 11 Mayıs 2010 tarihinde Muğ- la'da Şerzan Kurt'un öldürülmesi ya da son dönemde artan mevsimlik geçici işçilere yönelik ayrımcı uygulamalar sadece kimi örneklerdir."

        Yani hiçbirimiz ağzımıza bir damla içki sürme-sek, oturup tonlarca üzüm yesek düzelmeyecek bir resim var ortada.

        'KAHVEHANEDE OTURAN GENÇLER'

        Yazmak istemediğim şeyleri bıktırıncaya kadar arkadaşlarıma anlatırım. Son dönemde anlatıp durduğum şeylerden biri "toplumsal moloz" meselesi. Bakkal, büfe, kahvehane önlerinde grup grup genç adamlar duruyor. Eğitimsiz, herhangi bir değere inanmayan, cuma namazı, şehit cenazesi ve pop müzik konseri dışında herhangi bir toplumsal olayla ilgisi olmayan, herhangi bir beceriye sahip olmayan, lise ile askerlik çağı arasındaki o cehennemsi boşlukta duran adamlar. Belli bir biçimde giyinip, belli konuları konuşuyorlar. Sıkılıyorlar.

        Sistemin öbek öbek kenara bıraktığı "toplumsal molozlara" benziyorlar. Bir süredir Türkiye'deki en korkunç şeyin onlar olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir olayda kullanılabilecek başıbozuk milislere benzetiyorum onları. Nitekim dünkü gazetelerde İnegöl'deki olayın "taraflarından" biri olarak onlar gösteriliyor:

        "Kahvehanedeki gençler, karakolda PKK'lı var söylentisi ile birlikte hareketlendiler..."

        Artık sadece milliyetçilikle, militarizmle veya başka bir üst kavramla açıklanamayacak bir siyasal güce, bir toplumsal dinamiğe dönüşmüş durumdalar. Bu isimsiz öbekler, Türkiye'de gündemi belirleyebilecek güçteler. Ve göreceksiniz, önümüzdeki dönemde yaşanacak olaylarda aktör olarak onlar sahne alacaklar.

        ÜSTGEÇİTTE TAŞ ATAN ÇOCUKLAR

        İstanbul'un bir kenar mahallesinde, memleketimizde âdet olduğu üzere, "Arabalar zorlanacağına yayalar zorlansın" mantığıyla yapılmış üstgeçitlerden birinin altından arabayla geçiyoruz. Yukarıda 10-12 yaşlarında bir grup çocuk. Hızla geçen arabalara taşlarla nişan alıyorlar. Biz kıl payı kurtuluyoruz. Bu çocuklar Kürt ya da Türk değil. Konut problemine sunulan mucizevi çözüm TOKİ bloklarında oturan çocuklar. Yani Fransa'da uygulandıktan yıllar sonra araba yakan gençleri ürün olarak veren şehir dışında toplu konut sisteminin bugünkü Türkiye versiyonu. Niye taş atıyorlar? Diyarbakır'daki çocuklara benzemiyorlar. Türkiye'nin beş yıl sonrasını düşünüyorum. Üstgeçitteki çocuklar büfe, bakkal önü öbeklerine dönüştüğünde, bugün oradaki öbekler büyüyüp oy veren, aile reisi olan adamlara dönüştüğünde nasıl bir Türkiye olacak? Türkiye'nin İnegöl olmasına kaç yıl var?

        Televizyonda, KCK davasını izlemek için Erzurum'a giden BDP'lileri taşlıyorlar...

        Duruşmadan tahliyeye: Çocuklar çıkıyor!

        DİYARBAKIR'daki duruşmalarına avukat olarak girdiğim, şansımız yaver gidip tahliye alan çocuklarla ilgili şöyle yazmıştım:

        "Sıra sıra giriyorlar duruşma salonuna. Hepsi esmer, hepsi buranın çocukları. Cizre'de arkadaşları Yahya Menekşe panzer altında ezilerek 15 yaşında öldürüldüğünde kitlesel cenazeye katıldılar. Bu yüzden buradalar. İçeri girer girmez, saçlarını düzeltiyor hepsi. Tutuklu gibi değil, bayram çocuğu gibi arıyor annelerini gözleri. Tam o sırada çocuklar.

        Sırtlarını analarına, yüzlerini hâkime dönüyorlar, o anda işte aniden kocaman adam

        oluyor yüzleri.

        Hâkim konuşmaya başlayınca gerilip, yeniden çocuk olup, açık kalıyor ağızları. Adları söylenirken birinin yumruk gibi kalıyor boğazında gırtlağı. Ötekini görüyorum, boynunda bir damar atıyor sek sek. Ortadoğu'nun çocukları bunlar, korktuklarını belli etmiyor hiçbiri. Sonra

        zabıt tutulurken yeniden kaşları çatık erkek olmaya çalışıyor alınları.

        Ama tahliye lafı geçince, aniden... Çok sevinmemeye çalışırken bir çocukla bir erkek arasına sıkışıp kalıyor yanakları. Birbirlerine baksalar gülecekler sevinçten, ama şimdi onlar birer yeni 'siyasi abi' olarak biraz ağırdan almak mecburiyetindeler."

        Çocuklar çıkıyor şimdi. Teşekkürler Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları! Teşekkürler Avukat Mehmet Uçum! Bu vartayı atlattık.

        Sıra, bu yeni "siyasi abilerden" çocuk yapabilir miyiz sorusunda.

        Diğer Yazılar