Meçhul Öğrenci Anıtı
...VE o lisenin inşaatı bittiğinde tam okulun girişine, şöyle her sabah her çocuğun görebileceği bir yere, Ömer için bir taş dahi dikmezlerse... Eğer ki o taşın altına "Meçhul Öğrenci Anıtı" yazmazlarsa... Yani eğer edebiyat okumak için inşaatlarda günde otuz liraya çalışan bir çocuğun ölümü o okulun müfredatına geçmezse... Öğretmen olmak isteyen Ömer için her sabah "dünyanın bütün çiçekleri" konulmazsa o anıtın önüne... Küfrü işte kardeş, o günler için icat ettiler. Çağdaş Türk Edebiyatı 2. sınıf öğrencisi Ömer'i bir inşaatta sevgili kardeşim, yoksul ve aç olduğu için öldürdüler.
Babası, "Emniyet kemeri olmadığı için öldü oğlum" diyor. Diyor ki, "Tek elbisesi olduğu için utanıyordu, bir elbise için daha para biriktiriyordu. Geçen ay da parasını vermemişler". Babası diyor ki, "Emniyet kemeri olsaydı"... Bir kere daha söyleyeyim:
Babası diyor ki, "Emniyet kemeri olmadığı için öldü oğlum".
NE İÇİN ÖLMEDİ ÖMER?
Parmakları kitap sayfası çevirirken narinleşecek bir genç adamın elleri inşaatlarda nasır tuttuğu için değil yani. Bir insan günde 30 liraya çalışıyor diye değil. Açlar ordusu insanı isyan ettiren bir sessizlikle büyüdüğü için değil. Hiçbirşeysizlerin çaresizliği sayesinde yükselip duran binaların sahipleri, yapılmamış sigortaların paralarıyla zenginleştiği için değil. Sendikaların ümüğü sıkıldığı için değil mesela. Üniversitede "harç parası" diye bir nane olduğu için değil. "Parasız eğitim" diyen üniversiteliler ölmekten beter edilerek gözaltına alındığı için de değil. Yoksul çocukların okuması için harcanacak para silahlara yatırıldığı ve aynı yoksul çocuklar cahil bırakılarak eline o silahlar verilip öldüklerinde hesap sorulmayacak cephelere sürüldüğü için değil.
Hakkını aramanın "vatan hainliği" sayıldığı bu düzen artık insanı aynı zamanda "günahkâr" da ilan ettiği için değil. İki kuruşluk bulgur ile beş kuruşluk makarnayı ağzı açık beklemeyi ekmeğinin hesabını sormaya tercih etmeye zorlanan bu ülke öfkelenmeyi unuttuğu için değil.
Sivil vesayet-askeri vesayet labarbasının karın doyurmadığını anlamayanların "evet-hayır" gürültüsünde kafası dumanlanan bu memleket, Ömer'i tek başına bıraktığı için değil. Yeşil sermayenin yeşil olmayan sermayeden daha pis olduğu yalanını tekerleyip duranlar, açlar adına konuşmadığı için de değil. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı işini yapmadığı için değil.
Babası diyor ki, "Emniyet kemeri olmadığı için öldü oğlum".
Batı Ataşehir'deki Rotary 2420 Bölge Federasyonu, yani lise binası inşaatını yaptıran firma, yani Ömer'in kanına girenler, bir kere açıp bir başsağlığı bile dilememişler. Ağrı'dan koşup gelen babası diyor ki:
"Bu bir tavuk değil, bir karınca değil. Üniversiteli gencecik bir insan öldü."
Üniversiteli gencecik bir insan öldü. Kanı bir okulun harcında kurudu...
BİR ATEŞBÖCEĞİ
Muhakkak bu yıl olacaktı, inşaatta dengede yürümeye çalışmasını hatırlayacaktı Turgut Uyar'la:
"Benim dengemi bozmayınız."
Bir kız geçecekti pencereden, içeri gelecekti Nâzım Hikmet'le:
"Seviyorum seni / Yaşıyoruz çok şükür der gibi."
Kız gidecekti Cemal Süreya ile:
"Gözlerin durur mu? Onlar da gidiyorlar!" diyecekti, kim bilir?
İnşaatın tepesinde yattığı zamanları hatırlayacaktı İsmet Özel'i okuyunca:
"Ben öyle bilirim ki / Yaşamak berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır."
Bilemez insan böyle şeyleri, nasırlarında sızlayan bir bilgiyle, belki en çok Can Yücel'in şu şiirine vurulacaktı:
"Gün gelir bu işe bu millet de şaşar
Tam kurşun işlemez deminde karanlığın
Bir ateşböceğidir başlar... "
Ve Ece Ayhan'ın "Meçhul Öğrenci Anıtı" şiirini öğrenemeden Ömer... İşte kardeşim, öfkeyi ve küfrü bugünler için icat ettiler!