Referandum kaça patlar?
İSTANBUL’un her yerinde “Evet” yazıyor. Hafif kafası kırık, fena halde zengin bir kadın, nicedir beklediği bir evlenme teklifini kabul etmiş gibi bir görüntü. “Evet”ten boş kalan yerler de “Hayır” afişleriyle dolu. Etrafta gezip “Eveeet!”, “Hayııır!” diye bağıran minibüsler sıcakta hiç çekilmiyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi şehrin belli yerlerinde önü açık multimedia kamyonetler de mevcut. İçinden ekranlar fışkırıyor ve günde beş vakit anayasa paketinin ne şahane olduğunu dinliyoruz. Araya giren İşçi Parti araçlarından şehre püskürtülen “Amerika defol git” türküsü de evlere şenlik. Ortalık toz duman velhasıl. Ben de merak ettim, üniversitede edebiyat okuyan ve inşaatta çalışmak zorunda kalıp ölen Ömer, yoksulluktan intihar eden baba gibi haberler çoğalırken bu işe ne kadar para harcanıyor diye. Gazetedeki arkadaşlar partilere sordular. Kampanyası, diğer partilere göre daha alçakgönüllü olan MHP, 4 milyon TL harcamış. CHP, AKP cevap vermediği için, AKP de CHP cevap vermediği için söylememişler. Belli ki bayağı bir yekûn tutuyor ama hâlâ bilmiyoruz:
Bir “evet” kaç para?
Bir “hayır” ne kadar?
Toplamda bu iş bize ne kadara patlıyor yani, benim merak ettiğim bu.
Hayır, hayır mesele para da değil sadece. Mesele daha derin. Şöyle ki...
GENEL AF TOPU
Kılıçdaroğlu, Tunceli’de Kürt meselesinin çözüm yollarından biri olarak “genel af” diyor. AKP’den Bülent Arınç hemen cevabını veriyor:
“Tunceli’de söyledi ama Çankırı’da söylemedi. Niye Çankırı’da söylemedi?”
Derken Başbakan da ona katılıyor, Kılıçdaroğlu‘nun meseleyi Dersim’de söylemesine, başka yerde “söyleyememesine” dikkat çekiyor.
Sonuç? Sonuç şu:
Türkiye’nin her yerinde her şey konuşulmuyor.
Sonuç?
“Milli Birlik ve Beraberlik Projesi” fena halde patlamış. Yani ülkenin çeşitli yerlerine göre ağız değiştirme zorunluluğu varsa zaten bölünmüş gitmişiz.
Demek ki bu referandum, bu “bölünme” üzerinden bile politika yapılabilen, dolayısıyla bu “bölünmeyi” yeniden üreten bir süreç haline gelmiş. Nereden baksan milyon değerinde bir kayıp. Türkiye’nin en önemli sorununu, yani Kürt meselesini bu hadiseye garnitür etmişsin. Nereden baksan paha biçilmez bir yara. “Genel af” konusunu AKP ile CHP arasında bir pinpon topuna çevirmişsin. Bedeli ödenmez...
Peki, bu “evet-hayır” meselesi bize başka neye mal oldu? Anlatayım...
MURAT BELGE VE KIRGINLIK
Kırgınım doğrusu. Kızmadım, öfkelenmedim de, içtenlikle üzüldüm. Murat Belge geçtiğimiz günlerde Taraf Gazetesi’nde bir yazı yazdı. Referandumu boykot edenlerin samimiyetsiz olduğunu söylüyordu. Üstelik yazı, referandum sürecinde yaşananların siyaseti, ilişkileri ve bütün dili nasıl yıprattığını anlatarak başlıyor, ortalara doğru “A-ha! Murat Belge de boykot edecek” dedirtiyor ama son bir manevrayla boykotun da hayır demek olduğunu, olacağını, bunun da samimiyetsizlik olduğunu söyleyerek bitiyordu. Bir daha söyleyeyim, bir adım geri atıp bakınca kederlendim. Demek artık tanıdığımız, iyi bildiğimiz, bizi tanıyan, bizi iyi bildiğini düşündüğümüz insanlar tarafından samimiyetsizlikle suçlanacak yere gelmişiz. Hadi beni geçelim, boykot edenlerin içinde Belge‘nin yakın dostları da var. İnsan samimiyetsiz olduğuna inandığı biriyle artık dost olur mu? Ne bileyim, olmaz herhalde. Demek hep birlikte bu çukurun içine sürüklenmişiz. Üstelik çukurlardan hep uzak durmuş insanlar bile... Kaç badireyi atlatmış ilişkiler bile...
O zaman düşündüm işte:
Bir “evet” bize kaça patlar?
Bir “hayır”ın ederi nedir?
Nedir yani sonuçta? Değer mi? Hakikaten.