Kısa artizlik hayatım
ARTIK duymayan kalmamıştır herhalde. “Seven” (7) okuma tiyatrosu için sahnelerdeydik efendim. Nijeryalı sivil haklar aktivisti Hafsat Abiola‘yı canlandırdık. Bu vesileyle gördük ki içimizde gizli bir Bedia Muvahhit varmış. Artık buradan yeni bir kariyer düşünüyoruz Allah izin verirse, bakalım.
Olaylar şöyle gelişti:
İsveç’ten bir e-mail geldi. “Böyle bir oyun var, oynamak ister misiniz?” diyerekten. Ardından Hz. Google’a soruldu, “Bu Seven nedir?” Ve görüldü ki oyun bir sürü ülkede oynanmış. Dünya prömiyeri ABD’de yapılmış, Hillary Clinton himayesinde. Ayıptır söylemesi Meryl Streep dahi oynamış. Esasen bir sanatsal performans olmanın ötesinde kadın hakları için yapılan politik bir eylem. Türkiye’den de yedi kadın seçmişler. Avukat Fethiye Çetin, oyuncu Lale Mansur, oyuncu ve şarkıcı Şevval Sam, oyuncu Belçim Erdoğan, oyuncu Zeynep Eronat, oyuncu Füsun Demirel ve bendeniz... Cümlenin gelişinden de anlaşıldığı gibi sadece Fethiye ile ikimizde tiyatro hadisesi yok. Fakat bende manasız özgüven var. “Okuma tiyatrosu nasılsa, okuma yazmamız da var, okuruz geçeriz” diye düşündüm.
KARAKTERİMLE TANIŞMA
A-ha! Meğer durum öyle değilmiş. Basbayağı tiyatro olduğu çıktı ortaya. Tamam okuyorsun da, oyunu kırk ülkede sahneye koymuş olan prodüktör sevgili Hedda baştan bize karakterlerimizi anlatmaya başlayınca olayın rengi değişti. Mesela Lale‘nin karakteri Guatemalalı parlamenter çok dik duran, havalı ve sert bir kadın. Benim karakter, aynen aktarıyorum:
“Her zaman gülmeye hazır ama aynı zamanda ciddi konular olduğunda şiirsel bir biçimde konuşan bir kadın.”
Dolayısıyla “okuyup geçeceğiz” durumu yok yani.
İlk prova kazasız belasız atlatıldı. Arkasından oyun günü ikinci prova alındı. Ve işin zor kısmı o andan sonra başladı. Hep birlikte Muammer Karaca Tiyatrosu’nun kulisine doluştuğumuzda artık olaylar kontrolden çıkmıştı ve gerçek bir “tiyatora anksiyetesi” içinde bulduk kendimizi. Örneğin iki provadır Fethiye telefonda bana “Baban öldü” diyor ve bunu manasız bir neşeyle söylüyor, ben gülüyorum. Ya sahnede gülersem! Şevval‘in bir repliği var “Biz öncelikle eğitim diyoruz” diye, benim gülesim geliyor. Neyse, sağ olsun değiştirdi oyun sırasında. Belçim‘in tecavüzü anlattığı bir sahne var, içim fena oluyor. Zeynep‘in sesine bayılıyorum ve onun sesini dinlerken oyunu takip etmeyi unutuyorum. Lale karakterini acayip güzel canlandırıyor onu izlerken yine vazgeçiyorum takip etmekten, komik yerlerde bildiğin gülüyorum. Bir de nasıl oturulacak? Ben uzun süre aynı yerde, aynı şekilde oturamam, nasıl olacak?
KULİS HAVASI
Bu arada kulis denen hadise olağanüstü bir atmosfermiş, bayıldım. Sağ olsunlar Lale ve Belçim o tuhaf tiyatro nefesleri şeylerini yapmaya başlayınca durumun ciddiyetini daha derinden kavradım. Bu arada kuliste biri Fethiye‘ye “Bu sizin ilk performansınız mı?” diye sorunca epey güldüm:
“Yok” dedim, “Kendisinin özel yetkili mahkemelerde sayısız performansı olmuştur!”
Bir süre de Şevval ve Belçim‘in canlandırdığı Afganistanlı ve Pakistanlı karakterler için başları örtülsün mü örtülmesin mi meselesi oldu. Örtülmemesine karar verildi. Nihayetinde altı kaval üstü şişhane bir durum olmasın diye düşündük. Tam oyun başlayacak Zeynep‘in mikrofonu bozuldu. Tabii ki sesçi çocuk dili dışarıda koştururken sahne arkasındaki bütün seslerimiz salona gitti. Birbirimizin üstünü başını düzeltirken, herkes birbirine “Heyecanlanma” derken, falan filan nihayet çıktık sahneye.
KİMLER OLURDU?
Sonrası yok bende. Nasıl oldu bilmiyorum. Twitter’da şurada burada performansım beğenilmiş, şaşırdım. Sahne tozu hikâye, insan bu gazla alışıyor sahneye bence.
Sonradan düşündüm Türkiye’den de yedi kadın için böyle bir oyun yazılsa... Kimler olurdu acaba?
Rakel Dink, Paşabahçe Devlet Hastanesi’nden atılan Türkan Albayrak, Güldal Mumcu, Sivas’ta katledilen çocukların anneleri, Halkevleri yöneticisi Oya Ersoy, KAMER yöneticisi Nebahat Akkoç, DESA direnişçisi Emine Arslan... Daha çok isim sayarım... Ne güzel olurdu burada direnen kadınların sesleri de başka ülkelerin başka kadınların seslerinde yeniden seslendirilse...