Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Siranuş Metodu-2

        BU yazı, Ermenilerle ilgili değil. Ya da malum “meseleyle” ilgili değil diyelim. Bu yazı, başka bir şeyle ilgili. Hayatın karşı kıyısına geçmiş insanlarla ilgili. Eğer illa bir meseleyle ilgili olacaksa “eyvallahsızlık ihtiyacı meselesi” ile ilgili...

        Harry ile Helen, ben yoruldum di ye beni Cape Code’a götürüyorlar. Bir tür sayfiye yeri. Ağaca, ormana bakacağız. Yolda bir CD koyuyor Harry:

        “Kadifeden kesesi...”

        Helen (Hırıpsime) aslen Beyrut’ta doğup büyüdüğü için Türkçe’yi iyi biliyor. Harry (Harutçyun) ABD’ de doğduğu için Türkçe’si çat pat... Ama “Kadifeden kesesi”ni tam olarak söylüyor. Helen diyor ki: “Sor bakalım anlıyor mu şarkıyı.” Harry söylediği şarkının tek kelimesini anlamıyor. Onun sevdiği, “eski adamların” söylediği bu şarkıları söylüyor olmak. Babasının, dedesinin söylediği şarkıları söylemek istiyor sadece ve birçok Türkçe şarkıyı ezbere biliyor. Yani Türkiye’ye bir rakı masasına oturtsanız, ABD’de doğmuş bir Ermeni olduğunu asla anlamazsınız.

        ‘OĞLAN’ TÜRKÜSÜ

        Harry cebinden küçük kâğıtlara yazılmış, PVC ile kaplanmış şarkı sözleri çıkarıyor. Ne zamandır söylüyordu bana, yaşlılar evine gidip orada yaşayanlara şarkılar söylediğini. Şarkıların hepsinin eski Türkçe şarkılar ve türküler olduğunu bilmiyordum. ABD‘de yaşayan ihtiyar Ermeniler, Türkçe’ye alışık oldukları için bu şarkıları dinlemek istiyorlar, öyle anlatıyor Harry. Sonra bir tanesini söylemeye başlıyor Cape Code yollarında:

        “Oğlan oğlan ne güzel oğlan/Sana yaptırayım kadife yorgan/Oğlan oğlan kalk gidelim/Feneri yak gidelim...”

        “Harry” diyorum, “Bu şarkının da anlamını bilmiyorsun değil mi?” “Bilmiyorum da neden gülüyorsun?” diyor. Gülüyorum, çünkü Harry anlamadan söylediği şarkıyı, nasıl diyeyim, bir erkeğin bir erkeğe söylediğini bilmiyor...

        “O-o!” gibi bir ses çıkıyor Harry’den. Gülüyoruz epey. Harry “eski adam”, öyle erkek aşkı türküsü tutturacak biri değil yani.

        Harry 75 yaşında. Bir “genç” olarak gidiyor yaşlılar evine, “ihtiyarlara şarkı söylemeye”. Bunu onlara bir “hediye” vermek istediği için yaptığını söylüyordu hep. Oysa bence başka bir nedeni daha var bunun...

        SİRANUŞ’ UN DUASI

        İki gün dür aklımda Siranuş. Helen’in annesi. Önce ki gün yazmıştım, “Allah’a şükür” diye diye konuşan, Türkçe konuştuğum için elimi bırakmadan hep benimle konuşmaya çalışan 90 yaşında bir koca kadın. Ermenilerle ya da Ermeni meselesiyle ilgili olarak değil, tamamen özel sebeplerle aklımda Siranuş. Gidip onu yeniden görmek istiyorum. Ilık ılık kendine çekiyor bu fikir beni. Gitsem diyorum, kucağına yatsam, bana nazar duası okusa. Büyükanneannem yapardı bunu. Başımı okşayarak mırıldandığı dua uykumu getirip esneyince de “Nazar çıkıyor” diyerek ara verirdi mırıldanmasına, sonra yeniden... Siranuş da öyle yapsa.

        EYVALLAHSIZ İHTİYARLAR

        Hayatla hesabını kapatmış ihtiyarları seviyorum. Eyvallahsızlıkları insanın iliğine işliyor. Öteki kıyı öyle bir yer. Ne hayattan alacaklı olmanın hırsı ne de hayata borçlu olmanın telaşı. Tatlı bir kıyı orası. Onları görmek, hayatta böyle bir kıyının da olduğunu bilmek için iyi. Ara sıra kucaklarında dinlenmek de bir süre sonra varacağınız kıyıya yapılan küçük bir gezinti gibi.

        O yüzden onların okuduğu dualar insana biraz daha iyi bir insan olmayı öğretiyor belki. Ermenice, Arapça ya da Türkçe. Bütün dualar aslında hayatın öteki kıyısından bahsediyor. Bunca koşup yorulduktan sonra varacağın yerde yaprak kıpırdamayacağından söz ediyor. Şimdi belki içinde koşan bu atlarla bu sükûnet fikrinin dayanılmaz olduğunu ama günü gelince bunu isteyeceğini. Öyle durup bütün hayatına bir göle bakar gibi bakmak isteyebileceğini... Orası öyle bir kucak, hayatın kucağı. Bence Harry bu yüzden ihtiyarlara şarkı söylüyor. Anlamadığı şarkıları onlara bu duaları alabilmek için veriyor.

        Diğer Yazılar