Hassasiyet ayarı
TEK başıma değilim. Değilimdir diye tahmin ediyorum. Yoksa... Yoksa zaten geçmiş olsun.
Ben bilmek istemiyorum. İnsanların özel meselelerini, o karanlık dehlizlerini. Kimsenin sırlarından haberdar olmak istemiyorum. Belden aşağı konuşmalarından, görüntülerinden, bunların bir yerlerde kayıt altına alındığından haberdar bile olmak istemiyorum. Çünkü...
İnsanlara öylesi bir mesafesizlikle bakmak insandan uzaklaştırıyor insanı. Hepimizi uzaklaştırıyor...
Bir yerlerde insanların rızası dışında onlarla ilgili kayıtlar tutanlar kadar bu kayıtlara merak duyanların, bunları her ne sebeple olursa olsun tekrar edenlerin de ahlaki bir suç işlediğini düşünüyorum. O merakı, o meraka sahip olanların iştahlı yüzlerini izlemek, "Bilmem kimin kayıtlarını, video kasetini izledin mi?" diye birbirini teşvik edip bu ortak günahı coşkuyla onaylayanların hallerini görmek beni tiksindiriyor.
'FAZLA HASSAS'
Etrafımdaki insanlar bugünlerde sıkça "fazla hassas" olduğumu söylüyor. Hatta en yakın dostlarımdan birinden şunu duydum dün:
"Sen de hassasiyet eşiğine küçük bir ayar çeksen iyi olacak. Yoksa dayanamazsın."
Görünüşe bakılırsa dayanamayacağım hakikaten. Gittiği yere kadar...
İnsanlara dayanamayıp giderek hayvanları ya da bitkileri sevmeyi tercih eden insanları her zaman biraz tuhaf bulmuşumdur, ama bu dinleme meselesi devam ederse kendimi domateslerle filan konuşurken görebiliyorum. Bu mesleği topyekûn terk etmeme başka hiçbir şey değil, ama bu çirkef takibi neden olacak sonunda.
ETKİSİZ ELEMANIM BEN
Çünkü girişeceğiniz savaşlar vardır, bir de baştan yenik olduklarınız. Sanırım bugün sürmekte olan, benim gibi biri için hükmen yenik sayılacağım, sayılmaktan da pek keder duymayacağım cinsten bir savaş. Eğer bütün bir toplum hep birlikte, deyim yerindeyse toplumsal bir mide bulantısını yüksek sesle ifade etmezse ben tek başıma nasıl mücadele edebilirim ki birilerinin bir yerlerde benimle ya da bir başkasıyla ilgili kayıtlar tutma hırsıyla, hıncıyla! Bu, imkânsız bir mücadele.
Vaktiyle bir köşede yayınlanan bir bilgiye göre, hiç sevmediğim bir gazeteci başka hiç sevmediğim bir gazeteciyle benim hakkımda konuşmuş telefon dinleme kayıtlarına göre! Biri ötekine diyor ki: "Ece'yi kim niye dinlesin!"
Aynen! Bravo! Bence de! Yani umarım dinlemeleri yapanlar her kimse onlar da böyle düşünüyorlardır. Beni önemsememelerini, bu "savaşta" galip gelmeye on kere tercih ederim. Hükmen yenik, hükmen diskalifiye, hükmen etkisiz eleman... Ne derseniz deyin, tercih ederim ciddiye alınmaya.
GİTTİĞİ YERE...
Bu yazıyı hiç yazmamalıydım aslında. Daha başlarken biliyordum, lafın sonunu getiremeyeceğimi. Öfkeden ve tiksintiden. Nitekim getiremiyorum. Nutkum tutuluyor genel manzaraya bakınca. A-ha! Tutuldu işte. Çünkü olayların şurası ya da burası değil, toplamı felaket.
Böyle böyle azalıyor işte insan, insanlık. Biz oralarda bir yerlerdeyiz. O kadar hızlı dökülüyor ki kum avuçlarımızdan, parmaklarımızı sıkıp avucumuzu kapatmak için çok geç gibi. Bana öyle görünüyor. Ya da yakın dostumun söylediği gibi "benim hassasiyet ayarlarım" fazla hassas. Ne bileyim işte... Gittiği yere kadar...