Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Seçimler sonrasında taksicilerin hemen hepsi şöyle diyordu:

        "Abla bu arabaya binen herkes AKP'ye sövüyordu. Diğer şoför arkadaşlar da aynı şeyi söylüyordu. Sonra bunlar nasıl bu kadar oy aldı anlamadım? Kim veriyor yani bunlara oy!"

        En az on taksiciye aynı cevabı vermişimdir:

        "Taksiye binmeyenler!"

        Şimdi o taksiye binmeyenleri, onların verdikleri oylarla protokol araçlarına binenler "eğitecekler"! En azından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül, böyle diyor. (Bu arada İngilizce "first lady" demek istemediğim için Hayrünnisa Hanım'a bir unvan kullanamıyorum bir türlü. Başhanım, başbayan gibi lafları da hakikaten dalga geçiyormuş gibi tınladığı için ben tercih etmiyorum. Ama bir kadını, sadece birinin eşi olarak anmak beni rahatsız ediyor. Hayrünnisa Hanım'dan bu bakımdan özür dilerim.)

        'ONLAR CAHİL'

        Hayrünnisa Gül, Londra'da gurbette okuyan öğrencilerle buluştu ve buluşmada ilkokul öğrencilerinin başörtüsü takması konusu üzerine şöyle şeyler söyledi:

        "Cehaletten oluyor. Eğer öyle aileler varsa biz onlara, konuşarak, eğiterek ulaşacağız. Eğiteceğiz. Böyle bakmamız lazım. Önyargıyla bakarsak hiçbir şeye ulaşamayız. Hem niye o yaştaki kız çocuk başını örtsün? Farz olursa örter, eğer dinen başörtüsü farz ise örter, o yaşta örtmez."

        Hayrünnisa Hanım'ın modern, laik dünya ile dinin zorunlulukları arasındaki doğal, malum ve bariz sıkışmayı aşmak için kullandığı yöntem, bu yöntemi ifade ederken tercih ettiği dil benim dikkatimi çekti. "Biz" diyor Hayrünnisa Hanım (Biz kim?), "onları" (Onlar kim?) diyor, "eğiteceğiz". "Çünkü" diyor, "Onlar cahil!" Bu dil nasıl da "Cumhuriyet elitinin" vaktiyle başörtülü kadınlar ve genç kadınlar için kullandığı "Biz onları eğiteceğiz", "Çünkü onlar cahil" demesine benziyor. Daha doğrusu aynısı, tıpkısı, ikizi.

        MANİDAR MI DEDİNİZ?

        AKP'nin ya da AKP'yi doğuran siyasi ve toplumsal hareketin "Her şey kararında güzel" dengesiyle oluşturduğu İslami ve siyasi anlayışın tıkandığı noktayı böylece belki de ilk kez kanlı canlı görmüş oluyoruz. Diyarbakır'da Ece Nur, ilkokula başörtüsüyle girmeye çalışıyor ve AKP'nin ve partiyi yaratan hareketin, ideolojinin "melezliği" iyot gibi ortaya çıkıyor, sürçüyor.

        Öncelikle şunu açıklığa kavuşturalım. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Ece Nur vakası ortaya çıktığı günlerde, provokasyon iması yaparak durumu "manidar" bulduğunu söylemişti. Hiç de manidar değil. Çubukçu zaten biliyordur ama bilmiyorsa da AKP'nin Diyarbakır milletvekillerine sorabilir. Acaba AKP, seçimler öncesi bölgede kiminle, kimlerle ittifak yapmış? Ben o günlerde Diyarbakır'a gidip yazmıştım. AKP inanılmaz bir iştahla Mustazaf-Der ile işbirliği yapıyordu. Mevlit çadırları kuruluyor ve Hizbullah'ın bir örgütlenmesi olarak bilinen Mustazaf-Der'in etrafındakiler AKP adayı için çalışıyordu. Hatta sorduğumda bunu AKP'nin bölge milletvekilleri de reddetmemişti.

        Peki sizce seçimi beraber kazandığını düşünen toplumsal grupların seçim kazanıldıktan sonra zaferden pay istemesi, hiç değilse kendi düşüncelerinin, yaşam biçimlerinin de artık onaylandığını, destekleneceğini düşünmesi "manidar" mıdır? Yoksa sadece bir sürecin doğal sonucu mudur? Ezcümle, ortada bir provokasyon filan yok.

        KÖTEĞE KAÇ KİLOMETRE?

        Hayrünnisa Hanım hiç değilse açık konuştu. AKP'nin erkekleri lafı döndürüp dolaştırırken o geldiği düşüncenin açıkça sözcüsü oldu:

        "Bu kadar Müslüman olunacak! Bizim gibi olunacak! Beraber bindiğimiz bu gemiyi sarsmayın!"

        Bir de şu var:

        Onlara "önyargıyla bakmamamız gerektiğini" söylerken onların "cahil" olduğunu söylemek?! Ya o insanlar cahil olduklarını düşünmüyorsa?

        Çünkü başörtülü genç kadınların ve onların ailelerinin durumu buydu vaktiyle...

        O zaman nush ile uslanmayanı etmeli tekdir mi?

        Ya da şöyle söyleyeyim:

        "Biz-onlar" ayrımında bir kez "onların cahil" olduğuna inandıktan sonra sürecin sonunun "kötektir" olması?! Kesinlikle ve hep böyle olması...

        Ne demiştim başta? Taksiye binemeyenlerin oylarıyla protokol araçlarına binenler... O arabalar kaç yaparsa yapsın bu çelişkiden fazla uzaklaşamazlar. Bence bugünlerde onlar, sandıklarından çok daha yüksek bir hızda "ikna odalarına" yaklaşmaktalar!

        Diğer Yazılar