Oxford ve anguslar
OXFORD'a doğru yola çıkmak üzereydim ki beklenen, özlenen devrimci hareket gerçekleşti. Anguslar topyekûn direnişe geçti. Polis, asker karşılarında duramadı. Anguslar kelleyi koltuğa alıp kurban edilmeye karşı direndiler. "Devrimci angus hareketi engellenemez!" başlıklı yazımın, öküzlere yaptığım direniş çağrısının üzerinden daha üç gün geçmişti. (Öküzler arasında devrimci örgütlenme yazım için: http://www.haberturk.com/yazarlar75 71292-devrimci-angus-hareketi-engellenemez)
Öküzleri örgütleme yeteneğimin bu denli etkili olduğunu bilsem daha önceki kurban bayramlarında da harekete geçerdim. Diğer yandan öküzün kanında olacak, içinde olacak! Bugüne kadar birkaç kurban bayramında yazmışlığım vardır kurbanlıkların direnişe geçmesi gerektiğini. Ne ki bu çağrımın duyulması için Latin Amerikalı öküzlerin gelmesi gerekiyormuş. Özgür ruhlu anguslar! Her toplumsal hareket gibi angus direnişinin de domino etkisi yapacağını düşünüyor, bu delikanlı tavrın Türkiyeli öküzler arasında da ilgi göreceğini düşünüyor, umuyorum.
SİS VE BİLGİ
Şimdi Oxford'dayım. Müthiş bir sis var. Ağrı'nın Derinliği'nin ingilizce baskısının (Deep Mountain) İngiltere'deki tanıtım turu. Ve Oxford demek etrafınızdaki herkes, belki kediler ve köpekler bile konularını çok iyi biliyor demek. Yani bir kişi bir konuda konuşmaya başlıyorsa bilin ki o konuyla ilgili dünyada çıkmış bütün kitapları, büyük bir olasılıkla bütün makaleleri, hatta yarım saat önce yayınlanmış haberi bile biliyor demektir. "Bilmek" isteyenler için tam güvenlikli bir ortam! Oxford, bilgiden ve bilme eyleminden başka neredeyse pek bir şeyin olmadığı bir yer. Dolayısıyla, bir üniversiteden oluşan bu şehre girdiğinizden itibaren, son derece geyik muhabbeti gibi duran sohbetlerde bile biliyorsunuz, öğreniyorsunuz ve karşınızdaki de sizden ona bir şey öğretmenizi, onu zenginleştirmenizi bekliyor.
İNTERNET GİBİ MASA!
Örneğin antropolog arkadaşım Dimitri sabahın kör karanlığında Selanik'teki belediye seçimlerinin sonuçlarını açıklıyor. Kamuoyu yoklamalarının yarattığı endüstrinin yeni bir kamuoyu yarattığını, bu kamuoyu yoklamalarının politikanın yerini aldığını vesaire anlatıyor.
Akşam yemeğinde doktora öğrencileri yeni doğa-uygarlık ilişkisinden söz ediyor. Uygarlığı terk edip "doğaya dönmenin" filmlerde ve diğer sanat ürünlerinde "soyluluk" olarak tarif edildiğinden bahsediyorlar. Başka bir hoca Avustralya'da Aborjinlerin durumundan, öteki Irak'ın ekonomisinden, beriki Bulgaristan'ın vaziyetinden... Kitap tanıtım toplantısında sonra benim için verilen yemekteki masada olmak internette dolaşmak gibi. Canlı bir internet sayfası... Birtakım yüzler, sen "link aldıkça" konuşmaya başlıyor. Japonya, Hindistan, ABD, dolaşıp duruyorsun bilgiler ve oralardan gelmiş insanlar arasında. İşte o zaman düşünüyorum:
İnternet, insan ilişkisinin zavallı bir taklidi aslında. Böyle bir masada olamamanın tesellisi ikramiyesi. Diğer yandan, insanları öldüren robotların anlatıldığı filmlerdeki gibi dönüp böyle masaları da yok edecek bir android internet. İnsanların böyle bir masaya, birbirlerindeki bilgiye yönelmesini, oraya doğru hayatını bir seyahat haline getirmesini engelleyen bir icat. Ve hiçbir zaman bu masanın yerini alamayacak. Çünkü...
SAVAŞ, TOZ, SUSMAK
Bir ara savaştan söz ediliyor. Muz Sesleri üzerinden savaşın sadece kötü olmadığını anlatıyorum. Kitaptaki toz metaforundan, insanın kaosa olan bağımlılığından, nihayet Batı uygarlığının emniyetinin terk edileceğinden, insanların toza döneceğinden söz ediyorum. Bunun üzerine herkes konuyla ilgili son izlediği film, okuduğu kitap üzerinden, savaş bağımlılığı üzerine bir şeyler söylüyor. Avcı (Deer Hunter) filmindeki Rus ruleti sahnesi üzerine konuşuyoruz. Sonra susuyoruz. Anlıyoruz. Hiçbirimiz savaş görmemişiz ama anlamaya çalışıyoruz. Susarak. Hep birlikte. Bu işte, internette yapamayacağınız bir şey. Çünkü bilgi sadece öğrenerek edinilmez. Bazen içinizde uyuyan bir bilgiyi geri çağırmanız gerekir. Diğer insanlarla sizi bir yapan bir bilgiyi. O işte, internette olamaz. O insanlarda olur, masalarda olur, konuşarak, hatta susarak olur.