10 yıl sonra: Hayata dönüyoruz!
23 Aralık 2000.... Yani meşhur "19-22 Aralık 2000-Hayata Dönüş Operasyonu"nun bitişinden bir gün sonra. İçişleri Bakanı Saadettin Tantan basını "bilgilendiriyor":
"Müdahale esnasında, hiçbir hükümlü ve tutuklunun zarar görmemesi için her türlü gayretin gösterilmesi ve silah kullanılmamasına rağmen, özellikle Ümraniye, Bayrampaşa ve Çanakkale cezaevlerinde, tutuklu ve hükümlüler tarafından güvenlik kuvvetlerine karşı Kalaşnikof piyade tüfeği, av tüfeği, tabanca, el bombası ve el yapımı boru tipi bomba kullanılmıştır. İsyancı teröristler bu silahları teslim olmak isteyen arkadaşlarına karşı kullanmaktan da kaçınmamışlardır. Bu konudaki tüm gerçekler otopsilerde ortaya çıkarılarak, bağımsız yargıya, kamuoyuna, basına ve yüce halkımıza açıklanacaktır. Çünkü güvenlik kuvvetleri bu konuda aldıkları özel eğitim ve sahip oldukları en son teknoloji ve malzemeyle direnişçileri her zaman bir insan olarak görmüş, kendilerine en küçük bir zarar gelmemesi için eğitim ve tedbirlerini günlerce her cezaevinin özel hazırlanmış maketleri üzerinde titizlikle sürdürmüştür. Bu kapsamda büyük bir operasyonun, 20 ayrı yerde aynı anda büyük bir gizlilik ve koordinasyon içinde başlatılarak, asgari zayiatla 3.5 gün gibi kısa bir sürede tamamlanması, güvenlik kuvvetlerinin eğitim seviyesinin, ulaştığı teknik seviyenin, insan sevgisinin, hukuka ve insan haklarına olan yüksek inancının ve bağlılığının en büyük kanıtıdır. Biz güvenlik birimlerimizi bir güç olarak değil, halkımızın ve yasalarımızın emrinde bir hizmet ve görev sektörü olarak görüyoruz. Harekâtın isminin 'Hayata Dönüş' olması da bu konseptten kaynaklanmaktadır."
TANTAN YALANLARI
Saadettin Tantan'ın o gün söylediği her şeyin, hakikaten her bir cümlenin yalan olduğu 10 yıl boyunca ortaya çıktı, kanıtlandı, belgelendi. Bilhassa "güvenlik kuvvetlerinin insan sevgisi" konusu, kullanılan gaz bombası miktarının öldürücü olmasının Adli Tıp tarafından ortaya çıkarılmasıyla netleşti! Operasyon boyunca devlet eliyle, "derin sevgiyle" öldürülmüş 32 tutuklu ve hükümlü hiç hayata dönemedi. Yanmış genç kadınların çığlıkları hâlâ aklımızda. Peki şimdi ne olacak? 10 yıl boyunca yapılan "soğukkanlılıkla ve taammüden" geciktirmeden sonra Hayata Dönüş Operasyonu'nun ilk(!) duruşması yarın başlıyor. Ne olacak? Şaka gibi! 39 er yargılanacak. Operasyonu gururla sahiplenen isimlere, mesela Tantan'a, mesela Hikmet Sami Türk'e, mesela diğer bir sürü kocamanlara kimse dokunmayacak. En azından şimdilik. Ogün Samast'a dediğimiz gibi bu operasyon için de söylemeliyiz: "Abileri gelsin!"
ERLERİN KARAR VERDİĞİ OPERASYON
Çünkü... 20 bin gaz bombası kullanıldı. Operasyonda 8 jandarma komando taburu, 8 bin 335 asker, binlerce Çevik kuvvet polisi ve gardiyan görev aldı. Yani bütün bunları 39 er mi yaptı? Devletimiz öyle olduğuna ikna olmamızı bekliyor.
12 Kasım'da Radikal'de İsmail Saymaz imzalı bir haber yayınlandı. Savcılığın, operasyonun Bayrampaşa Cezaevi ayağını soruşturmak için kerelerce İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı'na yazdığını ama dalga geçer gibi cevaplar aldığını söylüyordu haber. Ama haberin esas önemli yanı şuydu:
Jandarma Komutanlığı nihayet keyfi gelip de sorumluların isim listesini göndermeye karar verdiğinde, gönderdiği iki isimden biri 2005'te şehit düşmüş, diğerinin de askerlikle ilişiği kesilmişti! Zaten bu listede bir tane rütbeli subayın da ismi yoktu. Yani Jandarma Komutanlığı'na göre bu çok enteresan bir operasyondu. Erlerin tek başlarına karar verip yaptığı bir etkinlik!
KOCAMANLAR NEREDE?
Oysa Saadettin Tantan tam da 23 Aralık 2000 günü şunları söylüyordu:
"12 Aralık'ta ilgili bakanlık ve kurum yetkililerinin katılımıyla bir değerlendirme toplantısı yapıldı.
14 Aralık'ta 'Hayata Dönüş Müdahale Planı' bakanlıklara gönderildi. Cezaevi Kriz Yönetim Merkezi ise 24 saat esasına göre 15 Aralık'tan itibaren faaliyete geçti."
Ceza hukukunda adam öldürme suçunun ağırlaştırıcı sebepleri arasında "cinayetin vahşice duygularla işlenmiş olması" sayılır. Vahşice duygularla yapılan bu itirafı yargı organları dikkate almayacak mı? 19 Aralık Hayata Dönüş Operasyonu bu memleketin vicdanı üzerinde ağır, pis kokulu ve dehşet verici bir gölge olarak kalacak mı? Biz sesimizi çıkarmazsak öyle olacak. Çünkü malum: Sükût ikrardan gelir. İkrar etmeyeceğiz.