Hafif kalp
"AH kalbim... Bana karşı tanıklık etme. O büyük mahkemede bana karşı gelme. Dengenin Sahibi'nin karşısında bana hainlik etme."
Bu cümleler "ölü defteri"nden. Eski Mısır'da seçkin kişilerin ölümüne eşlik etmesi için yazılan "ölü defteri"nden... "Hafif bir kalp" için bir büyü metni bu, bir dua metni.
Eski Mısır'da seçkinler öldüğünde, mumyalarının bacaklarının arasına, ellerinin altına konulmak üzere bir defter hazırlanıyormuş. "Yazıcıların" ölümün gerçekleşmesinden sonra hazırlamaya başladığı defterde sonsuz hayatla bu dünyadaki hayat arasındaki, sınavlarla dolu uzun geçişin sırlarını veren, o geçiş yolculuğu sırasında ölünün başına gelecekleri anlatan ve ona sınavları geçmek için yapacağı büyüleri gösteren bir defter.
British Museum'da (Britanya Müzesi mi demeli?) "Ebediyet İçin Büyüler- Kadim Mısır'ın Büyü Defterleri" sergisinde Londra'da gösteriyorlar bu defterleri. Bir tür dua tomarı aslında ölünün kucağına bırakılan, "cennete" geçebilmesi için yaşayanların, ölmüş olan kişiye hitaben yazdığı dualar. Yani eski uygarlıklara yadırgayarak bakma âdeti olmasa bu "ölü defterleri" pekâlâ bugün bizim okuduğumuz dualar. İşin içinde Eski Mısırlıların bu geçiş yolundaki tanrıları aldatmak için ölüye kullanmasını önerdiği büyüler de var, ama düşününce, hangi dua tanrıyı aldatmayı amaçlamaz ki zaten... İnsanoğlu zaten sözcükleri, tanrıları ve şeytanları aldatmak için keşfetmedi...
Ölü defteri sergisinin en ilginç yanı, yaşamdan ebediyete geçiş yolculuğundaki kalbin tartılması aşaması. Adalet ve düzen tanrısı Maat'ın (tabii ki bir kadın!) kafasındaki tüy bir kefeye konuluyor, ölünün kalbi bir kefeye. Kalbin sınavdan geçmesi için tüy ile aynı ağırlıkta olması, kantarın kusursuz bir dengede durması gerekiyor. Yazının başındaki büyü/dua da bu yüzden önemli. Çünkü sorgulama sırasında kalp, sahibine karşı tanıklık edip ona ihanet edebiliyor. Ancak sahibine ihanet etmeyen bir kalp hafif çekiyor ve ölümlü ebedi hayata kavuşuyor...
Hafif çeken kalp... Günahsız bir kalp olamayacağına göre günahlarını kendine açıklayabilen ve kendini affetmiş bir kalp olmalı bu. Öfkenin ve nefretin hiç olmadığı bir kalp olamayacağına göre öfkesini ve nefretini demlendirmiş bir kalp olmalı. Sevginin her çeşidini, birini diğerine üstün tutmadan yaşamış ve hepsinin bedelini ödemiş bir kalp. Üstelik sahibine ihanet etmeyecek bir kalp ancak sahibinin ihanet etmediği bir kalp olmalı. Kalbine ihanet etmemişlerin kalbi hafiftir ancak!
Birini, belki birden fazlasını çok sevmiş ve sevmenin merhalelerinden geçerek hayrete varmış bir kalp belki. Rüzgârda uçuşup duran beyaz bir naylon torbadaki şiiri bile sezebilen bir kalp. Yedi mührünü eritmiş bir kalp. Dünyanın derdiyle dertlenip, dünyanın derdini dünyaya küsmeden kucaklayabilen, şefkati ve ışığıyla kucağında eriten bir kalp. Tasadan korkmayan bir kalp.
Hepimiz ne ve nasıl olmamız gerektiğini biliriz. Bunun için elinden geleni yapmış, gerisini de zarif bir tevekkülle alıp kabul etmiş bir kalp. Ömrün her mevsiminin bedenden ve ruhtan istediğini vermekten çekinmemiş, fazlasının tatlı, gıdıklayan bir heves olarak kalmasına, ekşi bir hınca dönüşmesine izin vermemiş bir kalp. Her mevsiminin bilgisini aynı anda taşıyan bir kalp.
Hayatın akışkan olduğu yollara akmış, taşmış, gölünde uyumuş, sonra yeniden ortasından kendi fırtınasını yaratmış bir kalp.
Ağırlaşmaktan korkmayan bir kalp ancak hafif bir kalp olabilir.
Ben olsaydım tartan, kalpleri böyle tartardım. Bir kalp nasıl tartılır yoksa? Ne uzun bir soru bu... İnsanlık tarihi kadar uzundur cevabı ve "tanrı" sözcüğüyle aynıdır derinliği. Tanrı ile aynı yaştadır çünkü insan kalbi. Belki... Kim bilir? Tanrıdan bile ihtiyardır bu bilgi.