Yaşam tarzınız var mı?
NİŞANTAŞI'nda asfaltlara kırmızı halılar döşendi. İçmeye ayranı olmayan bir ülkede bu kırmızı halılama hezeyanını işaret edip yazmaya bile gerek görmemiştim. Bazı şeyleri yazılamayacak kadar... Kıpkırmızı ortada işte! Öte yandan aklımdan, yoksulların, tamamen kendi sınıfsal çıkarlarına ters olmasına rağmen AKP'ye oy verişlerinin bu tip eşitsizlik şımarıklıklarına duyulan hıncın örgütlenmesiyle ilgili olduğunu düşünmüştüm. Öylece aklımdan geçiveren bir fikir parçacığıydı. Üzerinde durmadım.
Derken dün sabah... Çırağan Oteli'nin önünden geçiyorum. Taksi şoförüyle mutat olarak yapılan sohbeti yapıyoruz:
"Başbakan, Ankara'da oturmuyor ki! Her geldiğinde İstanbul altüst. Falan filan. Falan filan..."
AKP'NİN KIRMIZI HALISI
Biliyorsunuz, Başbakan İstanbul'da hep saraylar civarında bulunuyor. Saraylar civarı da trafiğin zaten en berbat olduğu yer. Bunun üzerine ileri geri konuşuyoruz. Fakat biraz daha dikkatli bakınca görüldü ki olay bu sefer Belediye Başkanımız Kadir Topbaş'la ilgili. AKP'li ilçe belediye başkanlarının duvarlara astırdığı "En büyük başkan bizim başkan", "Aslan Topbaş" afişlerinden anlaşıldığı üzere Topbaş saraylar civarına teşrif edecek. Bir de baktım ki kaldırımda kırmızı halılar. Otelin karşı kaldırımı komple kırmızı halı. Kırmızı halı, biliyorsunuz halkımızın ayak izlerinin üzerinde hoş durmadığı bir dekoratif malzeme. O yüzden her iki metrede bir zabıta duruyor ve halkımızı kaldırımlardan uzak tutuyor.
AKP kırmızı halıda karşı atağa geçmiş, öyle anlaşılıyor. "Kemalist elitin kırmızı halısı var da bizim olamaz mı!" hıncıyla bildiğiniz halıfleks döşenmiş kaldırımlar. Kendi eliti için yollara kırmızı halı döşeyen bir siyasi hareket nasıl hâlâ yoksulların hıncını örgütleyebiliyor, bu üzerine düşünülmesi gereken bir soru ve belki başka bir yazıda onun da icabına bakarız. Fakat dün sabah aklıma takılan şuydu:
Yaşam tarzlarımız var mı bizim? Birbirimizden farklı yaşam tarzlarımız? Kırmızı halı saçmalığında birleşebilen iki kutbun hakikaten yaşam tarzları birbirinden farklı mıdır?
TARZ MARZ YOK!
Toplumsal piramidin yukarı basamaklarına tırmanıldığında bir fark olmadığı ortada. Meraklısı gidip hemen İstinye Park alışveriş merkezine bakabilir. Aynı dükkânlarda dolaşan kadınlar arasındaki tek fark birinin başörtülü, diğerinin başörtüsüz olması. Ne gecekondu mahallesinden gelen tezgâhtarlara davranışları, ne tüketim alışkanlıkları arasında bir fark var. Aynı lüks şarküteri dükkânından alışveriş eden iki kitle arasındaki "yaşam tarzı farkı" adlı heyula gerilim aslında iki yudum şaraba bakar.
"Yaşam tarzı farkı" gerilimi daha ziyade orta ve alt sınıfla ilgili. Fakat oraya da bakınca dışarıdan görüntü dışında gerçekten, derin ve yerleşik bir fark var mı, ben emin değilim. Hem AKP tabanı olarak kabaca değerlendirdiğimiz muhafazakâr kesim değişti hem de karşıt kesim eni konu onlar kadar gelenekçi. Kimsenin doğru dürüst tarzı marzı yok aslında. Atatürkçü ya da değil, bütün aileler aynı çekirdeği çitliyor, aynı dizileri izlerken televizyonda. Daha iyi promosyon verdiği takdirde herkes aynı gazeteyi alıyor. Ya da şöyle söyleyeyim:
KAYIKÇI KAVGASI
Ankara'da içkili yere çocuklar için yapılan baskından çok rahatsız olanlardan kaçı aslında ifade özgürlüğünün bir parçası sayılan porno yasağına karşı imza vermeye cesaret eder? Kaçı kızlarının evlilik öncesi cinsel ilişki yaşamasına normal bakar? Kaçı karısının gece tek başına dışarı çıkması konusunda son derece rahattır? Kaçı siyasi özgürlükler üzerine düşünmüştür? Kaçının çocuğu on sekiz yaşından sonra kendi kararlarını alır? Kaçı, bir ev ve bir araba karşılığında bütün yaşam alışkanlıklarından vazgeçmez?
Yalan yani. Türkiye'de, çok iyi eğitimli ya da aileden burjuva olan küçücük bir azınlık dışında kimsenin öyle atla deve bir tarzı yok. Tarz bu işte:
Biri kırmızı halı döşüyor yollara, öteki de ertesi gün kendi kırmızı halısını yapıştırıyor asfalta. Tarz bu. Yani, kayıkçı kavgası derler, büyük oranda öyle.