Yasın renkleri
ZAMAN, renkleri yeniden boyar. Neşenin de kederin de renklerini ele geçirip yeniden adlandırır. Önce ferini alır rengin, sonra sepyalaştırır, derken iyice sandık lekesi. Renk, en sonunda kendi hatırasına dönüşür. Ama renk asla büsbütün kaybolmaz. Zaman, renkleri yenemez.
Dört yıl sonra yasın rengi değişiyor. Hrant’ın gidişinden sonra çeşitli yerlere koyduk acısını. Kesif kederin yanında tuttuk bir süre. Uzun süre suçluluk duygusunun kenarındaydı. Sonra aldık, inat ile bir araya koyduk. Ara sıra yerini değiştirdik, öfkenin eteğine bıraktık. Bıkkınlığın, isyanın, kahrolmanın etrafında dolandı sık sık. Bütün bunlar olurken hep kalabalıklar içinde ama aslında hep tek başınaydık. Çünkü acı, ne olursa olsun, tek kişilik bir yerdir.
DERMAN İÇİN BİLMEK
Bu tek kişilik yerde zaman zaman kaybediyoruz yasımızın takipçisi olmak için gereken dermanı. Başka arkadaşlar taşıyorlar bizim için inadı. Sonra onlar yorulunca biz. Böyle böyle hiç yere düşürmeden Hrant’ın hatırasını, yürüyüp gidiyoruz. Dört yıldır böyle yapıyoruz.
Bu yıl ne yapacağız peki? Ben, Nedim Şener’in “Kırmızı CumaDink’in Kalemini Kim Kırdı?” kitabını okuyacağım. Çünkü “unutmamanın” somut karşılığı, bilmektir. Durmadan bilmeye devam etmek. Bildikçe daha çok bileneceğiz çünkü. Ve bizim bilenmiş olmamız lazım, evet.
KIRMIZI CUMA VE PAZARTESİ
Nedim, Hrant’ın arkadaşı değildi. Ama bu derin cinayetin pis kokulu dehlizlerine daldıkça bildiklerine katlanamaz hale geldi. “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” kitabı yüzünden 28 yıl hapis cezasıyla yargılandı. Yakın bir zamanda beraat etti ve şimdi yeni kitabı çıkardı:
“Kırmızı Cuma-Dink’in Kalemini Kim Kırdı?”
“Kırmızı Cuma”, adını cinayetin azmettiricisi olarak yargılanan Erhan Tuncel’in Nedim’e hapishaneden yazdığı mektuplardan alıyor. Erhan Tuncel, mektuplardan birinin sonunda Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” kitabının başındaki paragrafı alıntılıyor:
“Vicario kardeşler, Santiago Nasar’ı hemen ve gizlilikle öldürmek konusunda yapılması gereken hiçbir şeyi yapmamışlardı. Aksine, birinin gelip onlara engel olması için boş yere akla gelmedik yollara başvurmuşlardı.”
“Kırmızı Pazartesi” kitabı, “işleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin öyküsü”nü anlatır. Nedim Şener’in ortaya çıkardığı belgeler ve gerçekler bir kez daha gösteriyor ki Hrant’ın öldürüleceğini de herkes biliyordu. Emniyet de jandarma da bu günaha katılmıştı. Ve hatta baş ka la rı da, çok daha tepedekiler de.
HRANT’IN HATIRASININ ÇEKİŞTİRİLMESİ
Türkiye’deki siyasi kutuplaşmada Hrant’ın hatırası çekiştiriliyor. Sadece hatırası değil aynı zamanda cinayetin zanlılarına alınan tavır da bu kutuplaşmaya göre belirleniyor. Hükümet ya da cemaat yanlıları Emniyet’i koruyup Ordu’yu esas fail ilan etmeye çalışıyor örneğin. Evet, bu çok ayıp şeyi de yapıyor kendini Hrant’a çok yakın olarak gören kimileri. Nedim ise bu çirkin siyasi oyunların üzerinde başka bir şey yapıyor. Sadece belge ve bilgiye dayalı olarak bu korkunç cinayetin ve giderek Türkiye’nin içinde bulunduğu kepazeliğin ipliğini pazara çıkarıyor. Nedim’in yası, Hrant’ı tanıyor olmaktan değil, olayların içyüzünü bilmekten kaynaklı. Bu yüzden kitabın sonunu şöyle bitiriyor:
“...’Biz onurlu insanlarız, soykırım yapmayız’ diyebilmesi için Dink cinayetinin aydınlatılmasını istiyorum, bu amaçla çalışıyorum. 1915’te yaşananların sorumluları hayatta değil ama bugün yaşayanlar gelecekte ‘bu tek kişilik soykırım suçlamasının’ altında kalmamalı. (...)”
Hrant için, adalet için, bugün 15.00’te Agos’un önünde buluşmak üzere.