Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İşimiz giderek zorlaşıyor. İçtenlikle ve varlığının ayrılmaz bir parçası olarak bu memleketin derdiyle dertlenen yazarlar, çizerler, siyasetçiler, sivil toplum örgütleri ve nihayet yurttaşlar olarak giderek daralan bir tünelin içinden geçiyoruz. Hepimizin bunalmış olmasının haklı bir nedeni var:

        Tünelin sonunda ışık görünmüyor.

        Türkiye tarihinin bu safhasında sözümüzün sınırlarının ne kadar daraltıldığını her sabah muktedirlerin konuşmalarına bakarak tahmin edip, boğazlanmamayı becererek konuşmak, yazmak, yola devam etmek gibi bir güçlüğün içindeyiz. İktidar yanlısı olmayan herkes her gün yeniden kontrol ediyor:

        Bugün neyi söylemem yasaklandı?

        Hepimiz, susturulmadan önceki son sözlerimizi söyler gibiyiz. Kötü gidişatı son güne kadar reddedenlerimiz bile biliyor artık: Bunlar iyi günlerimiz.

        SİLİVRİ SİMBİYOSİZİ

        Kelleyi koltuğa alanlar hariç, muhalif söz çoğu mecrada “Ama padişahım acaba şöyle yapsanız daha iyi olmaz mı?” kıvamına geldi. Eli kalem tutanlar, kalem tutmanın sorumluluğu olarak savunmaları gereken kitleleri yalnız bırakmak şöyle dursun, kendi canlarının derdine düşmüş vaziyetteler.

        Silivri sadece bir hapishane değil, giderek genişleyen bir organizma artık. Bu gerçekliği, o organizmayla bir simbiyosiz (karşılıklı beslenme) içinde olanlar reddediyor sadece. Geri kalan herkes “içeri alınmasının” an meselesi olduğunu, hatta bazen boş bulunup yapılmış bir şakanın bile sebebi olabileceğini biliyor.

        NURAY MERT’TEN DEVAMLA

        Mesele iktidarın otoriterleşmesi değil sadece. Dün Milliyet’te Nuray Mert söz etti biraz, ben de oradan devam edeyim. Mesele artık (ve başından beri belki) bir hegemonya ile karşı karşıya olmamız. Halktan kopuk bir iktidar, ülke üzerinde otoriter bir baskı uyguluyor olsaydı, her ne kadar bu memleketin fıtratında özgürlük âşıklığı yoksa da er ya da geç ülke bu yükü üzerinden atardı. Fakat durum daha vahim.

        Yekvücut olmuş bir kitle, özgürlüklerin kısıtlanmasından yana. Eskiden darbe hükümetinin dayattığı “birlik olmak”, “tek bir muktedirin tebaası olup hiç farklılaşmadan yola devam etmek” gibi idealleri coşkuyla bağrına basan kitleler var. Yani düşman, muktedirdi. Şimdi hegemonyanın sivil neferleri var!

        En cahili bile biliyor; “Sen nasıl Başbakan’a laf edersin!” dediği anda üzerinizde iktidar kurabileceğini.

        HEGEMONYANIN KÜÇÜK GENERALLERİ

        Hiçbirinizin başına gelmedi mi? Bakkal, taksi şoförü, belediye zabıtası, sizi hükümete söylenirken yakalayıp, gözlerinde o sivil polis bakışıyla tedirgin etmedi mi? Artık sizi “ihbar” edebilir! Bunu hissetmediniz mi? Hissettirmedi mi? Emin olun bunu iyi biliyorlar. Başbakan’la alay etmeniz, nikâhsız yaşamanız, çocuğunuzla içkili lokantaya gitmeniz, hükümete mırıldanarak bile olsa söylenmeniz... Hepsi sizin “hegemonyanın küçük generallerinin” kurbanı olmak için yeterli. Hegemonya böyle bir nane; nereden, kiminle vuracağı belli olmayan, denizanası gibi bir organizma. Şofben zehirlenmesi gibi sinsi bir şey. Ve Umberto Eco’nun dediği gibi “Faşizm her zaman üniformalı değildir”. Ya da Ingeborg Bachmann’ın sözüyle:

        “Faşizm iki kişilik ilişkilerde başlar”.

        HAKİKATLER KOMİSYONU VE SAMİMİYYET

        Bana bugün bu yazıyı yazdıran gerekçeye gelince... Hükümet, CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun Meclis’te Hakikatler Komisyonu kurulması önerisini reddetmiş. Referandum öncesi yargısız infazlara, darbe sonrası asılan gençlere ağlayan, samimiyet sözcüğünü hep iki y ile söyleyerek hepimizden daha samimi olan Başbakan’ımızın samimiyetini nasıl ölçeceğiz peki?

        Kanımca, kamusal hayatta samimiyeti ölçmenin tek bir objektif şekli vardır: Tutarlılığa bakmak. Fakat bu tutarsızlığa işaret edilmesi hükümeti kızdırıyor ve sanırım artık insanları pek etkilemiyor. Üstelik objektif hakikatlerle muktedirin kendinden menkul samimiyeti arasında seçim yapmamız ve muktedirin bize söylediği seçeneği işaretlememiz gerekiyor.

        HİZBULLAH-AKP İŞBİRLİĞİ YAPILDI!

        Öte yandan AKP’nin Güneydoğu’da Hizbullah’la işbirliği yaptığının söylenmesi de kızgınlık yaratmış. Hükümet üyeleri köpürmüş. İyi ama, seçimler öncesi Güneydoğu’da Hizbullah’ın uzantısı Mustazaf-Der’in AKP’ye destek verdiğini ben yazmıştım, üstelik o günlerde konuştuğum AKP’nin bölge milletvekili de bunu reddetmemişti. Hiçbir yalanlama da gelmemişti. Fakat bugün bunu söylemek başınızı belaya sokabilir belli ki. Tünel daralıyor demiştim ya... O gün söylenen, bugün artık söylenemiyor.

        Bugün, ne muktedirin tutarsızlığını ne de yalan söylediğini yazamayacağımı, yazarsam başıma iş geleceğini düşündüğüm için bu yazıyı yazdım. Tünelin kendi adıma ne kadar daraldığını bir kez daha hissederek ve artık bunu sizlerle paylaşmadan kaldıramayacağımı anladığım için yazdım.

        Diğer Yazılar