Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ANKARA'da gri bir sabah. Havalimanı yolunda Ulus trafik ışıklarında duruyoruz. Fotoğrafı o anda görüyorum. Aynı kadraj içinde soldan sağa şöyle sıralanıyorlar: Sümer Holding, Atatürk heykeli, cami minaresi, Kiler Grubu-Çarşı.

        Birden aklıma Halis Toprak'ın yirmi küsur yıldır oturduğu Aslanlı Köşk'ten birkaç gün önceki çıkarılış görüntüleri geliyor. Yaşadığımız hikâyenin özü, tüm açıklığıyla bir kez daha gözüme görünüyor. Anlatacağım.

        Zenginlerin isimlerini bilmem. Neye sahip oldukları da ilgimi çekmez. Nasıl başarı serüvenlerini merak etmezsem, düşüş hikâyeleriyle de ilgilenmem. Ama Halis Toprak birkaç gün önce Aslanlı Köşk'ten çıkarılırken ilginç bir biçimde sitem ediyordu. Servetinin nasıl bir "dalavereciye" verildiğini söyleyip duruyordu. Belgeselci diliyle söylersek besbelli "Bir dönem kapanıyordu"...

        BAŞKASININ EVİNDE

        Geriye gidelim. Toprak Holding'in başının TMSF ile belaya girdiği günlere. 16 Aralık 2001 tarihli Milliyet Gazetesi'nde Nedim Şener imzasıyla yayınlanan, Toprak Ailesi'nin Lice'de nasıl zenginleştiğini anlatan hikâyede, muhtemelen o günlerde kimsenin dikkatini çekmeyen şöyle bir ayrıntı vardı:

        "Toprak ailesi de mahalleden göçen Ermenilerden birisine ait eve yerleşmiş. Bu evlerin önemli bir özelliği ise Ermenilerin altın olarak tuttukları servetlerini evlerin altına küpler içinde gömmeleriymiş. Kilisenin bekçiliğini yapan Diyarbakır'ın 'yalnız Ermenisi' Anton Zor da bunu doğruluyor. Bu evleri alanların çoğunun buldukları altın dolu küplerle zengin olduğunu belirtiyor. Söylenti, Hacı Hamit Toprak'ın da böyle bir küp bularak zengin olduğu ve ardından da Adana'ya göç ettiği yönünde."

        DARBE PRENSLERİ

        Herhalde Halis Bey bu yüzden çok iyi biliyordur: Sermayenin büyük el değiştirişleri sırasında toplumların tarihlerinde hep birileri kurban edilmiştir. Toprak Ailesi ilk sermaye birikimini o büyük el değiştirişlerden birinde sağlıyor gibi göründüğüne göre... Ama Halis Toprak'ın asıl zenginleşmesi, tamı tamına 12 Eylül sonrasına rastlıyor. Yani? Yani bir darbeyle ekonomik yapının değiştiği ya da aslında ekonomik yapının değişmesi için insanların katledildiği darbeden sonra.

        Halis Toprak, darbeden sonra kurulan serbest piyasa ekonomisinin prenslerinden biri. Ve tarihteki yine büyük el değiştirmelerden birinde bir kez daha doğru tarafta! Kamu kaynaklarının kamudan alınıp özel sektörün eline verilmesinin başlatıldığı, zenginliğin bir kez daha el değiştirdiği zamanlarda kazanan tarafta.

        Sümerbank mallarının aşağılanıp Türkiye'nin "lüks tüketim malları" kavramıyla yakinen tanıştığı zamanlar! Zenginlik bir kişinin eline geçebilsin diye Diyarbakır Cezaevi'nde, Mamak'ta insanların inletildiği zamanlar.

        ESKİ VE YENİ "DALAVERECİLER"

        Derken zaman geçiyor. Serbestlik de piyasa da gemi azıya alınca başlıyor batık banka krizleri, iflaslar vesaire. Bugünlere geliniyor. Yani Halis Toprak'ın devasa evini terk ederken "dalavereci" dediği adamların sermayeyi ele geçirdiği zamanlara.

        Bir kez daha büyük bir el değiştirme yaşanıyor. Anadolulu muhafazakâr çevre, yerleşik sermayeyi ele geçiriyor ya da onlara veriliyor. Yani yine birileri hapishanelere tıkılırken sermaye dev bir manevrayla el değiştiriyor. Aslanlı Köşk'ün 23.8 milyon TL'ye Başbakan'ın yakını olan Remzi Gür'e; Toprak Center'ın ise 21 Temmuz 2009 tarihinde Ahmet Çalık'a 88.2 milyon TL bedelle satılmasının nedeni bu.

        HOLOGRAMI YANLIŞ TUTMAK

        Peki biz ne görüyoruz? Biz elimizde, hareket ettirince minareyle Atatürk heykelini, biraz daha hareket ettirince Sümerbank ile Kiler'i gördüğümüz bir hologram tutuyoruz. Bize inatla hologramın minareyle Atatürk kısmını gösteriyorlar. Oysa gerçeği görmek için hologramı biraz daha hareket ettirmek gerekiyor. Asıl meselenin diğer ikisi arasında olduğunu, tarihin, minareyle Atatürk arasındaki mücadelede değil, Sümerbank ile Kiler arasındaki değişimde yazıldığını artık görmek gerekiyor. Daha önce kerelerce olduğu gibi eski Halis Toprak'lar gidiyor, yerine yeni Halis Toprak'lar geliyor.

        Aynı esnada hologramı inatla yanlış tutanlardan bir kısmı derdine derman bulmak için Anıtkabir yollarına düşüyor, ötekiler ise ellerindeki kudreti içlerine sindirebilmek için her gün yeni ele geçirdikleri TV kanallarında ezberledikleri on adet "sivilleşme" cümlesini kendi kendilerine telkin yapar gibi tekrarlıyor da tekrarlıyor. Sermaye kaç kere el değiştirdiyse o kadar kere delirdi bu ülke. Şimdi işte bir kez daha...

        Diğer Yazılar