Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HAYAT, tahammül ile cesaret arasında hiçbir zaman tam eşitlenemeyen bir denge. Öyle anlaşılıyor. Genel olarak halkların tarihteki maceralarına ve özel olarak insan adlı muammanın derinine şöyle bir göz gezdirince bu çıkıyor ortaya.

        Tahammül ve cesaret, her ikisi de beyinde bulunan birer kimya. Her iki kimyadan da belli bir miktarda bulunuyor her insanda. Kaynak sınırlı yani. Tükenince de misal tahammül... İlaçlar filan, antidepresandır şudur budur, bu yüzden var. O kimyayı üreten zihin mekanizmasının çarkları dönerken birbirinin dişlilerini kırmaya başladığında o dingilleri yağlamak için. Tahammülünüz tükendiğinde kimyasal bir destekle tahammül enjekte ediyor size psikiyatri ilmi. Böylece devam edebiliyorsunuz. O kadına, bu adama, şu işe, beriki aileye, öteki zorunluluklara... Böylece tahammülsüzlük sebebiyle dibe vurmadan ortada bir yerde takılı kalıyorsunuz. Tıpkı çizgi filmlerdeki o düşme sahneleri gibi. Çok yüksek bir yerden düşerken tam yere beş santim kala havada asılı kalan çizgi film kahramanları kadar şaşkın bir biçimde duruyorsunuz hayatın içinde.

        İÇİMİZDEKİ TAHRİR

        Ne ki halklara antidepresan verilemiyor. Her ne kadar arada bir tarım ilaçlama uçaklarıyla Türkiye'nin üzerinde şöyle bir Zanax, hiç değilse bitkisel bir müsekkin gezdirmenin memleketi epey ferahlatacağını düşünsem de bu şimdilik mümkün değil gibi. Eminim bu aralar Arap ülkelerinin, henüz devrilmemiş diktatörleri de bu tür fanteziler kuruyorlardır kafalarında.

        Şehir suyuna basacaksın Diazemi misal, ayna gibi olacak milletin kafası, komple etkisiz eleman.

        Tahammül ile cesaret denklemin iki ayrı tarafında dururken, doğal olarak korku tahammülün yanında saf tutar. Yıvış yıvış bir işbirliği. Halkların tahammülleri tükenip de korkularının üzerine basıp geçmekten başka çareleri kalmadığında neler olduğunu gördük. Mutluluktan günlerce dans ediyorlar sokaklarda, gururdan omurgaları uzayıp dikleşiyor. İnsanların tahammülleri tükendiğinde ne oluyor peki? Antidepresan alıyorlar. "Tedavi" ediliyorlar. Durmadan tahammül tedarik edildiği için dış kaynaklardan insanlar durmadan istemedikleri hayatları, ilişkileri, velhasıl istemedikleri bir kendilerini yaşıyorlar. Her insanın içinde bir Tahrir Meydanı var oysa. Korkularının üzerine basıp geçtikten sonra sadece bir gün bile yaşasa gam yemeyecek halklar var içimizde.

        KORKU TEDARİKİ

        Peki bizim ülkenin tahammülü neden bitmiyor? Antidepresan tedariki söz konusu olmadığına göre? Öyle görünüyor ki tahammül ile

        cesaret arasındaki denklemde durmadan korku ekleniyor tahammülün kefesine. Tahammül azalır gibi olduğunda (Tekel işçilerinin eylemi, gençlerin eylemleri vesaire) bulunup buluşturulup korku enjekte ediliyor ortama. Korku da öyle pis, lanet, yapış yapış bir şey ki dolanıp dururken beynin içinde gidip öncelikle ve bilhassa vicdanın başına musallat oluyor. "Bu kadarı da fazla artık" cümlesini silmek için hor hor akıyor vicdanın üzerine. Tahammül desen o da az ikiyüzlü değil. Bir erdem gibi görünüyor çoğu kez göze. Tevekkülümsü bir aroması var bu kimyanın. O da beyinde "yapabilirlik/eyleyebilirlik" çarklarını durdurmaya başlıyor. İyice elden ayaktan düşüyor cesaret. Korku ve tahammül işte, insanlık kötürüm kalana kadar insanlık üredikçe ürüyor beyinde. Malum, kervan da yürüyor bu sırada. Kervanlar yürüyüp geçiyor. E biz artık tahammülü çok, korkusu ondan da bol, cesareti mendil kadar bir memleket olarak... Böyle işte. Böyle oluyor bize.

        Ve cesaret... Niyeyse insan tahammülü çoğaltmak için ilaç icat ediyor da cesareti çoğaltacak bir bilimsel araştırmaya kalkışmıyor.

        Diğer Yazılar