Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR döner kavşaktaki refüjde oturmuşlar. Beş, bilemedin altı yaşında ikisi de. Refüjdeki kel çimenliğin üzerine sermişler kumanyalarını, piknik yapıyorlar. Değişik bir piknik bu. Yerde bir dilim pasta var, bir küçük mum dikmişler üzerine, bir kutu da kibrit, doğum günü kutlaması yapıyorlar. Ayvaz, doğum gününü, kendi ebatındaki arkadaşıyla birlikte refüjde kutluyor. Kendi ebatında bir doğum günü bu ve son derece mutlu. Ayvaz'ın 1 lirasıyla aldıkları bir dilim pastanın başında bir mucizenin önünde durur gibi duruyorlar. Fakat rüzgâr var ya, bir kutu kibrit bitiyor, bir türlü yakmayı beceremiyorlar mumu. Dolayısıyla mum da üflenemiyor. Ama belli ki müthiş eğleniyorlar. Parti olmakta yani, mum olmasa da...

        POLİS AMCAYLA DOĞUM GÜNÜ

        Derken efendim polis amcalar bu iki ufaklığı MOBESE kameralarından görüyor. Polisler de klasmış, ne diyeyim. Geliyorlar refüje. Önce mumu yakıyorlar. Ayvaz üflüyor. Bizimkiler hafif şaşkın ama durumdan hiç şüphelenmiyorlar. Mum sönünce alkışlıyorlar, gülüyorlar. Derken tabii ki kader anı geliyor ve kollarından tutulmak suretiyle bir minibüse konuyorlar. Evlerine götürülecekler.

        Macera yarıda kesiliyor yani. Ama hikâye kesilmiyor.

        Haberler, "Ayvaz'a doğum günü kutlaması yaptılar" diyor ve görüntüde Ayvaz'ın evinin önü, evinin önüne konmuş bir masa ve bütün o köhneliğe, yoksulluğa işaret etsin, yokluğun altını çizsin diye masanın üzerine konmuş afili bir pastane pastası. Ayvaz, pastanın başında, hazırolda! Kafa kazınmış. Kafa hemen kazınmış yani. Devletin Ayvaz'a doğum günü hediyesi. Ayvaz, artık bir küçücük askercik varmış.

        DEVLET KELTOŞU

        Refüjdeki arkadaşı da yanında, o da aynı şekilde devlet keltoşu. Ayvaz'a belli ki kadrajın dışından emir geliyor. Gül! Gülünecek! Üfle! Mum üflenecek! El çırp! Çırpılacak. Devlet babanın başlattığı, medyanın sürdürdüğü coşkulu tezgâhta, nizami bir şekilde kutlanıyor doğum günü. Ayvaz'ın ailesinin müthiş yoksul olduğunu anlatıyor haber. Ayvaz'ın yüzü gülüyor gibi ama aslında gergin ve şaşkın. Arkadaşı da yok oluyor ortadan zaten. Kadraja başka çocuklar giriyor. Belli ki bu çocuklar Ayvaz'ı pek de yakından tanımıyor. Sadece fotoğrafta çıkmak istiyorlar gibi. Zira sesleri "İyi ki doğdun Ayaz!" diye çıkıyor.

        Ayvaz, kendisine Ayaz diyen ve kendisi için bir masanın etrafında, yoksul bir semtin ortasında şarkı söyleyen bu çocuklara bakıyor. Gülmesi gerektiğini bildiği için gülüyor. Tamamen mizansen gereği Ayvaz artık o. En çok kameralara dikiyor gözlerini. Artık arkadaşıyla birbirlerine bakmıyorlar. İkisi de çocuk değiller sanki. İkisi de kendileri değiller, lüzumundan fazla bir sahtelik var gülüşlerinde. Artık polis amcaların ve medyanın işbirliğiyle kurulmuş bir sahnenin üzerindeler. Ve hızla -çıplak gözle görülüyor bu- numara yapmayı öğreniyorlar.

        Oysa ellerini kavuştura kavuştura, büyük bir heyecanla mumu yakmaya çalışırken kendileri, kendi müthiş refüj doğum günlerini tasarlamışken başkalarıydı onlar. Bir kere saçları vardı. Sonra kimseye bakmıyor, kendilerini dışarıdan izlemiyorlardı. Yüzlerine bir kamera için şekil vermiyor ve yoksul olduklarını kafaları kazınmadan önce bu kadar bilmiyorlardı.

        KUSURA BAKMA KÜÇÜK KARDEŞ!

        İşte otorite böyle bir şeydir sevgili Ayvaz. Devlet böyle bir şeydir. Televizyonun iktidarı böyle tuhaf bir şeydir. Bizim memleket böyle bir yerdir Ayvaz. İlla ki öldürmelerine, işkence etmelerine, sürekli dövmelerine gerek yok. Bazen de çocukları kendi dünyalarından yaka paça çıkararak bulandırırlar çocukluğun berrak suyunu. Üstelik iyi bir şey yapmak isterken, üstelik iyi bir şey yaptıklarına kesinkes inanarak. İyi bir şey yaparken bile kazırlar insanın kafasını... Kusura bakma Ayvaz!

        Diğer Yazılar