Şeyh Said'den Taksim'e: Kürtleri artık 'göreceksiniz'
BEYAZ tülbentli kadınlar, şehrin arka sokaklarından birer küçük dere gibi akıp, otobüslere binip, otobüslerden dökülüp Taksim'de, yolların kesiştiği yerde oturdular. İstanbul'un atar ve toplardamarları olan iki yolun tam ortasındaydılar. Biz onlara bakmadığımız için onlar baktığımız yere geldiler. Beyaz tülbentli kadınlar, şehrin kalbine çöktüler.
YOLLARDAN YILLARDAN SONRA
Bu kadınlar çok uzaklardan geldiler. Şeyh Said'i doğurdukları zamandan başladılar yürümeye. Doğurdukları çocukları dağlara, ölüme göndererek devam ettiler yola. Oğulları ve kızları, sevdikleri ve kocaları hep öldürüldü bu kadınların. Sonra yürüdüler, yürüdüler bir savaşın içine girdiler. Boz dağların, çıplak tepelerin bahtsız topraklarına, onların çocuklarını öldürmek için Batı'dan gelen çocukların ölümlerini izlediler. Babalarının bir gece evden alınıp götürülmesini, getirilmemesini izlediler.
Diyarbakır Cezaevi'nde oğullarını görmek için köpek Co'nun karşısında hazır olda durmayı yuttular, Kürtçe yasak olduğu için çocuklarına diyecekleri sözleri yuttular. Yıllarca yutkundular bu kadınlar. Sonra bir ateş yaktı köylerini, apar topar İstanbul'a geldiler, gönderildiler. Adlarını ne zaman söyleseler hep ikinci kez tekrar etmek zorunda kalacakları bir şehre düştüler. Oysa Tarlabaşı'nda oturuyorlardı mesela; Taksim'in yanıbaşında. Oğullarını tekstil atölyelerine gönderdiler, kızlarını mendil satmaya.
Yıllar böyle geçti ve bugün gelip çattı. Beyaz tülbentli kadınlar, şehrin ara sokaklarından birer küçük dere gibi akıp Taksim Meydanı'nda biriktiler. Yıllar sonra, İstanbul'un göbeğinde Kürtçe slogan atabilmelerine kendileri de şaşarak bağırdılar:
"Biji aşiti!"
"Yaşasın barış!"
İSTANBUL'DAKİ GÜNEYDOĞU
YSK'nın 12 bağımsız vekil adayını veto kararından sonra BDP'nin başka sivil toplum örgütleriyle birlikte, Taksim'de düzenlediği basın açıklamasına 25 ila 30 bin kişi katıldı.
Milletvekili adayı Sırrı Süreyya Önder, "Böyle oluşacak bir Meclis'in, bu Meclis'ten çıkacak hükümetlerin, o Meclis'te yapılacak yasaların hiçbir meşruiyeti yoktur. Kendileri çalıp kendileri oynarlar" dedi.
Sebahat Tuncel, mücadele için Meclis'e ihtiyaçları olmadığını söyledi. Mustafa Avcı, Kürtçe başladı konuşmasına ve "Biz ne zaman buraya gelsek etrafımız sarılırdı. Bugün kimseler yok. Çünkü kalabalığız" dedi. Konuşmalar sürüyor ve alanda insanlar birikiyordu. Taksim'den şehrin bütün yönlerine açılan yollar kapanıyor, İstanbul Güneydoğu oluyordu.
Demek artık "tercüme etmek" zorunda kalmayacağız. Yazarlar olarak Güneydoğu'da gördüğümüz gerçekliği Batı'daki öfkeli ve cahil insanların anlayacağı dilde anlatmak için kıvranmak zorunda kalmayacağız. Çünkü artık İstanbul, Güneydoğu olmuştur! Taksim Meydanı'ndan görünen budur.
KÖRLÜK YETMEZ ARTIK!
İkinci gerçek ise daha da yakıcıdır: Artık Kürtler kendi kendilerine gösteri yapmayacaklar. Batı'daki şehirlerin kenar mahallelerinde ve İstanbul basını tarafından görülmeyen Doğu illerinde değil, gözümüzün önündeler artık. Yani artık başlarını çevirmeleri yetmeyecek görmezden gelmek için, gözlerini de kapamaları gerekecek. Hatta o bile yetmeyecek. Yürüyüp yoluna gidemeyecek insanlar, arabalarını sürüp geçemeyecek. Kürt meselesi, tıpkı dün Taksim'deki gibi yollarını kesecek.
Ne kadar kapatırsak kapatalım, kan gözümüze kaçacak. Ve bütün bunlar bir günde toplanıp, üç günde Anayasa değişikliğine gidebilecek Meclis kılını kıpırdatmazsa olacak. Eğer CHP'nin olağanüstü toplanma çağrısına uyulmazsa, eveleyip gevelemeye gerek yok, herkes bal gibi biliyor, kan akacak. Bu kandan, yasaya uygun ama hukuki olmayan karara sessiz kalan herkes sorumlu olacak. Kendisinin Meclis'e girmesi için CHP'nin yaptığını yapmazsa eğer, bundan Başbakan da sorumlu olacak. Biz bir şey yapmazsak eğer biz de günaha katılacağız.
Başörtülü, şık bir genç kadın, ağzını yeşil-kırmızı-sarı bir kefiye ile örtmüş, bir yükseltinin üzerine çıkmış, Taksim'in ortasında Kürtçe bağırıyordu:
"Biji azadi!"
"Yaşasın özgürlük!"
İhtiyar beyaz tülbentli kadınlar ise Taksim'in göbeğinde oturmuşlardı. Çok uzun yollardan, çok uzun yıllardan gelmişlerdi; hepsi yorgundu.