Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BEYRUT

        "OSAME Bin Ladin kalmadı, Gaddafi vereyim mi?" dedi Makdisi Caddesi'ndeki küçük şaka dükkânının tezgâhtarı genç kız ve elindeki Saddam maskesini gösterip ekledi:

        "Bu kimdi hatırlamıyorum ama isterseniz bir de bu var."

        Ortadoğu'da hayat bugünlerde o kadar hızlı akıyor ki diktatörler, şaka dükkânının camekânında maskelerin güneşte solmasından daha hızlı tarih oluyor. Beyrut'ta, Hamra'ya paralel akan Makdisi Caddesi'ndeki küçük şaka dükkânında bugün hâlâ bir Beşar El Esad maskesinin olmamasının tek nedeni ise aynı caddede, birkaç yüz metre ileride Suriye Elçiliği'nin bulunması. Beyrut, Ortadoğu'yla geçtiği bütün dalgasına rağmen hâlâ neyin şakasının yapılmaması gerektiğini biliyor. Ya da şöyle diyelim:

        Eğer Beyrut biriyle dalga geçiyorsa bu, artık onun süngüsünün düştüğünün ilanıdır!

        Şaka dükkânının Esad maskelerini hâlâ tezgâh altında bekletmesinin nedeni birkaç gün önce Suriye Elçiliği'nin önünde Suriyeli muhaliflerin yaptığı ve Suriyeli rejim yanlıları ile Hizbullah taraftarlarının saldırdığı kanlı gösteri değil. Beyrut, kulağı Suriye sınır kapısında, her zamanki gibi kendi kara bahtını başka ülkelerin kaderine bağlamış olarak bekliyor.

        KANLI DOMİNO

        "Esad'ın düştüğü gün Hizbullah Lübnan'ı alır. Sünniler iktidara gelecektir ve Şii Hizbullah Sünnilerin Suriye'de yerlerine iyice yerleşmelerini beklemez."

        Son kırk yılını Ortadoğu politikasını izlemekle geçirmiş gazeteci dostum, Hizbullah'ın bu denli hızlı davranacağını söylerken Lübnan Parlamentosu -her zamanki gibi- zamanını ferah ferah kullanıyor gibi görünüyor. Geçtiğimiz günlerde iki gün boyunca Birleşmiş Milletler'in (BM) Suriye'yi kınayan kararına çekimser kalınmasının iyi mi kötü mü olduğunu konuştular. Hizbullah'ın iktidarda güçlenmesi nedeniyle memleketten giden devrik Başbakan Saad Hariri ve Suudi Arabistan ile ABD'ye yakın yandaşları, ayrıca Falanjistlerin lideri Cemayel, Suriye'yi kınamak gerektiğini söylerken Hizbullah ve parlamentodaki destekçileri Esad rejimiyle olan yakın ilişkileri nedeniyle bu fikre dehşetle karşı çıkıyor. BM kararı üzerinden yapılan bu tartışma uzaktan boş zaman aktivitesi gibi görünebilir ama öyle değil. Lübnan bu tartışmayla üstü kapalı olarak Hizbullah ve karşıtları arasındaki politik gerginliği konuşuyor. Çünkü Lübnan, her zaman dolaşımda olan "Savaşın eşiğindeyiz" klişesinin ötesinde bir gerginlik yaşıyor. Bu kez tehdidin içeriden geleceğini düşünenler var. Ülkedeki en büyük silahlı güç Hizbullah, Suriye'deki muhtemel bir Sünni iktidarının kapı komşusu olarak yaşamaktan tedirgin olursa diye tedirgin oluyor Beyrut!

        ESAD'IN SON SAVAŞI

        Peki her zaman sınırlar konusunda ve son günlerde de karasuları konusunda gerginlik yaşadığı İsrail, Lübnan'a savaş ilan eder mi? (Çünkü böyle bir savaş hem yeni ayaklanan kendi halkını susturur hem de Hizbullah'ın şu anda Suriye'den destek alamaması avantajınadır.) Uzmanlar, hazır Suriye dünya gündemindeyken ve rejimin yıkılması an meselesiyken(?) İsrail'in rol çalmak istemeyeceğini söylüyor. Kimileri de İsrail'in kamuoyunu savaşa ikna etmesinin tek makul gerekçesinin İran'dan gelecek bir tehdit olacağından söz ediyor.

        Teoriler muhtelif olsa da Suriye'de yaşanacak değişikliğin domino etkisi yaratacağı konusunda herkes hemfikir. Ama Esad'ın ölümüne savaşacağını da herkes biliyor. Beyrut'ta şimdilik fısıltıyla yapılan şaka şöyle:

        "Esad devrilirse gideceği hiçbir yer yok, o yüzden savaşacak. Çalacak tek kapısı İran ve eğer İran'a gitmeye kalkarsa karısı onu boşar! Adam kazanmak zorunda!"

        BAHAR KİMİN BAHARI?

        Hamra'daki Danny's Bar dün üçüncü doğum gününü kutladı. Açıldığı ilk yıl toplam iki masalı bir bardı, minnacık. Bar hep yabancı gazetecilerin ve dünya politikasıyla ilgili sol eğilimli gençlerin mekânıydı. Danny geçen yıl yandaki dükkânı da alıp kendi barına kattı. Bu neden önemli? Çünkü Danny'nin küçük barının farklılığı gelen herkesin duvarına bir şeyler yazmasıydı ve eski duvarlar yıkılınca eski yazılar da gitti. Yeni duvarlarda yazanlardan biri şöyle:

        "Tunus, hayal etmeye cesaret et! Bütün Araplar için!"

        Arap baharının tadını sanırım hep Batılılar daha ferah feza çıkardılar. Araplar -bir bahar yaşayabileceklerini hayal etmeye cesaret edecek kadar çakırkeyf oldukları geceler hariç-bu baharı görmeden yazın gelip geçeceğini ve hikâyenin her zaman kanla ilgili olacağını biliyorlardı. Ve sanırım bu kanlı satrancın (ya da dominonun) hiç bitmeyeceğini unutmak için hiç fırsatları olmayacak.

        Diğer Yazılar