Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        "MAORI'Ierde savaştan dönen savaşçılar zafer kutlamalarına katılamazlardı. Çünkü onların yeniden 'insan' olabilmeleri için özel bir ritüel gerekirdi. Düşmanların kalpleri kızartılır, savaş tanrısı Tu'ya sunulduktan sonra kalplerin bir bölümü de rahipler tarafından yenilirdi. Rahipler kalpleri yedikten sonra savaşçıların 'kan lanetinden' kurtulması için bir büyü yapar ve ancak böylelikle savaşçılar yeniden 'normal insan' olurlardı."

        (Barbara Ehrenreich- Kan Ayinleri/ Savaşın Kökeni, Tarihi ve Tutkusu-Granta Publishing House)

        Bunu söylediğim için çok ama çok üzgünüm ama benim olduğum yerden bakınca bu ülke savaşa hazır gibi görünüyor. Çünkü sadece savaş isteyenlerin sesi duyuluyor. Bilhassa son günlerde benim yüzüme karşı bağırdıkları için bu arzularını özellikle biliyorum ki evet, ülke bir kan ayini istiyor. Her şeyi "bitirecek" son bir savaş! Sanırım böyle düşünüyorlar. Her şeyin büyük ve son bir savaşla biteceğini hayal ediyor olmalılar. Yoksa "barış için savaş" gibi bir mantık hatasının başka bir açıklaması olamaz. Kimse kendi oğullarının ölmesini istiyor olamaz çünkü. Belki bazılarımız başkalarının oğullarının bizimkiler yerine ölmesini istiyor olabilir ama kimse kendi oğlunu öyle bozuk para gibi harcayamaz. Kimilerimiz başkalarının oğullarının ölümünü mü istiyor? Öyle değilse eğer konuşmaya başlayın hemen!

        KAN LANETİ

        Tamam, diyelim ki oldu. Diyelim ki hakikaten çok büyük bir kan ayiniyle her şeyin sonu geldi. Diyelim ki öldüre öldüre bitirdik insanları, kıra kıra tükettik. Olmaz ama diyelim ki oldu. Peki sonra ne olacak? Yeniden normal insanlar olabilecek miyiz? Üzerimize yapışan "kan lanetini" söküp atacak bir büyü var mı sanıyorsunuz? Yok. Yok ve bunu siz de biliyorsunuz. Oğlu askerden dönmüş annelerle konuşun. Çatışmaya katılmış, "muzaffer" olmuş oğullarla konuşun. Bakalım nasıl bir şey savaş. Bakalım savaştan dönen birinin hemen ertesi gün "normal" olmasının beklenmesi nasıl ağır geliyor insana. O dağlarda anan ağlamışken döndüğünde kahramanmış gibi yapmak nasıl beter ediyor insanı. Sorun bakalım oğlunu kaybetmiş bir annenin üzerindeki acı lanet, hangi kahramanlık madalyasıyla hafifliyor. Eli kana bulanmışların derisini hangi su temizler, sorun bakalım var mı öyle bir şey.

        ÖLÜM BATAKLIĞI

        Birkaç kişi beni ve Nuray Mert'i hedef tahtasına koyduğu için çok iyi öğrendim son günlerde kana susamış insanların neler istediğini. Sadece dağdaki PKK kamplarına gidip oradakileri öldürmek istemiyorlar. Orada bitmiyor. O yüzden soruyorum sonra ne olacak diye. Kan, eroinden bile daha beter bağımlılık yapan bir sıvı, akmaya başladığında ne zaman biteceğine öyle kolay karar veremez insan. Kan, bataklıktır... Çakılırsın. O bataklıkta artık savaşçıları öldürmek yetmez, savaşı isteyenleri de öldürmek istersin. "Kanında boğulacaksın" diye önceden naralar atılmasından biliyorum artık, belki de düşmandan önce savaşı istemeyenleri öldürürsün, susturursun. Susturursun...

        Şimdi biz bilmiyoruz bu ülkenin ne kadarı büyük bir kan ayini istiyor. Neden bilmiyoruz? Çünkü korkudan kimse konuşamıyor. Ben de dahil. Ben korkuyorum. Çünkü eğer "Barış olsun" deyip insanların "kafasını karıştırırsam" önce beni susturmaları gerekir. Çünkü savaşa giden savaşçıların kafasının "karışmaması" gerek. Düşmandan nefret etmeliler, tek çarenin öldürmek olduğuna bütün kalpleriyle inanmalılar. Eğer ben başka bir ihtimalden söz edersem... Bu iyi olmaz benim için. Böyle anlıyorum ben. Neden böyle anlıyorum? Çünkü dün Can Dündar yazdı: Aydınlık Gazetesi basılıp gazeteciler gözaltına alındı ve kimse bu konuda sesini çıkarmadı.

        SAVAŞ SESSİZLİĞİ

        Aydınlık'ın barışçıl bir yayın organı olduğunu düşünmüyorum, bilakis her türlü düşmanlığa körükle giden bir yayın organı. Hatta şahsen beni de ürkütür. Ama bu haber değil midir? Bir gazetenin bir televizyon kanalının basılması haber değil midir? Yoksa savaş için sessizlik mi gereklidir öncelikle? Sadece kahraman komutanın sesinin duyulması için herkesin susması mı gereklidir? Komutan "Bakalım nereye kadar sesleri çıkmayacak?" diye mi denemektedir? Peki sonra ne olacak? O susturulacak, bu susacak ve sonunda oğullarımız kendini savaşın ortasında bulacak. Kimisi düşecek, kimisi geri dönecek. Sonra biz kim olacağız? Bunu soruyorum: Bu ülke neresi olacak? Yani en sonunda ne olacak? Eğer vakit bulursanız savaş çığlıklarından, bunu düşünün:

        Nasıl bir ülke olacak Türkiye?

        Siz oğlunuzun öldüğünü unutabilir misiniz? Hayır, o acı dinmez. Peki onlarınkinin dineceğini neden düşünüyorsunuz? Hayaletlerin peşimizi bırakacağını nasıl düşünüyorsunuz? İntikamın kanı kurumaz, bilmiyor musunuz? Bunu anlamıyorum işte. Sonunda ne olacağını düşünmeden herkesin birbirinden daha yüksek sesle savaş istemesini anlamıyorum. Sanki bu coğrafyada başlayınca biten bir savaş varmış gibi... Sanki öldürenin ölenden daha çok bir hayatı olabilirmiş gibi... Öldüren, ölenle ölmezmiş gibi... Kanın laneti silinirmiş gibi... Bunu anlamıyorum işte.

        Diğer Yazılar